17.Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali Üzerine Düşünceler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, 1989’dan bu yana  düzenlenmekte. 2001 yılına dek her yıl yapılan festival, bu yıldan itibaren iki yılda bir düzenlenmeye başlandı. Bu sene 17.si düzenleniyor.

Dünyanın çeşitli bölgelerinden tiyatro toplulukları katılıyor diye tanıtılan festival, bu yıl Japonya, Almanya, İtalya, İngiltere, Belçika, Hollanda ve Avusturya’ya “selam ediyor”. Yani Japonya’yı hariç tutarsak Avrupa’ya ulaşabilmiş. Japonya ise Türkiye’de Japon yılı olması nedeniyle programda yer alıyor olmalı.

Sponsor

Festival , Goethe-İnstitut, İtalyan Kültür Merkezi, Japan Foundation gibi kuruluşların katkısı ile organize edilmiş ve Aygaz, Opet, Eczacıbaşı, Sabancı, Enka, Henkel , Banvit’in ve de kısmen İnter Limousine ile Aksa’nın omuzlarına kalmış.

YOK’lar ÇOK – VAR’lar AZ

17 yıl… Dile kolay…

Merak ediyorum Festival ile ilgili akademik bir çalışma yapıldı mı? Festival dünyada nasıl algılanıyor? Programına ve verdiği ödüllere bakarak stratejisi ne idi nereye gidiyor?(Daha temel soru : VAR MI?)

“Festival kapsamında, 18 farklı mekânda sahnelenecek 90 gösterinin yanı sıra ünlü konukların katılacağı söyleşi ve atölye çalışmaları da gerçekleşecek” denilmiş.

Ben bu yazıyı yayımladığım tarihte(16 Nisan 2010) Sabancı Üniversitesi etkinlikleri henüz belli değildi. Performans Kompozisyonu, Sahnede Dövüş İllüzyonları Oluşturmak, Suzukı Metodu, Oyuncunun Performansında Dürüstlük, Beden Farkındalığı, Piccolo Teatro di Milano başlıkları altında duyurulan atölye çalışmaları için “Mekân ve tarih daha sonra açıklanacaktır” notu düşülmüştü.

Söyleşilerden haber yok.Konferans yok ,seminer yok, sergi yok… Akademik panel yok. Üniversiteler yok. Bildiri yok.Tiyatro eleştirisi atölyesi yok.

Bütün yıl Shakespeare oyunları oynandı. Açılış bile Shakespeare’den.. Ama bir Shakespeare Atölyesi yok. Çehov’un 150.doğum günü..Çehov üzerine panel yok.

Türkiye’den iki yılda bir hatırlanacak bir yazar da mı yok? Türkiye’li bir yazarın oyunları desteklenemez mi ? Ya oyunları Türkçe’ye çevirenlerden adı hatırlanan yok mu ? Ola ki gruplar hatırlamıyor, İKSV hatırlatamaz mı ?

Tarihsel bir hazinenin sahibi olan Anadolu topraklarına ayaklarını basmış ve  arkeoloji , antropolojiden, ritüellerden beslenen tiyatro yok.Tiyatro “açılımı” yok.

Dünyada yapılan festivallerde davet edilen sanatçılar geldikleri ülkedeki okullara söyleşi amaçlı ziyaretler (adeta zorunluluktur) yaparken , bizde o da yok.

Ülkede tiyatro yapan onlarca grubun beklentisini, umudunu canlı tutacak, gösterdiği çabaların fark edildiğini, sıranın onlara da geleceği umudunu besleyecek bir ışık yok.

Kitapçığın 3.sayfasında oyun isimleri alfabetik olarak sıralanmamış. Kitapçık içindeki tanıtımlarda rol dağılımından geçtim oyuncu kadroları yok.

Edebistanbul, kitapçıkta tarihleri ,açıklaması var yeri belli ama genel program şemasında yok.Yine Bir Gülnihal’in mekanı belli değil.

Cevabınız : “Açılışa daha bir ay var” mıdır ? (23 ay geçtikten sonra ?)

Ne var derseniz? Her zaman kendine “yer” bulan tiyatrolar, “festivallik” oyunlar, isimler var.

Seyreden seyredecek.. Festival, malum programlarda ve çevrelerde “entellektüel şişinme” aracı olacak ve bitecek…Sonu da malum : “Bir projenin 7.aşaması – Katkısı olmayanlara övgü ve alkışlar!”

FESTİVALLER ŞENLİKTİR

Dünyada festivaller, yapıldıkları şehri “festival alanı” haline getiriyor. Tüm şehir ve ülke katılıyor festivale. Bizde festival , dar bir çevreye , gücü yetene ve sınırlı…

İstanbul tiyatro vesilesi ile bir buluşma noktası olacaksa hiç değilse ülkenin kültürel zenginliklerinden yararlanılsa ya. Örneğin köy tiyatrosu, amatör tiyatro, ritüel tiyatrosu, sokak tiyatrosu, etnik grup, dünyadaki Türkiye kökenli tiyatro grupları vb …

Herhalde “Seçilmeyen de seçilen de başımızı ağrıtır ” düşüncesi ile (korkudan) ülkemin renkliliği (entellektüel hazinesi) ortaya çıkarılamamış. Festival “açılamamış”. Program çok yeknesak ve fazla “elit”. Bu haliyle ne İstanbul’da şenlik ateşi yakabilir ne de kucaklaşmayı sağlayabilir. Ülkemin hak ettiği aydınlık , bu tür bir “aydın”lık ile gelemez.

Uluslararası niteliğin içi dolu mu? Dünyadan örnekleme yeterli mi? Dünyadan bu festival için program yapıp gelecek kaç kişi olur ?

Festivallerin bir tür destek görevi vardır. Ama bu, bazı tiyatroları ayakta tutmak için değil “tiyatro”yu ayakta tutmak için verilir. İKSV-Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin böyle bir amacı yok gibi görünüyor.

İstanbul neden bir “şenlik yeri”, “kucaklaşma” mekânı olmuyor , onca festivaline rağmen ?

Bence , İstanbul Tiyatro Festivali’nin stratejisi yok ve kişisel çabalarla ayakta duruyor.

Festival, 15 milyonluk İstanbul’da(75 milyonluk bir ülkede) belli ve dar bir kesim arasında dolanıp duruyor.

Hadi bir tahmin yapayım. 92 performans, performans başına ortalama 300 kişi, toplam 30000 koltuk(bilet) . Bir kişi 2 gösteri seyretse yaklaşık 15000 kişi, 3 gösteri seyretse 10000 kişi…O da en çok !  Ne diyorsunuz !!!??

Bunu ülkemin eğitilmemişliği ile izah etmek sizi rahatlatıyorsa öyle düşünün ama gerçek olmadığını bilin ve hem kendinizi hem de bizi aldatmaktan vazgeçin!

Galiba önce sponsor bulunuyor sonra gösteri.. Bir ayı doldurmak için getirilebilen getiriliyor, hazır olan alınıyor .

Program

Festival’de 11 yabancı , 30 yerli gösteri var. 92 performans yapılacağı görülüyor. Gösterilerin yarıdan fazlası performans, dans, proje adları ile adlandırılıyor. Şeytani Komedya 1 defa ile en az , Vanya Dayı 5 defa ile en çok sunum yapacak olanlar.

32 gün sürecek festivalde 7 gün 1 ; 7 gün 2 ; 8 gün 3 ; 4 gün 4 ; 5 gün 5 ve 1 gün 6 sunum var.

Festivalin yaklaşık % 50 sinin 1 veya 2 sunum ile geçmesi zamanın iyi kullanılmadığını gösteriyor. Gösteri programları , niyet edenin tüm gösterileri seyredebilmesine olanak sağlamak amacıyla düzenlenir. Talep olan için ilave seans düzenlenme olanakları olur. Bu anlamda olasılık ne kadar çoksa o program o kadar iyi hazırlanmış demektir. Ben programın hazırlanmasında uzmanlığın eksik olduğu kanısındayım.

Benim Seçimlerim

Seçimimi yaparken göz önünde bulundurduğum öncelik sıralamasının esasları şöyleydi :

Programlanmış seyahatlerim

Yabancı Topluluklar

Yerli olanlar içinde tiyatro oyunlarına proje/performansın önünde yer verdim.

Geçmiş yıllara bakarak sezon içi tekrar edilmeyeceğini tahmin ettiklerime(Festivallik oyunlara) öncelik tanıdım. (Bunlar içinde bazı istisnalar var tabi.)

Biletlerin satışa çıktığı 3 Nisan günü İKSV binasındaki gişe önünde sıraya girdim. Saat 12 civarı önümde 10 kişi vardı. Yaklaşık 1 saat içinde biletlerimi aldım. Önceden hazırladığım programdan bir tek Şeytani Komedya’ya, tükendiği için bilet alamadım.

LALE’ler

İKSV, sarı, kırmızı, beyaz ve siyah lale kart satışları yapıyor. Kuşkusuz bu İKSV ‘ye ön destek anlamında bir girişim. Siyah için 5000 TL , beyaz için 2500 TL lik kart üyelik bedellerinin amacı açık. O bedelleri ödeme imkanında olanlar için “geri dönüş” beklentisi yoktur, şirket hesabına gider kaydı mümkün olabilir.

Kırmızı (350 TL) ve sarı (200TL) için ise karşılıklı bir uzlaşma sağlanması gerekir diye düşünüyorum. Örneğin Kırmızı Lale üyeliği için yaptığınız ön ödeme İKSV’ye destek anlamına gelir ama veren için de ödenen paranın geri dönüşü olmalıdır. İKSV’nin “geri dönüşü”, indirim, ön satış, kitap,davet,sergi katılımı vb etkinliklerden oluşuyor.

Kırmızı ve Sarı Lale sahipleri için alacakları biletlerden %20 indirim olanağı var. Kolay bir hesapla yıllık(iki kişi) 1750 TL lik İKSV gösterisi bileti alırsanız önceden ödemiş olduğunuz 350 TL yi “geri alma” olanağınız oluyor demektir. Ancak Kırmızı Lale alanlar yılda 1750 TL lik gösteriye gidebilirler mi? O tutara ulaşabilecek/değecek arz olabilecek mi ? Zamansal açıdan katılma olanağı/olasılığı var mıdır ? Belki de 1750 TL lik bilet alabilecekler Kırmızı Lale alsın denilmekte.

Benzer şekilde öğretim üyeleri ,öğrenci ve 65 yaş üstü emekliler için hazırlanmış olan Sarı Lale kartın üyelik bedeli 200 TL. Bu da yıllık(iki kişi) 1000 TL’lik bilet satın almaya denk geliyor ki ülkemizin ekonomik durumu dikkate alındığında ne kadar gerçekçi rakamdır acaba ?

(Maça, sigaraya, telefona harcayanın sanattaki cimriliği , kültürel bir “defo” ama gerçek.”Türler” farklı.)

Kart sahiplerinin ön satıştan yararlanma imkanı da önemli tabi. Bilet kuyruğunda tanık olduğum ,bazı gösterilerde “öğrenci bileti bitti” cevabını duyunca gösterilerde öğrenci bileti kontenjanı olduğunu anladım. Yani Sarı Lale’niz olsa bile bilet bulamama olasılığı var. Bu durum Kırmızı Lale sahipleri için de geçerli. Bu durum bana tuhaf geldi. Tiyatro festivalinin asıl hedef kitlesi olması gereken gençler, öğrenciler için hiç de öyle olmadığı ortaya çıkmıyor mu ? Gençlerin desteğini almayan festival ayakta durabilir mi ?

İKSV’nin özellikle Kırmızı ve Sarı Lale üyeliklerini yeniden düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. (Örneğin ön ödeme , gerçek bilet bedelini karşılasa ve de daha düşük tutulsa , bir yılla sınırlanmasa ne olur ? Öğrenci bileti kontenjanı şart mı? ) Şimdiki haliyle yapılan ön kart ödemesi , ortaya çıkacak olan programın da gözü kapalı onayı haline geliyor ki bu da doğru değil. Geçmiş yılların performansı da yeterli güveni vermiyor.(Hiç değilse bana!)

Aşağıdaki satırlar pek çok yürekten geçiyordur. Ben onlara tercüman olayım bari :

“Açıkça söylemem gerekirse festivalde gösterileri seçerken çok zorlandım. Bolluktan değil “yok”luktan. Çok da içime sinmedi . Hiç olmazsa “Entellektüel gevezelik”lerde yararı olur .” (Bazısı için “Ortalarda görünmek” de önemli olabilir.)

Hayırlı “Festivaller” !

melihanik.blogspot.com

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Melih Anık

Yanıtla