Avrupa’da Çocuk ve Gençlik Tiyatrosunda Eğilimler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

AGOR DRYSAU Festivalinden İzlenimler

16-20 Mart 2010 tarihleri arasında Galler’in Aberystwyth kentinde gerçekleştirilen 6. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Bienali’ne ASSITEJ Türkiye Başkanı Sayın Doç. Dr. Tülin Sağlam’ın önerisiyle katıldım. Etkinliğe katılmam konusunda verdiği destekten ötürü sayın Tülin Sağlam’a ve Doğa Koleji İlköğretim Eğitim Koordinatörü sayın Ayfer Erdem Batı’ya teşekkür etmek isterim. Festival raporumda temel olarak katıldığım toplantılar, izlediğim oyunlar üzerinden izlenimleri aktarmaya çalışacağım.

İlk olarak şunu belirtmek istiyorum, ben festivale yabancı gözlemci statüsünde katıldım. Avrupa’daki çocuk ve gençlik tiyatrosu festivallerini düzenleyen birçok organizatör de oradaydı. Benimle beraber toplam 21 gözlemci beş gün süren festivali izledi. Aşağıdaki bilgiler katılımcılara ve temsil ettikleri sanat örgütlerine aittir. Gözlemci grubunun büyük bir bölümünün festival organizasyon sorumluları olduğunu belirtmek istiyorum. Bu grubun yaptığı temel faaliyetler, yeni prodüksiyonları izleme, gruplarla ve temsilcilerle tanışma, festival tanıtımı ve yeni bağlantılar kurulması üzerine kuruluydu.

Festival gözlemcileri:

  1. Artur Ghukasyan (Ermenistan) “High Fest” Uluslararası Performans Sanatları Festival Direktörü: www.highfest.am
  2. Tony Reekie (İskoçya) IMAGINATE adlı sanat kurumunun temsilcisi http://www.imaginate.org.uk
  3. Silvia Nastasie (Romanya) Ion Creanga adlı tiyatro grubunun dramaturgu http://www.teatrulioncreanga.ro
  4. Katrin Nielsen (Estonya) Assitej Estonya Yönetim Kurulu Üyesi- www.assitej.ee
  5. Hamadi Dimassi (Tunus) Uluslararası Neopolis Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festival Direktörü www.festivalneapolis.com
  6. Grażyna Karwowska – Winiarek (Polonya) Korzak Festivali Direktörü www.korczak-festiwal.pl
  7. Veronica Heingarten/Avusturya Luaga&Losna Festivali Direktörü http://www.theater-der-figur.at/luagalosna/
  8. Katerina Cejková (Çek Cumhuriyeti) Çocuklar için Solo Performanslar Festivali Direktörü katerina.cejkova@divadlo.cz’dan bilgi alınabilir.
  9. Maranne Welch (ABD) Pittsburg Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali Sanat Yönetmeni http://www.pghkids.org/
  10. Eva Carska/Slovakya BIBIANA Uluslararası Çocuk Sanat Evi dramaturgu http://www.bibiana.sk/
  11. Murieann Ahern (İrlanda) Dublin Çocuk Kültür Merkezi Temsilcisi http://www.ark.ie/
  12. Michael Ramlose (Danimarka) Assitej 2011 Dünya Kongresi Düzenleme Komitesi Başkanı www.assitej.dk
  13. Lali Morris (İrlanda) Baboró Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali Direktörü http://www.baboro.ie/
  14. Kate Cross (İngiltere) Theatre Royal Bath Üyesi http://www.theatreroyal.org.uk/
  15. David Johnston (İngiltere) Tangere Sanat Merkezi üyesi http://www.tangere-arts.co.uk/
  16. Paul Harman (İngiltere) Assitej İngiltere Başkanı http://www.tya-uk.org/
  17. Sarah Richards (İngiltere) Assitej İngiltere üyesi http://www.tya-uk.org/
  18. Stevan Bodroza (Sırbistan) Assitej Sırbistan üyesi assitejsrbija@gmail.com bilgi alınabilir.
  19. Karen Nielsen (Danimarka) Assitej Danimarka üyesi ve Tasken theatre oyuncusu ve yönetmeni www.teatertasken.dk
  20. Wieisia Klata (Polonya) Korczack Festivali çalışanı www.korczak-festiwal.pl
  21. Bülent Sezgin (Türkiye) Assitej Türkiye Merkezi üyesi http://www.assitej.org.tr

Festival değerlendirme toplantısından sonra çekilen fotoğraflar:

15 Mart Pazartesi:

Galler’in Aberystwyth kentine 7 saat süren uçak ve tren yolculuğundan sonra Pazar öğleden sonra ulaştım. Festivalden bir gün önce oraya ulaşmıştım. İlk gün festival programında olan oyunları Aberystwyth kentinin lokal bir devlet ilköğretim okulunda izleme fırsatım oldu. Arad Goch Sanat Merkezi yönetmeni ve festival direktörü Jeremy Turner, benim gibi erken gelen 3 gözlemciyi yerel okullardaki oyunları izlemeye götürdü. İlk izlediğimiz oyun, Arad Goch Sanat Merkezi yapımı “A World’s to Word” adlı oyundu. Oyun okulun boş bir etkinlik sınıfında oynandı. Yaklaşık 50 çocuk oyunu izledi. Galler’de izleyici kültürünün oldukça gelişkin olduğunu söyleyebilirim. Sayısal azlığın da etkisiyle seyir düzeni konusunda oldukça nitelikli bir ortamın kurulduğu söylenebilir. Örneğin çocukların bağırılmadan, itiş kakış yapılmadan tiyatroya getirilmesi oldukça güzel bir durumdu.

Danimarkalı oyun yazarı Michael Ramlose’nin yazdığı oyun, Mari Rhian Owen tarafından İngilizce ve Galler diline çevrilmişti. Biz İngilizce versiyonunu izledik. Oyunda can sıkıntısından ne yapacağını bilemeyen iki arkadaşın, sözcükleri satmaya karar vermesiyle başlarından geçenler konu edilmişti. Oyuncular hem dükkâna gelen müşterileri hem de satıcıyı canlandırıyorlardı. Sözcük satmak için dükkân açan iki arkadaş bir süre sonra sözcükleri kontrol edememeye başlarlar. Hediye paketlerine konan sözcükler kutudan dışarı çıkmaya çalışırlar. Mekanik bir sistemle kutunun hareket ettirilmesi izleyici çocukların çok hoşuna gitti. Oldukça enerjik bir oyunculuk üslubuyla kotarıldığını düşündüğüm bu oyun, çocuk izleyiciye sözcüklerin önemini ve işlevlerini anlatmak üzere yazılmıştı. Sözcüklerin satılması ve paketlenmesi bir metafor olarak kullanılıyordu. Mizahi üslubun egemen olduğu oyunda yer yer şiirsel dramatik bölümlere yer verilmişti. Finalde arkadaşlığın satın alınamayacak kadar değerli bir sözcük olduğu vurgusu yapıldı.

Oyundan sonra ise oyuncular, çocuklarla atölye çalışması yaptılar. Biz de çalışmalara gözlemci olarak katıldık. Çalışmanın amacı oyundaki temalarla paralel eğitici bir etkinlik yapılmasıydı. Oyuncu, oyunu izleyen çocuklara önce birkaç ısınma oyunu oynattı. Daha sonra ise, elindeki boş kutuya hangi sözcükleri atacaklarını sordu. “Ben olsaydım… kelimeyi satın alırdım!” diye başlayan cümle kalıbını tüm çocukların kullanmasını istedi. Ayrıca aşağıdaki tüm oyunları çocuklarla beraber yaptı.

  1. Kutunun içine sözcük atma ve attığı sözcüğün adını söyleme oyunu
  2. Sözcüğün imlediği şeyin taklidini yapma oyunu
  3. Sözcüğün çağrışımsal anlamlarını bulma oyunu
  4. Kutunun içindeki sözcükleri konuşturma oyunu (Örnek: Arkadaş öyle bir kişidir ki… yapar. Arkadaş… birisidir tarzındaki cümleleri, çocukların tamamlamalarını istedi.)

http://www.aradgoch.org/ oyunla ilgili tüm bilgilere bu linkten ulaşabilirsiniz.

16 Mart Salı:

Aberystwyth üniversitesinin tiyatro salonunda “Boy With Suitcase” adlı oyunu izledik. İrlandalı oyun yazarı Mike Kenny tarafından yazılan ve yönetilen oyun, çağdaş bir sorunsalı tiyatroya uyarlamıştı. Oyunda mültecilik konusu genç izleyicilerle tartışmaya açılıyordu. 12 yaşındaki savaş mağduru Hintli bir çocuğun İrlanda’ya uzanan göç hikâyesi modern bir Simbad yorumuyla sahneye taşınmıştı. Naz isimli Hintli çocuk ülkesinde yaşadığı felaket sonrasında kaçak yollarla Avrupa’ya göç etmek zorunda kalır, yaşamın tüm acımasız yönlerini daha çocuk yaşta görür. Kötü şartlarda işçi olarak çalışır, istismara uğrar, kültürel uyum problemleri yaşar. Tek sahip olduğu kendi kimliğine ve belleğine ait bir bavuldur. Her gittiği yerde kendi kültürüne ait hikâyeler anlatır. Bavulu ona ailesinden kalan bir mirastır. Oyun sahne tasarımı açısından oldukça başarılı bir oyundu ve efektif bir perküsyon kullanımı ve canlı müzik icrasıyla dinamik bir üslup oluşuyordu.

Oyunu izledikten sonra oyunun dramaturjisine dair düşündüklerimi, oyuncu ve yönetmene ilettim. 3.dünya vatandaşı olan Naz’ın oldukça depresif bir moda çizilmesi acaba Avrupa merkezli bir bakışının ürünü olabilir mi? Göçmenlik konusunun salt Avrupa merkezli bir bakışla ele alınması sonucunda, Naz karakterinin çoğu zaman oryantalist bir şekilde karakterize edildiğini düşündüm. Bu eleştirimi de, oyun sonrası tartışmalarda oyunun yönetmeni ve oyuncularıyla paylaştım. Benzer tepkileri kendi ülkelerinde ve İngiltere’nin değişik bölgelerindeki turnelerde aldıklarını ifade ettiler.

Oyunun dramaturjisine dair olumlu bulduğum bir yön ise, “kötülerin” salt Hintli olmamasıydı. Örneğin İrlandalı bir insan taciri ya da çocuk emeğini sömüren bir tüccar tiplemesi de oyunda mevcuttu. Oyun vasıtasıyla vatandaşlık ve 3.dünya ülkelerindeki insanların yaşadığı kültürel uyum problemlerine dikkat çekiliyor, genç izleyiciler için bir tür demokrasi ve vatandaşlık eğitimi hedefleniyordu. Oyundan sonra dağıtılan “eğitimciler için araştırma paketi” incelendiğinde, öğretici bir üslüpla öyküdeki temel gestuslar tartışmaya açılıyordu. Oyunun sinopsisi bulmaca formunda kitapçığın içinde yer alıyordu.

http://www.barnstorm.ie/ adlı linkten oyunla ilgili detay bilgilere ulaşılabilir.

Günün ikinci oyunu ise festivalin en çok ilgi çeken oyunlarından biri olan Queen of Colours adlı oyundu. Oyun Les Voisins adlı topluluğun sergilediği oldukça başarılı bir obje-tiyatrosu örneğiydi. Küçük kraliçenin fantastik yolculuğu, canlı müzik ve anında perdeye yansıyan suluboya çizimler ve eş zamanlı kukla oynatımıyla oldukça keyifli bir seyir keyfi oluşturdu. Oyuncular bilinçli ve oldukça kontrollü bir şekilde çocuk izleyiciyi bir rüyanın içine dâhil ediyor ve hayal ürünü olan küçük kraliçenin kendi başına buyruk dünyasına tanıklık etmesini istiyordu. Ancak oyunda çatı bir dramatik öykü olmadığını belirtmek isterim. Grubun prodüksiyon anlayışını, Tiyatro Tem’in üslubuna çok yakın bulduğumu söylemek istiyorum. Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş’ın çocuk izleyiciler için hazırlamış oldukları prodüksiyonların canlı ve dinamik üslubuna benzeyen bir tarzla karşılaşmak, benim açımdan oldukça keyif vericiydi.

Oyunla ilgili ayrıntılı bilgi için www.evanoell-paulolbrich.com tıklayınız.

17 Mart Çarşamba:

Aberystwyth üniversitesi sanat merkezinde, günün ilk oyunu olan Milly and Minatour adlı gösteriyi izledik. Oyun 1976 yılından beri Güney Galler bölgesinde çalışmalarını sürdüren Gwent Tiyatro Prodüksiyon grubuna aitti. Mitler, gerçek ve imgelem arasındaki bağlantının anlatı konusu yapıldığı psikoloji temalı çocuk oyununda post-freudyen ve Jung’a ait kavramlar işlenmişti. Oyun klinikte tedavi gören bir kız çocuğu, refekatçı olarak yanında kalan annesi ve doktor arasındaki gerilimli ve mizahi git-geller üzerine kuruluydu. Hastalığa neden olan travmatik süreçler kızın sürekli gündüz kâbusları görmesine neden oluyordu. Örneğin kız rüyasında doktoru mitsel bir canavar olarak görüyordu. Milly and Minatour, psikoloji bilimiyle ilişkisi oldukça iyi kurulmuş bir çocuk tiyatrosu örneği olarak izlediğim ilk oyundu. Zaman zaman karanlık ve bunaltıcı bir üslup kullanılmış olsa da, izlemekten keyif aldığım bir etkinlik oldu.

Oyunla ilgili ayrıntılı bilgi için www.gwenttheatre.com adresine bakabilirsiniz.

Aynı gün akşamında, bir dans ve hareket tiyatrosu örneği olarak Bodyparkour adlı gösteriyi izledik. Bodyparkour, Orta Avrupa’da yeni gelişen çağdaş bir sokak dansı ve hareket gösterisi türü. İnşaat iskeleleri üzerinde 6 dansçı kolektif bir şekilde eylemlerde bulunuyorlar. Hip-hop, capoeira ve break dans hareket formlarının melezlenmesiyle oluşmuş bu gösteri formu teatral bir gösteriden ziyade, bir tür dans-performans türüne işaret ediyordu. Genç izleyicinin oldukça hoşuna giden ve sık sık alkışlarla kesilen gösteride bir dramaturjik bütünlük olmadığını belirtmek isterim. Sokağı temsil eden meydanda yer alan dansçılar bir tür kendi olma ve benlik hallerini canlandırıyor ve seyirciden de bu “kendi oluş” haline tanıklık etmesi isteniyordu. Bu anlamda artistik yeteneğin ve seyircinin ön planda olduğu bir sirk gösterisinden ayrışıyordu.

Gösteri ile ilgili ayrıntılı bilgi için www.companytwoinone.org adresine bakabilirsiniz.

Çarşamba günü oyunların yanı sıra iki farklı toplantıya katıldım. İlk olarak ASSITEJ örgütünün 20-29 Mayıs 2011 tarihinde Danimarka ve İsveç’de ortak yapılacak Dünya kongresinin tanıtımı için Micheal Romlese’nin sunumunu dinledik. Danimarkalı oyun yazarı ve Danimarka Assitej Başkanı Micheal Romlese, dünya kongresinde temel olarak yeni oyunların sergilenmesi için hazırlık yapıldığını, 25-30’a yakın yeni metnin festival programında olacağını, seminer, atölye çalışması, tartışma, panel, okuma provası tarzında yenilikçi etkinliklerin hazırlandığını belirtti. www.assitej2011.info adresinden kongre sürecine dair detaylı bilgi alınabilir.

Aynı gün yapılan bir diğer etkinlik ise, Arad Goch Center’ın 20.kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlediği oyun yazımı yarışmasında dereceye giren 6 oyunun okuma provası yapılarak tanıtımının yapılmasıydı. Etkinlikte kamuoyuna tanıtmak amacıyla metinler oyuncularla birlikte okuma provası yapılarak canlandırıldı ve seyircilerin fikri alındı. Arad Goch Center’ın oyuncuları free-lance çalışan bir yönetmen eşliğinde süren okuma provasına hazırlanmıştı. 3 saat süren ön hazırlık sürecinde sonra, 6 farklı metin seyirci ile paylaşıldı. Oyunlar İngilizce ve Welsh dilinde okundu.

Okuma provalarından görüntü

18 Mart Perşembe:

Günün ilk oyunu olan “Martha’s Troubles” adlı oyunu yerel bir okulun etkinlik sınıfında izledik. Hiç konuşmayan genç bir kızın rüyaları oyunda anlatı konusu yapılmıştı. Kitabın içinden çıkan bir el kuklası, üç tane çubuk ile oynatılan kedi figürleriyle ve canlı müzik kullanımıyla Lorca’vari bir düşşel atmosfer oluşturulmaya çalışılmıştı. Her bir yönünde ayrı çizimler olan küplerle de oldukça işlevsel bir dekor tasarımı yapılmıştı. Oyunun akışında konuşmayan genç kızın, kitabın içindeki öyküler sayesinde üzüntüden mutluluğa evrimini izledik. Verilen mesaj şuydu: Eğer dostlarımıza ve arkadaşlarımıza güvenirsek, halledemeyeceğimiz bir zorluk yoktur! Oyundan sonra ilköğretim öğrencilerine oyunla ilgili sorular soruldu. Oyunun kukla kahramanlarının selam şovu ile gösteri sona erdi.

Gösteri ile ilgili ayrıntılı bilgi için www.franwen.com adresine tıklayınız.

Günün ikinci gösterisi ise, Garden Possibility adlı çalışmaydı. Gösteri 2 yaşında çocuklar için hazırlanmış bir performanstı. Benoit Sicat adlı genç Fransız performans sanatçısının temel amacı, sahnede kurduğu imgesel düzlemde 2 yaşındaki çocuklara fiziksel kapasitelerini göstermek ve her çocuk için bir “bahçe olasılığı” olduğunu hatırlatmaktı. Festival seyircisi gösteriyi videodan canlı yayında izledi, sadece 7 çocuğun ve annelerinin katılabildiği bir performansta çocuklar ellerine geçirdikleri taş, dal parçası ve talaş karışımı maddelerle doğal bir şekilde oyun oynadılar. Ancak performansı ilginç kılan, Benoit Sicat’ın hiç konuşmadan çocukları oyuna yönlendirmesi ve çocukların süreçte çılgınca oyun oynamaya başlamasıydı. Hatta bir ara çocuklar ellerine geçirdikleri taşları sahnenin zeminine ve birbirlerine atmaya başladı. Benoit Sicat bu gibi durumlarda doğal durumu bozmamak için müdahalede bulunmadı. Temel tezi ise, çocukların gündelik hayatta karşılaştığı durumların aynen sahnede kurgulanabileceği idi. Nasıl ki bir çocuk sokakta düşer, yaralanır, tekrar kalkar, oyuna devam eder. Aynı şeyler sahnede de olabilirdi. Benoit Sicat’ın amacı, günümüz kent hayatında unutulmuş olan sokak kültürüne vurgu yapmak ve çocukların psiko-motor becerilerini ailelere göstermekti.

Yapılan tartışmalarda bu gösterinin bir teatrallik içermediği, tehlikeli bir tür performans olduğu, bir anaokulu eğitimcisinin de aynı şeyi yapabileceği, tiyatrocu olarak Benoit Sicat’ın nerde devreye girdiğinin anlaşılmadığı vs. şeklinde tartışmalar yapıldı. Oyunla ilgili www.16ruedeplaisance.org adresinden bilgi alabilirsiniz.

Benoit Sicat oyun sonrasında açıklamalarda bulundu.

Perşembe günü Aberystwyth üniversitesi içindeki Galler Ulusal kütüphanesine ziyaret yapıldı. Kütüphane müdürü tiyatro arşivleri ile ilgili bilgi verdi. Aberystwyth kentinde yaşayan herkesin en çok övündüğü şey böylesine güzel bir kütüphaneye sahip olmalarıydı. Şehirde yaşayan birçok kişi, Galler ulusal kimliğinin, Welsh dilinin ve kültürünün korunmasında kütüphanenin çok önemli olduğunu söylüyorlar. Arad Goch Sanat Merkezi de 20.kuruluş yıldönümü nedeniyle tüm tiyatro arşivini (posterler, görsel materyal, senaryolar vs.) kütüphaneye hediye etti. Tiyatro arşivciliği açısından çok değerli bulduğum bu durumun ülkemize de örnek teşkil etmesi gerektiğini düşünüyorum.

19 Mart Cuma:

Günün ilk oyunu olarak The Ugly Truth adlı gösteriyi izledik. Bir tür in-yer face gösterisi olan bu çalışmada, ergenlik dönemindeki iki genç kızın birbirini anlamaya çalışması sert bir üslupla anlatı konusu yapılmıştı. Oyun iki genç kızın kendi bedenlerine dönük ilgi, giyim tarzları, erkek arkadaşları, makyaj yapma, şişmanlık, diyet, uyuşturucu kullanımı gibi gündelik konulara dair karşılıklı diyaloglardan oluşuyordu. In-yer face akımında etkilenen gösterideki şiddet dozajı, genç izleyici söz konusu olduğunda biraz olsun sınırlandırılmıştı. Ve Oyunun sonu barışcıl bir dramaturjik yorumla sonlandırıldı. Finalde çatışma içinde olan iki arkadaş, farklılıklarına rağmen birbirlerine saygı duymaya başladılar.

Gösteri ile ilgili ayrıntılı bilgi için www.theatriolo.com adresine tıklayınız.

Günün ikinci oyunu olarak ise, You Should Ask Wallace adlı eğitsel perspektifli tek kişilik bir oyun türünü izledik. Oyun bir müzede oynandı. Darwin’in hayatının anlatı konusu yapıldığı oyun canlı türlerinin oluşumu, evrim teorisi, Darwin hakkında çocuk izleyiciye bilgiler veriyordu. Oyundan sonra da, çocuklara Darwin ile ilgili görüşleri soruldu.

Gösteri ile ilgili ayrıntılı bilgi için www.theatr-nanog.co.uk adresine tıklayınız.

Günün son oyunu olarak ise, ünlü şair R.S Thomas’ın şiirsel sözcüklerinden yola çıkarak hazırlanmış tek kişilik bir oyunu izledik. Ulusalcı ve anti-emparyalist bir Galler şairi olan R.S Thomas’ın şiirlerinden yola çıkan Ian Yeoman adlı yönetmen, projeyi eğitimde drama çalışması şeklinde ortaokul öğrencileriyle birlikte hazırlamışlar. Proje öğrencilerin sözcüklerle bir şair gibi ilişkiye girmesini talep ediyor. R.S Thomas’ın şiirlerinin çağrışımsal anlamları bulunmaya çalışılmış. Gösteride ise, profesyonel bir kadın oyuncu tarafında şiirler canlandırıldı. Aşırı psiko-dramatik bir aksiyon yoğunluğu yaşadığını düşündüğüm kadın oyuncu, çoğu zaman klişelere başvuruyordu. Ayrıca oyuncu intihar eğilimli bir haleti-ruhiye içindeydi. Çoğu zaman ağlıyordu. Gösteriden sonra, Slyvia Plath’vari bir şekilde oynayan oyuncunun gençler üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu yönetmene sordum. Yetişkin bunalımlarımızı, kendi kişiliğini bulmaya çalışan ergenlere aynen nakletmek acaba eğitsel açıdan doğru muydu? Bu tarafgir sorumu yönetmen yanıtladı ve amaçlarının sadece sözcüklerin gizemli dünyasına öğrencileri yönlendirmek olduğunu belirtti.

Gösteri ile ilgili ayrıntılı bilgi için www.theatrpowys.co.uk adresine tıklayınız.

Festivalin son oyunu olarak da, St Petersburg State Bryantsev Theatre for Young Audiences adlı grubun Beginning adlı gösterisi izledik. Yaramaz ve ağlak bir bebeğin gözünden yaradılış, doğum ve Adem Havva meselesi anlatı konusu yapılmıştı. Dünyaya inen melekler parkta ağlayan bir çocuk bulurlar. Çocuğu susturmak neredeyse imkânsızdır, melekler çocuğu susturmak için her türlü “şaklabanlığı” denerler. En sonunda ona kendi yaradılışını anlatmaya karar verirler. Gösteri, dans, pantomim ve müziğin oldukça etkili bir şekilde uyum sağladığı, üslup çeşitliği içeren oldukça zengin bir prodüksiyon anlayışıyla kotarılmıştı. Oyunda hiçbir

söz kullanılmadı, ancak çocuk izleyiciler oyundan büyük bir keyif alarak çıktı.

Oyunla ilgili bilgi almak için spbtyuz_inter@mail.ru ile bağlantıya geçiniz.

Genel Değerlendirme ve Yorumlar:

Festivalin sonunda tüm katılımcılarla 3 saat süren bir değerlendirme toplantısı yapıldı. Festivalin örgütlenmesine dair yorum, öneri ve eleştiriler aktarıldı. Genel olarak festivalin oyunların tanıtımı noktasında başarılı bir işleve sahip olduğu, kent halkının festivale dönük ilgisinin olduğu, mali anlamda sponsorluk ilişkilerinin başarılı kotarıldığı, yerel medyada festival haberlerin çıktığı ve üniversiteden salon temin edildiği aktarıldı. Ayrıca katılımcılara bir değerlendirme anketi dağıtıldı.

Ben de festivalin örgütlenme anlamında ve kendi mantığı içerisinde (profesyonel ve sponsorluklu festival konsepti bağlamında) başarılı olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık 10 kişilik bir ekip 2 ay boyunca festival için çalışmıştı. Festivalin salon ve mali altyapısı da oldukça sağlamdı. Ancak seyirci sayısının düşük olduğunu belirtmek istiyorum, benim gözlemime göre 50-75 ortalama ile oyunlar oynandı. Avrupa dışından oyun çağrılmamış olduğunu belirtebiliriz, gerçi bu sanatsal bir tercihten değil yol masrafları yüzünden kaynaklanıyor. Afrika ya da Ortadoğu’dan grupların mali sorunlar ve İngiltere’nin sıkı vize politikası nedeniyle festivale katılamadığını öğrendim.

Bu arada birçok temsilci ekonomik kriz yüzünden Kültür Bakanlıkları’nın fonları kıstığını belirttiler. Bu yüzden de, kumpanya mantığı yerine daha çok prodüksiyon mantığının ön plana çıktığını söylediler. Avrupa’da yetişkin tiyatrosunda uzun yıllardan beri trend olan proje bazlı ve free-lance çalışma anlayışının, son yıllarda çocuk ve gençlik tiyatrosu bölgesine de bulaştığını belirtiyorlar. Kimileri bu durumdan rahatsız, free lance oyuncu grubuyla sanatsal bir istikrar yakalayamadıklarını belirtiyorlar. Kimileri ise free-lance mantığın oyuncuyu özgürleştirdiğini ve rekabeti artırarak kaliteyi sağladığını iddia ediyorlar.

Toplantıda festival dışında ülkelerdeki çocuk ve gençlik tiyatrosunun durumundan da bahsedildi. Genel izlenim olarak Avrupa’nın birçok ülkesinde ulusal eğitim politikalarıyla paralel olarak, çocuk ve gençlik tiyatrosunun hala önemli olduğunu, hatta gelişmesini tamamlamakta olan ülkelerde yetişkin tiyatrosundan daha çok rağbet gördüğü söylenebilir. Tiyatrocuların temel tartışma noktaları ise, yeni oyun metinleri üretimi, maddi fon bulunması ve sanatsal niteliğin artırılması.

Tüm bu tartışmaların ve sanatsal arayışların, ülkemizdeki çocuk ve gençlik tiyatrosu alanında nitelikli çıkışların yapılmasına yararlı olması dileklerimle…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bülent Sezgin

Yanıtla