BÜO’dan Savaş Karşıtı Bir Oyun: Lysistrata !..

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bundan “2421 yıl önce kadınlar barış istediler…” Lysistrata Aristophanes’in M.Ö. 411 yılında, Atina ve Sparta savaşına karşı çıkmak için yazdığı komedi oyunu… Belki de ilk savaş karşıtı oyun. Oyunun konusu ise kısaca şöyle: 28 yıl insanları kemiren bu savaştan illallah eden Lysistrata adlı bir kadının savaşı durdurmak için dâhiyane bir fikri vardır. Atina’lı ve Sparta’lı kadınları toplar ve onları “erkekleri ile o bildikleri işi yapmadıkları” takdirde bu savaşı durdurabilecekleri konusunda ikna eder. Oyun boyunca erkekler bu eylemi ve örgütlenmeyi kırmak için her yolu denerler. Sonunda her iki tarafın erkekleri pes eder ve barış gerçekleşir.

Lysistrata, koro ve müzik kullanımının yer aldığı bir oyun olması itibariyle BÜO’nun genel çizgisi dışında bir oyun. Müzikli bir oyun projesi deyip geçmemek ve buraya dair birkaç söz söylemek gerekiyor. Tiyatro cenahının genelde oyun müziğine bakışı atmosfer destekleyici rolün ötesine geçmez. Ancak Lysistrata’da durum farklı. Müzikler bu dar ve sınırlı rolün kalıplarını kırıyor; oyun kurmaya ve dramatik çatışmaya ortak oluyor: Örneğin oyunda şöyle basit bir akış var: Kadınlar şehri ele geçirmişlerdir. Kapıları yakıp içeriye girmek için yaşlı erkekler surlara saldırırlar. Kadınlar bu saldırıyı başarıyla savuşturur. Ancak gerilim eski koordinatlarına düşmez. Tehdit devam etmektedir. Başarısızlığa uğrayan yaşlı erkekler Komutan Probulos’dan yardım isterler. “Bizi bu durumdan ancak Probulos kurtarır!” Gerilim tekrar tırmanır. Probulos’un askerleriyle saldırısı kadınlar tarafından savuşturulur. “Askerler! Nereye kaçıyorsunuz!” Probulos ve yaşlı erkekler kadınlarla karşı karşıya kalırlar. Ağır bir darbe yiyen Probulos bu sefer kadınlarla bir söylem savaşın girer. “Hakkınız yok böyle işlere karışmaya!” Gerilim bir kez daha yükselir ancak kadınlar Probulos’u söylem savaşında da ezerler. Kadınlar kazanmışken kendi içlerinde tartışmaya başlarlar. İktidarı ele geçirmişlerdir ancak şehri nasıl idare edeceklerini bilmiyorlardır. “Devleti biz mi yöneteceğiz?”Erkek korosu arasından Kinesias, kölesi ve çocuğu çıkar. Karısını eylemi bırakma eve gelme konusunda ikna etmeye çalışır. Kale içerden çürütülerek fethedilecektir. Bu son hamle de Kinesias’ın eşi tarafından savuşturulur. Erkekler artık yenilgiyi kabullenmeye hazır hale gelmişlerdir.

Yukarıda bahsedilen “erkekler her yolu denerler” olarak özetlenecek olay akışında üç saldırı noktası vardır: Yaşlı erkeklerin kapıları yakma eylemi- Probulos’un hem fiziksel hem de söylem bazındaki saldırısı- Kinesias’ın ikna çalışması… Bu üç saldırıda da gerilim sıçrar ve düşer. Ancak düşse de hep ilk konumunun biraz üstünde bir yerlerde kalır. İkinci tırmanışına buradan devam eder. Seyircinin hiç kopmadan oyunu takip edebilmesini istiyorsanız işte bu ritim ve aksiyon akışına hâkim olmanız gereklidir. BÜO’nun da hem oyunculuk hem de müzikal anlamda bu akışa iyi bir şekilde vakıf olduğu anlaşılıyor. Bu elbette, dramatik analizin müzik ve tiyatro bölgesi olarak ayrışmasıyla değil, birlikte yapıldığı masa başı ve sahne üstü çalışmalarının örgütlenmesinden kaynaklanıyor.

Öte yandan yukarıdaki akışı gerilim ve ritimle birlikte düşündüğümüzde, Kinesias ve Myrrhine sahnesinin finalinin, bahsettiğimiz gerilim yığılmasını sonlandıramadığını da belirmek gerekiyor. Bu savuşturmanın da önceki saldırı birimlerinin sonlandırılmasına benzer şekilde hem müzikal hem de oyunculuk anlamında desteklenmesi gerekiyor.

Öte yandan Lysistrata’nın cinsellik üzerine kaba komedi olduğu da ayrı bir gerçek. Dolayısıyla mayın tarlası konularda devinen bir oyun… Tabiri caizse bu oyun sizi rezil de eder vezir de… Ancak bu kaba mizah konusunda BÜO belirli bir üslup oluşturuyor ve aşırıya ve abartıya kaçmadan mizahın dozunu iyi tutturuyor. Kahkaha atarken ahlaksız bir jeste onay vermeden gülebiliyorsunuz. Ne var ki bazen fazla muhafazakâr mı davranıldığını da hissetmedim değil. Metindeki bazı cinsel esprilerden kaçınıldığı fark ediliyor. BÜO’nun kurduğu estetik seviyenin ve dramaturjik derinliğin bu kaba mizahı kaldırabileceğini düşünüyorum. Ancak bunun oyunculuk üslubu üzerine yapılan ince çalışmalarla üstesinden gelinebileceğini de belirtmek gerekiyor. İlk akla gelecek yorumlara her zaman mesafeli durmak gerekiyor. Uzun sürmeyecek dramaturjik analiz çalışmalarıyla keşfedilecek üslupla klişelerden, TV kalıplarından kaçınılabilir. Örneğin Kinesias-Myrrhine sahnesindeki kaba olarak nitelenebilecek replikleri şu bağlamda düşünebiliriz. Sahnede erk sahibi bir erkeğin kadının varlığına muhtaç olması itibariyle bir güç kaybına uğradığı kesindir. Ayrıca sahne boyunca arkadaki kadın korosu olanları izlemektedirler. Yani bulundukları yer herhangi bir yer değil, diğer güç odağının burnunun dibidir. Demek ki oyuncuların oyundaki “kaba” repliklerini de yukarıdaki bağlam içerisinde yorumlaması gerekecektir.

Ayrıca oyunun kadınlık üzerine ince ve derinlikli bir mizaha sahip olduğunu da belirtelim: Örneğin Kinesias-Myrrhine sahnesindeki kölenin işlenmesi ve derinleştirilmesi oyuna yapılan başarılı bir Brechtyen müdahale. Normalde erkeğin cinsel açlığı ve kadının bu açlıktan istifade ederek ondan barış için oy koparması üzerine kurulu sahneye ayrı bir derinlik katılmış oluyor. Kölenin “hanımım gelin artık” şeklindeki yakarışı kadının köleliğine dair önemli bir ima taşıyor. Bu dramaturjinin mizahi bir üslupta seyircinin gözüne sokulmadan gerçekleştirilmesi de ayrıca önemli bir başarı.

Oyunun finaline dair ise ufak bir sorun olduğunu belirtmek gerekiyor. Barışın kabulünden sonra köleler de sahneye geliyorlar. Barışın getireceği refahtan pay almak istiyorlar. Probulos onların da “sadakalarına” zam yapılacağını söyleyerek manipülasyona başvuruyor ve onları üstü örtülü tehdit ediyor. Kölelerden ikisi dışında herkes verilen sadakayı kabul ediyor ve kaçıyorlar. Diğerleri hakkını aramak için sahnede kalıyor. Probulos ve soyluların açık tehdidinden sonra bu ikisi de sahneyi terk ediyor. Ancak kalan iki kölenin Probulos’un tehdidini almadığı için neden dışarı çıktıkları anlaşılmıyor ve sahne, Türkiye’ye yapılan zorlama bir gönderme havası taşıyor. Kısa bir oyunculuk çalışması ile sorunun üstesinden gelinebilir.

Özetle Lysistrata’yı BÜO’nun ciddi bir toparlamayı yakaladığı bir eğitim oyunu olarak değerlendiriyorum. Yeni oyuncuların aldıkları oyunculuk sorumluluğunu başarıyla yerine getirmeleri, orta ve eski kuşağın Tiyatro Boğaziçi’li danışmanlara oyunculuk anlamında ihtiyaç duymadan oyunu taşıyabilmeleri, BÜO için önemli kazanımlar. Şimdi BÜO’nun ciddi bir kadrolaşma vizyonuna, planlamaya ve Kilyos Kampüs’ü stratejisini belirlemeye ihtiyacı var. İlk sınav başarıyla atlatıldı. Ne var ki, yaz çalışmaları ve önümüzdeki eğitim dönemi atlatılmadan Lysistrata’nın başarılı bir eğitim süreci olduğunu söylemek için de henüz erken.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: İlker Yasin Keskin

1 Yorum

  1. Pingback: Piri Kaymakçıoğlu

Yanıtla