Aristofanes Algısını Tarihselleştirmek

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bir Doktora Tezi Üzerine Notlar

 Bu yazı Philip Alexandre Walsh tarafından 2008 yılında Brown Üniversitesi’ne sunulan Comedy and Conflict: The Modern Perception of Aristophanes (Komedi ve Çatışma: Modern Aristofanes Algısı) başlıklı doktora tezine ait okuma notlarının düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Walsh bu teziyle Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde felsefe doktoru olmaya hak kazanmıştır.

 Alımlama Çalışmaları (Reception Studies) ve Aristofanes’in Oyunları

P.A. Walsh’ın doktora tezinin odak noktasını oluşturan “alımlama çalışmaları” tabiri son bir kaç yıldır karşılaştırmalı edebiyat araştırmacılarınca daha sık kullanılmaktadır. 2003 tarihli çalışmasında Lorna Hardwick bu kavramı şu şekilde açıklamıştır: Alımlama “kaynak metin ve kültür ile yeni çalışma ve alımlayan kültür arasındaki çift yönlü ilişkidir.” Bunun ardından pek çok araştırmacı özellikle de klasiklerin yeniden yorumlanması bağlamında bu kavramı çalışmalarının merkezine taşımışlardır. Aristofanes ve Eski Komedi de bu çalışmalar içerisinde önemli bir yer edinmiştir. Bu çalışmalar yürütülürken bir yandan seçilen temaların alımlanışının diakronik olarak nasıl bir alımlama tarihçesine sahip olduğu izlenirken diğer yandan senkronik olarak belli bir dönemin alımlama biçimi tarih içerisindeki diğer alımlamalardan bağımsız olarak ne tür bir nitelik içerdiğinin incelenmesine dikkat edilmektedir. Bu bağlamda örneğin bir yandan Aristofanes’in komedyasının İlkçağ’dan günümüze ulaşırken alımlanışının geçirdiği evrim ele alınırken, diğer yandan bu eserlerin kendi dönemindeki algılanış biçimi ile modern algılama biçimlerinin bir mukayesesi yapılmaya çalışılmalıdır.Bu çalışma kısmen de olsa böyle bir amacı hayata geçirmek için gerçekleştirilmektedir.

 Antik Dönemde Aristophanes Algısı:

 Antik dönemde Aristofanes’in oyunları ya göklere çıkarılmış ya da acımasızca eleştirilmiştir. 

 1. Ona dönük eleştirilerin en temel kaynaklarından birisi onun Bulutlar oyununda Sokrates’e yönelttiği eleştirilerin düşünürün davasına malzeme olmasından kaynaklanır. Platon Sokrates’in Savunması’nda bundan şu şekilde bahseder:

 “Bana iftira edenler bakalım benim için ne söylüyorlar. Beni dava ettiklerini varsayarak bunarın suçlamalarını şu şekilde özetleyebilirim: Sokrates kötü bir insandır. Yeraltında ve gökyüzünde olup biten her şeye karışıyor, eğiriyi doğru olarak gösteriyor. Bunları başklarına da öğretiyor. Suçlamaların özeti aşağı yukarı böyledir. Aristophanes’in komedyasında gördüğünüz gibi sahnede, havada gezinebilen ve benim en ufak bir şey bilmek istemeyeceğim meseleler hakkında bir sürü saçma sapan söz söyleyen bir Sokrates dolaştırılıyor.”

 Ancak bu eleştirilerde gözden kaçırılan bir nokta vardır: Anytus ve Meletus normalde Sokrates’i oyundan 22 yıl sonra (MÖ 399) dava etmişlerdir ve bu oyunun mahkeme sırasında o denli etkili olduğunu düşünmek gerçekçi değildir. Buna rağmen Platon’un metninde de görüldüğü gibi dönemin insanları bu oyunu etik açıdan tehlikeli ve kötü bulmaktaydılar. Bu konuda bazı antik kaynaklar olayı bir komplo teorisine kadar vardırmışlardır. Romalı tarihçi Aelian’a göre bu oyunu Aristophanes’e ısmarlayan kişi doğrudan Meletus’tur ve kurduğu komplonun bir parçası olarak şairi kullanmıştır. Buradan yola çıkarak oyunu saygıdeğer bir filozofa saldırmak için her yolu deneyen bir girişim olarak gören Plutark şairi acımasızca eleştirmiş ve Sokrates’in her şeye rağmen olayı büyük bir tevazu ile karşılamasını övmüştür:

 “Oyunda bulunanlardan birisi Sokrates’e sormuş: ‘Aristophanes seni bu şekilde yansıttığı için kızgın mısın?’ Sokrates “Aslında değilim, tiyatroda bana dair jestler sergilediklerinde kendimi sanki iyi arkadaşlarım arasında bir toplantıdaymış gibi hissederim.”

 Platon ise, Aristophanes ve Sokrates’in iki ezeli düşman olduğu görüşüne karşı “Şölen”de ikilinin ilişkilerini yukarıdaki alıntıyı doğrular biçimde tasvir etmiştir.

 2. Eleştirilerin ikinci bir boyutu estetik tartışmalardan kaynaklanır. Platon Devlet’te doğrudan Aristophanes’in adını zikretmese de komedya türüne kuracağı devlette yer olmadığını belirterek tavrını ortaya koymuştur:

 “Bir tiyatroda, yahut eş dost arasında bir soytarılık gördün diyelim. Bunu kendin yapmaktan utanabilirsin, ama tiksinecek yerde beğendin diyelim bunu. (…) Sana soytarı demesinler diye aklınla tuttuğun gülünç yanını meydana koymuş, onu desteklemiş ve farkına varmadan soytarı olmuş oluyorsun.”

 Platon’dan etkilenmiş görünen Plutark da Aristophanes’in eserlerini şöyle eleştirir:

 “Bu [eserlerde]trajikomik, cafcafalı ve şiirsellikten uzak unsurlar, anlaşılmazlık, belirsizlik, vakarlılık ve yücelik, gevezelik ve bezdiricilik mevcuttur. Tüm bu farklılık ve benzemezliklerle birlikte onun sözcükleri kullanımı uygun ve yerinde olmaktan uzaktır. Ve karakterlerine bu sözleri sıralarını savıyormuş gibi söyletir, konuşanın baba mı oğul mu, köylü mü tanrı mı, yaşlı bir adam mı yoksa bir kahraman mı olduğuna dair bir fikir ileri süremezsiniz.”

 Bu bağlamda söz konusu kriterlerden açısından bakıldığında Plutark Menander’i çok daha başarılı bir komedya yazarı olarak niteler. Bununla birlikte Robert Hunter iki yazarın tarihselleştirilmeden karşılaştırılmasını uygun bulmaz: Ona göre Aristophanes kendi protest ve stilistik tavrıyla MÖ 5. yüzyılın huzursuz Atinalısını simgelerken, Menander sonraki dönemin “elitist” ve “uygar” şehirlisi olarak yazmaktadır. Ancak ileriki yıllarda önce Fransız ve ardından İngiliz klasisizmi Plutark’ın görüşünü sahiplenmişler ve 18. yüzyıla kadar Aristophanes’i “üslupsuzluk”la eleştirmişlerdir.

 Plutark’ın diğer bir eleştirisi komedyanın maskaraca üslubunun onun “didaktik” niteliklerini zedelemesine dönüktür:

 “Komik şairlerin dinleyicilerini vatandaşlık değerleri konusunda sert biçimde azarladıkları doğrudur. Ancak buna eklenen maskaralık ve ağzı bozukluk, yiyecekle kaplı bir pislik gibi,  onun açık sözlülüğünü etkisiz ve yararsız kılar. Öyle ki sonuçta geride yazar açısından kötü ve bayağı bir isim, dinleyiciler açısından da onun sözleri dışında geride hiçbir şey kalmaz. Başka bazı durumlarda dostlar arasında jest ve kahkahaya, uygun biçimde yer ayrılırken, bu açık sözlülük, ciddiyet ve karaktere sahip olmalıdır. Ve bu unutulmaz bir an olacaksa bırakın hisler belirgin, yüzler ciddi ve ses dürüstçe olsun ki kelimeler güven telakki etsin ve kalbimize dokunsun.”

   Bununla birlikte Antik çağın diğer bir düşünürü Horace ise Plutark’tan farklı olarak Aristofanes’i ve Eski Komedya’yı savunmuştur:

 “Eupolis, Cratinus, Aristophanes ve diğer Eski Komedya yazarları doğru sözlü şairlerdir; eğer serseri ya da hırsız, hovarda ya da katil, ya da herhangi bir biçimde skandal yaratıcısı olarak damgalanmayı hak eden birileri varsa onlara doğrudan hak ettikleri isimle hitap ederler.”

 Horace’a göre komedya sonuçta şiirden çok düzyazıdır ve gücünü uyak ölçüsünden değil söz söyleme gücünden ve doğallığından alır. Başarılı bir komedya hem komik hem de “didaktik” olmayı başarabilmelidir. Kendi yazdığı komedyalar Terenetius gibi Yeni Komedya’yı örnek almış olsa da Horace Aristofanes’i bu konuda başarılı bulduğunu açıkça belirtmiştir.

 Geç Ortaçağ ve Rönesans’ta Aristofanes’in Yeniden Hatırlanması

 Tiyatro’nun büyük uyku çağı olan Ortçağ’da unutulmaya yüz tutan Aristofanes’i yeniden hatırlayan kişilerden belki de en önemlisi Tübingen Üniversitesi’nden şiir ve tarih profesörü olan Nicodemus Frischlin’dir. Kendisi beş Aristophanes oyununu Latinceye çevirmiştir. Ölümünden sonra yayınlanan bu çeviri kitabında sadece oyunlar değil, Aristofanes üzerine yazılmış üç de makale bulunmaktadır. Bu makalelerden birisi yukarıda bahsedilen Plutark’ın Aristophanes ve Menander’i karşılaştırdığı makalesi, diğer ise buna cevaben Aristofanes’i savunmak amacıyla Frischlin tarafından kaleme alınmış bir makaledir. Bu ikinci makale Antik dönem sonrasında Aristofanes’i savunmak amacıyla kaleme alınmış ilk ciddi yazıdır. Yazar burada Aristophanes’i müstehcenlik ve düzeysiz belden aşağı espriler kullanmakla suçlayanlara, onun komedilerinin bu vasıflara indirgenemeyeceğini ve bunların kullanımı zekice yapıldığı için onun oyunlarının yüzeysel ele alınarak karalanmasının haksızlık olduğunu vurgular. Suçlu ve ahlaksız kişilerin sahneye taşınmasının seyircide bir özenme duygusu oluşturmaktansa böyle davranmaktan kaçınmasına yol açacağını savunur ve Aristofanes konusunda Plutark’a karşı Horace’ın yanında yer alır:

 “Plutark bir krala onur ve azametin, bir oratora güçlü konuşmanın, bir kadına  basitliğin, işadamına ve tüccara azamet ve küstahlığın eşlik etmesini ister ve tüm bunların Aristophanes tarafından ihmal edildiğini söyler.”

 Frischlin Plutark’a katılmaz ve onun Arisrophanes’in komik karakterlerindense Menander’in sınırları kesin hatlarla çizilmiş basmakalıp karakterlerini tercih etmesini doğru bulmaz. Aristophanes’in, örneğin kadınların basit olduğu tezine katılmadığını, bu yüzden kadınları basit konuşturmadığını ileri sürer ve onun karakterlerinin sıradışılığının övgüye laık olduğunu ileri sürer.

 Sokrates meselesi için de şunları ileri sürer: Bulutlar’da çizilen Sokrates portresinin, onun oyunlarındaki diğer tarihsel figürlerle karşılaştırıldığında başarısız olduğunu düşünür. Bu konunun Plutark tarafından bu denli ciddi biçimde ele alınmasını anlayamadığını belirtir.

 Frischlin’in çalışamları sonraki yıllarda da sık sık basılmış ve modern Aristofanes algısının oluşumuna katkıda bulunmuştur.

 17-18. Yüzyıl Avrupası’nda Aristofanes Algısı

 Araştırmacı D.K. Sanford, Thomas Mitchell ile 1835 yılında yayınlanan Kömürcüler oyunu üzerine yaptığı söyleşide, Rönesans sonrası Fransa’sında Aristofanes’e dönük eleştirel durumu şu şekilde özetler:

 “Aristofanes Bay Mitchell’e çok şey borçludur. Bu başarılı beyefendi Eski Komedi’nin gayesini kavrayana kadar aramızdaki en okumuş yazmış kişilerin çoğunluğunun dahi  bu konuda Antikite’nin –Fransa- kötü yargıçlarının tarzına uygun biçimde düşünmeyi yeterli bulduklarını düşünürdük. Rapin, çoğunlukla onu taklit eden Moliere’i göklere çıkarmak uğruna Aristofanes’i suistimal etmiştir; Rollin tarafından izlenen Brumoy onun değerini azaltmıştır; Bayle, en ufak bir yaratıcılık örneği sergilemeden onun ayağını kaydırmayı denemiştir; Du Boss da aynını yapmıştır;Madam Dacier onu çevirir ve onore ederken onu yanlış anlamıştır. Soytarılık ve arsızlık Boileau tarafından ona yakıştırılan en hafif tabirlerdir. Perrault, hanımefendinin çevirisinin avantajlarına rağmen “onu oyunlarından birisini okumaya başlayan bir kaç kişiden birisi oyunu tamamlayabilirse başarılı olmuş demektir” der. Batteux, “kendisininkine ek olarak seyircisinin de bozukluklarına sahiptir, en kötü biçimiyle satirik, yozlaşmış biçimde terbiyesiz, ilkelere karşı saygısızdı, eğlenceli bir ruh hali içinde adeta çıldırmıştı” diye yakınır. Barthelemy bu iki fikrin ortasında durur. Voltair, tam anlamıyla bir cahil cesareti ile ondan ne komik ne de şair olan bir komedi şairi olarak bahseder.”

 Bu görüşler tüm bir 17 ve 18. yüzyıllar boyunca Avrupalıların Aristophanes algısını belirlemiştir.

 Ancak bu yazarlar içerisinde İngiltere’de en belirleyici olan Rapin olmuştur ve onun görüşlerinin büyük bölümü Plutark’ın yaklaşımıyla örtüşmektedir.

 Plutark ile benzer şekilde Fransız entelektüelleri de Bulutlar oyunu nedeniyle Aristofanes’i eleştirmişlerdir. Voltair ansiklopedisinin ateizm maddesinde, Sokrates’in ateist olduğu fikrini Atinalıların kafasına ilk sokan kişinin Aristofanes olduğunu yazar.

 O dönemde Aristophanes’i savunan tek kişi aynı zamanda onun oyunlarını çeviren Madam Anne Dacier’dir:

 “Hiçkimse komik olanı bulmak ve sunmak konusunda ondan daha derin bir anlayışa sahip değildir. İfadeleri doğal, basit ve zariflik içeren bereketliliği ile nadiren bulunabilecek tiptedir. Aristophanes’in tarzı, en az onun hayalgücü kadar memnuniyet vericidir. Çünkü açık, güçlü ve hoş olmanın yanısıra kulağa hoş gelen bir lezzete sahiptir, bu nedenle onu okumanın zevki hiçbir şeyde yoktur.”

 O dönemde fazla yaygın olmayan bu görüşler sonraki yıllarda (18. Yüzyıl) Pierre Bromoy tarafından tekrar edilmiştir. Onun Fransızca çevirileri Madam Dacier’inkilerden çok daha tatmin edici bulunmuş ve 19. yüzyılda etkili olmuştur. Kendisi edebiyat eserlerini kendi tarihleri ve sosyal ortamları içerisinde değerlendirmenin önemine vurgu yapmıştır. Bu bağlamda Aristofanes’in eserlerinin kendi çağı açısından taşıdığı değere değinmiştir.

 18. yüzyıla kadar Aristofanes İngiltere’de çok fazla çevrilmemiş ve okunmamıştır. Genellikle Latin ya da Fransız etkisiyle eleştirilmiştir. İngiliz tarihçileri Atina demokrasisini yozlaşmış bir oligarşi olarak resmettikleri için Aristofanes de bu rejimin bir ürünü olarak ele alınmıştır. Bu konuda ilk nesnel değerlendirmeler 19. yüzyılla birlikte ortaya çıkmıştır. 1830’larda bile İngiltere’de Aristofanes, okunmaktan çok üzerine konuşulan bir figür olmaya devam etmekteydi. 19. yüzyılın ilerleyen yıllarında eleştirmenler Aristofanes üzerine önyargılardan ziyade olgularla konuşmanın önemini ileri sürmeye başladılar. Bu konuda ön plana çıkan ilk kişi Richard Porson olmuştur. Porson da Brumoy’un izinden giderek edebita eserlerini üretildiği dönemin şartları içerisinde değerlendirmek gerektiğini söylüyordu. Aynı dönemde Antik Yunan tarihi üzerine yazılan tarih çalışmaları da niteliksel değişim göstermeye başladı. Bunlardan birisi olan Mitford Aristophanes’in eserlerini tarihsel kaynak olarak kullanmayı denedi. Her iki yazar da önceki dönemin genel eğiliminin aksine Aristophanes’i savunuyorlardı.Bu dönemde Yunan kültürü ve uygarlığına romantik bir bakışın hakim olmaya başladığını da unutmayalım. Richard Cumberland, İngiltere’de 19. yüzyılda Aristophanes algısını değiştiren en önemli yazarlardan birisi olmuştur.Cumberland yazdığı makalelerde sadece Aristofanes’in eski komedya sitilini değil, onun Sokrates eleştirisini de savunmuştur. Böylece yeni bir dönemin kapıları açılmıştır.

 Aristophanes Üzerine Modern ve Postmodern Görüşler

 Aristophanes’in politik kişiliği ve oyunlarının Atina halkı üzerindeki etkisi sürekli gündemde olmuştur.Bu konuda yüzyıl başında iki ayrı görüş oluşmuştu: Gomme, Heath, Halliwel gibi tarihçiler Aristofanes’in politikacı değil şair olduğunu bu yüzden onun politik fikirlerini tartışmanın gereksiz olduğunu savunurken; de Ste. Criox, Sommerstein, Edmunds, Henderson, MacDowell gibi tarihçiler Aeristofanes’in kendi politik fikirlerini yaymak için komedilerini kullandığını ve bu yüzden onun Atina demokrasisinin kurumlarının işleyişi ve Pelepones Savaşı hakkındaki politik görüşlerini analiz etmeden oyunlarını anlayamayacağımızı ileri sürmüşlerdir. Bu konuda yazan sayısız tarihçi ve sanat eleştirmeni, onun politik kimliği konusunda iki ayrı görüşü savunmuşlardır. İlk görüşe göre Aristofanes oligarşik bir demokrasi taraftarı olan muhafazakar birisidir. Bununla birlikte 20. yüzyılın başında bu görüşe karşı çıkan yeni görüşler oluşmaya başlamıştır: O hiçbir uç fikrin savunusunu yapmamış ve dengeli bir demokrasi istemiştir.

 Son yıllarda ise postmodernizmle bağlantılı üçüncü bir görüş ağırlık kazanmaktadır: Her seyirci ve okuyucunun Aristofanes algısı benzer olmayacaktır ve bireyden bireye değişiklik gösterecektir. Onun metinlerini tek bir kalıba sığdırmak yerine aynı anda farklı düzeylere hitap etmiş olabileceğini kabul etmeliyiz. Bu bağlamda tarih içerisinde Aristofanes üzerine ileri sürülen farklı görüşlerin bir karşıtlığından söz etmek yerine, bu görüşlerin sahiplerinin kendi değerlerini Aristophanes’e yansıttıklarından bahsetmek daha doğru olacaktır.

Paylaş.

Yanıtla