Haldun Dormen’le Söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bugüne kadar onlarca oyun yöneten ve oynayan tiyatro sanatçısı Haldun Dormen, televizyonun popülerliğini artırdığını ve bunu sevdiğini belirtirken genç yaşta şöhret olan sanatçıların ne oldum delisi olmalarına üzüldüğünü söylüyor.

Amerika dönüşünde ilk pembe gömleği, kırmızı yeleği ve siyah çorabı kendisinin giydiğini kaydeden Dormen, “Sadri Alışık ve Ayhan Işık’a siyah çorabı ben giydirdim.” diyor.

Yaş 82 ve bizden daha genç duruyorsunuz. İnsan bu yaşlarda geriye bakınca ne düşünür?

Tatmin oldum mu olmadım mı diye düşünüyorum. Tatmin oldum galiba.

Galibası var yani?

O her zaman vardır. Yüzde 90 yapmak istediklerimi yaptım. Tabii ki inişli çıkışlı yoldan bir yere geldim. Zaten hiçbir yere iniş çıkış olmadan varamazsınız. Böyle olması da sağlıklı, çünkü inişler olmasa çıkışınızın kıymetini anlamazsınız; ayrıca da çıkamazsınız. Genç yaşımda ‘Sokak Kızı İrma’ ile çok büyük bir başarı kazandım. Herkes, ‘olmaz, yapamazsın’ filan dedi. Yaptım ve 2500 kişilik Atlas Sineması’nı doldurdum. Bu genç yaşta bunu yaptığıma göre ‘ben her şeyi yaparım’ dedim. Ama arkasından bir sene sonra çok daha büyük prodüksiyonla ‘Pasifik Şarkısı’ müzikalini yaptım, fiyasko oldu. Bu bana çok şey öğretti. Şimdi genç sanatçılar görüyorum, TV’de şöhret oluyorlar ve ne oldum delisi oluyorlar, acıyorum onlara. Oysa ayakları üzerine basabilseler, her şey için çok daha erken olabildiğini görseler daha sağlıklı olacak.

İnsan ‘ben oldum’ diyemiyor sanırım?

Tam oldum diyemezsiniz, olamıyorsunuz da! Şu an bile gençlerle çok çalışıyorum. Onların sayesinde zamana ayak uyduruyorum ve genç kalıyorum.

Gençlerin kültür eksikliği çok değil mi?

Evet, ama o Türkiye’nin genel suçu bence. Tiyatrocuları tanımıyor genç tiyatrocular. Einstein’ı da bilmesi lazım Katherina’yı da… Gazeteciler geliyor bazen, öyle sorular soruyorlar ki nasıl bu kadar bilmiyor, nasıl bu soruyu soruyorlar? Bazı gençler Rusya’nın, İtalya’nın başkentini bilmiyor. Bunun yanı sıra parmakla sayılsa da çok parlak gençler de var. Eskiyi bilmeden yeniyi anlamak mümkün değil ki? Amerika’dan geldiğim ilk yıllarda bütün gazetelerin tiyatro sayfaları vardı. Şimdi yok. Ancak sansasyonel bir oyuncu olacak ki haberi çıksın.

Tiyatroyu kapattığınız dönemler oldu…

Hiç tiyatrodan uzaklaşmadım. Film yaptığımda da gündüz film, gece tiyatro ile uğraşıyordum. 1972’de tiyatroyu kapattığımda bir sürü reji teklifi geldi, bir sene o zaman ara verdim. Allah korusun vazgeçemem tiyatrodan.

Hâlâ yeni projeler peşindesiniz. Bu diri mi tutuyor sizi?

Bunu diri tutsun diye yapmıyorum, içimden gelen bir şey bu. Öyle yaratılmışım. Bu beni de diri tutuyor. Şu an 7 projem var hâlâ.

Hiç pişmanlık duymadınız mı? Mesela Popstar’da yer almanız eleştirildi…

Ben pişman olmadım, çok keyif aldım. Popstar beni bir sürü insana tanıttı, ayakkabı boyacısından çiçek satan Çingene’ye kadar. Hatta dün bir tinerci üzerime geldi ‘Haldun abi’ diye. O bile tanıyor yani. (Gülüşmeler)

Televizyonun popülerliğinize katkısından memnunsunuz. Tiyatro bu durumda halktan kopuk bir sanat mı ki sizi tanıtmadı yeterince?

Çok halktan uzak değil ama tiyatro ile bu kadar tanınmanız mümkün değil. Ben popülerliği seviyorum. Tiyatroda beni görmemiş olanlar bile artık ‘Tiyatrocu Haldun’ diye biliyor, bu beni mutlu ediyor. Her oyuncu alkışı sever, nerede olursa olsun.

Yönetmenlik, oyunculuk, hocalık! Üçü ayrılmaz bir parça mı sizin için?

Aktör olarak kendimi o kadar önemsemiyorum. Tiyatro yönetmenliği ve hoca olarak önemsiyorum. Oyunculuk da yapıyorum ama birini tercih etmem gerekirse yönetmenliği tercih ederim.

Sizin bir ara sinema deneyiminiz de oldu. O neden devam etmedi?

İki tane gururla seyredeceğim film oldu. Ödül kazanmış filmler de halkın umurunda değildi o zamanlar. Ama lanse de edilmedi, alan şirketler belki de bilinçli olarak filmleri yok ettiler. Çünkü bazı kuralları yıkmıştım. Herkes 25 lira verirken ben 75 lira harcadım. Piyasayı yükselttim. İlla prova yapılacak dedim, üç gün okuyarak prova yapıyorduk. Sesli film çektim. Belgin Doruk ve Ekrem Bora ilk kez sesli bir filmde benim filmimde konuştu. Haliyle ağır geldi, yok ettiler beni, iyi oldu.

İyi mi oldu yani? (Gülüşmeler)

Yani iyi olmadı da, seyirci patlaması yaşansaydı devam eder, senede bir film yapardım. Şu an dünyanın en büyük parasını teklif etseler film yönetmenliği yapmam, geçti benden. Hoşuma giden bir rol teklifi gelirse sinemada oynarım.

Oynadığınız oyunlardan hangisi daha önemlidir sizin için?

En severek oynadığım ve unutamadığım rolüm Şahane Züğürtler’deki Prens Mikail rolümdür. 300 kere oynadım. Bazen ‘Şahane Züğürtler’i sahneye koysana’ diyorlar. Kıskanıyorum ve içimden ‘Ben oynamazsam kim oynayacak bunu?’ diyorum. (Gülüşmeler) Başkasının oynamasına tahammül edemiyorum.

Kürtçe sahnelediğiniz oyun nasıl ilgi gördü?

Büyük ilgi gördü hatta iki matine eklediler. Haziran’ın 15’ine kadar devam edecek. Aslında Kürtçe oyun değil, benim yazdığım bir oyun. Başka türlü olamaz, Kürtçe oyunu anlamam mümkün değil çünkü, sahneye koyamam. 3-4 gün bütün kadro Türkçe okuduk oyunu, provalar öyle devam etti, ondan sonra Kürtçeye döndük.

Kürtçe izlerken ne hissettiniz?

Hoşuma gitti, daha fazla haz veriyor. Kendimi Shakespeare gibi hissettim. (Gülüşmeler) Çok hoş bir duygu. Hepsiyle dost olduk, sürekli telefonlaşıyoruz. Birinin düğününde nikâh şahidi olacağım.

Bir röportajınızda darbelerin de sanatı vurduğunu söylemiştiniz. Bugünlerde Meclis’ten geçen darbecilerin yargılanması ile ilgili düzenlemeye nasıl bakıyorsunuz?

Hiç öyle bir şey dememişimdir. (Gülüşmeler) Ama darbeler sanatı vuruyor tabii. 1955’te ABD’den geldiğimde Papaz Kaçtı’yı oynamıştım. Tıklım tıklım doluyordu. Kadıköy’de oynarken İsmet Paşa ayakta kalmıştı. Bana dedi ki, ‘Güya en önde oturuyoruz ama önümüze iskemle koydunuz.’ 6-7 Eylül oldu ve birdenbire oyun sıkıyönetim tarafından yasaklandı. Bir daha oynayamadık, bir ay kapandı. Tekrar başlamak isteyince ‘Papaz Kaçtı olmaz’ dediler, ismini Kaçan Kaçana koyup oynadık.

Darbeciler yargılanmalı mı?

Darbesine bağlı herhalde.

Her darbe farklı mı yani?

Farklıdır, bazen de gerekir yani.

80 darbesi gerekli miydi mesela?

80 darbesi olmasaydı halimiz ne olurdu bilmiyorum. Mecidiyeköy’de oturuyordum, eve yürüyemiyordum. Bombalar patlıyordu, gazetelerde her gün ölüm haberleri yer alıyordu. Darbe tabii ki hoş bir şey değil, keşke darbesiz halledebilsek sorunları. Benim tüm silahım sevgi.

Amerika’dan dönmeseydiniz?

Orada kalmayı hiç düşünmedim. İsteseydim kalabilirdim, rahat da yaşardım. Hiç de pişman olmadım. Bu işi Türkiye’de yapmak istiyordum. Hissiyatlarım beni buraya getirdi. Amerika’da kalsaydım ünlü olurdum belki ama bu kadar mutlu olur muydum bilmiyorum. 

Pembe gömleği ilk ben giydim, Sadri Alışık ve Ayhan Işık’a siyah çorabı ben giydirdim

İlk pembe gömleği siz giydiniz sanırım Türkiye’de. Nasıl bir duyguydu?

Garipsenmemişti sanırım. Ve kırmızı yeleği de ben giydim.

Ve hatta belki siyah çorabı da? (Gülüşmeler)

Onu Sadri Alışık ve Ayhan Işık’a giydiren benim. Siyah elbisenin altına beyaz çorap giyerlerdi. Amerika’daki eğitimimden dolayı ben de ondan nefret ederdim. Onlara siyah çorap giydirdim işte. Şu an şık giyinen sanatçılar var ama rüküş giyinen de çok, çok oğlu çok. Yırtık pantolon giyilmesini hiç anlamadım, abartılı olmaya başladı artık.

En büyük kusurum acele karar vermek

Pişman olduğunuz ne var hayatta?

Vardır mutlaka ufak tefek. Acele karar verme kusurum var. ‘Sen bu rolü oynuyorsun’ derim mesela, o insana uymasa da o rol kalır. Bir daha da geri alamam. Yanıldıklarım olmuştur.

Sahne insanı korkutur mu?

Yedi sene ara verip de sonra sahneye döndüğümde ben de ezberleyebilir miyim diye korkmuştum.

Bir sürü oyuncu yetiştirmiş biri olarak vefasızlık gördünüz mü?

Tabii. Vefalı olan o kadar çok insan var ki vefasızlar arada kaynayıp gidiyor.

Neden oyunlarınızda hep umut var?

İyi saptadınız. Ben umutla yaşayan bir insan olduğum ve karamsar olmadığım için oyunlarıma yansıtıyorum.

Bacağınızdaki rahatsızlık eski mi?

Evet, çocukken futbol oynarken düştüm. Söylemedim ve iltihap kaptı. Ameliyatta doktor sinirimi koparmış. Bu belki de benim için hayırlı oldu. Kendimi kanıtlamak istedim, herkes kadar ben de oynarım diye düşündüm.

s.zengin@zaman.com.tr

Zaman Cumaertesi

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.