Yaşamaya Çalışan Bir Kelebek

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Hazal Selçuk’un yazdığı ve oynadığı ‘Su Yeşili Hikâyesi’ Tiyatro Festivali’nde sahneleniyor. Selçuk, oyundaki şarkıların işini kolaylaştırdığını söylüyor.

Hazal Selçuk adını ilk 1989 Eurovision Şarkı Yarışması’nda duymuştuk. İki şarkıyla katılmıştı o yıl Eurovision’a. Grup Pan’la birlikte Bana Bana ve tek başına seslendirdiği Bir Resimde Sen isimli şarkılarla sahne almıştı. Her ikisinin de bestecisi, söz yazarı ve orkestra şefi babası Timur Selçuk’tu. Ardından TRT ekranlarında Gözlerin Su Yeşili’ni seslendirmişti. Biz bu su gibi akan sese, yüreği gözlerinde bu kıza hayran, albüm çıkarmasını beklemiş, bu albümü arar olmuştuk.

Aradan yıllar geçti. Hazal Selçuk biriktirdikleriyle döndü. Bu yıl beşinci oyunu olan Su Yeşili Hikâyesi’ni 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde sergiliyor. Üstelik tek başına, psikolojik yönü ağır basan bir oyunla seyircinin ilgisini canlı tutmayı başarıyor. Fonda son albümü Su Yeşili’nin yanı sıra Münir Nurettin Selçuk’un, Timur Selçuk’un eserleri eşlik ediyor ona.

Su Yeşili Hikâyesi, kalbini hissedemeyen Zeynep’i anlatıyor. Mutluluğun ve hayatın anlamını sorgulayan Zeynep’in hikâyesini. Sizce Zeynep’in mutsuzluğunun sebebi ne? Neden hissetmiyor yüreğini?

Zeynep yaşama güvenemiyor. Yüreğinde umuttan ziyade korku var, bunun nedenlerini oyun boyunca sembolik olarak anlatmaya çalışıyorum. Terk edilme, sırtından vurulma, kullanılma korkusu. Ayrıca çeşitli yaralanmaların birikimiyle sevgiyi paylaşamıyor, yakınlık kuramıyor, bu yüzden artık kalbini hissedemiyor. Ama çevre de Zeynep’in bu durumdan çıkmasını kolaylaştırmıyor. Zeynep yaşama güvenemediği için dışarı çıkmak istemiyor, kendi kozasında yaşamaya çalışan ve bir türlü kelebek olamayan bir tırtıl gibi.

Böyle bir hikâyeyle izleyicinin ilgisini canlı tutmak çok zor. Siz bunu sahnede yarattığınız koreografiyle, büründüğünüz kılıklala başarıyorsunuz. Zorlandığınız noktalar oldu mu?

Oyunun iskeletini şarkılar oluşturduğu için ayrı zamanlarda yazılmış birbiriyle ilgisi olmayan şarkıları bana anlamlı gelen bir konuya dahil etme süreci beni zorladı. Şarkı ve metin dengesini oluşturmak zordu. Sahneden çok, oyunu oluşturma aşamasında zorluk çektim.

Aldığınız psikoloji eğitiminin, oyunu sahneye koyma aşamasında ne tür faydalarını görüyorsunuz?

Psikolojinin insanın günlük hayatta kolaylıkla farkına varamadığı saklı ama onun hayatını derinden etkileyen duyguları ortaya çıkarması ilgimi çekiyor. Yetersizlik hissi ve korku bu saklı duygulardan. Görünenin altında saklı olan ama hayatı derinden etkileyeni bulma adına psikoloji bana çok yardım ediyor.

Sitenizde şöyle yazmışsınız: “Kişi günlük hayatını yaşarken de gönlü, beyni, bedeni ve ruhuyla bir bütün olarak sesini çıkarabilmesi zorlu bir dönüşümdür.” Bu aslında mutluluğun tanımı sayılmaz mı? Sizin gönlünüz, beyniniz, bedeniniz ve ruhunuz ne kadar ahenkli? Siz bu ahengin neresindesiniz?

Uzun vadeli mutluluk yaşananlara uyanmakla ilişkili bir durum. Duygusal açıklık ve duygusal dürüstlükle ilişkili aynı zamanda. İnsanın olduğu gibi olabilmesi esas mutluluk bence. Bunlar kolay şeyler değil.

Mutluluk ayrıca olan olaylardan çok insanın olaylarla nasıl ilişki kurduğuyla ilgili. Aynı yemek yemek, yıkanmak gibi, insanın ruhen, bedenen, zihnen dengede olması da günlük bir bakım işi. Mutluluk bir zihin durumu. Ben bu anlamda bilinçli yaşadığımı söyleyebilirim. Sanat olmasa çok zorlanırdım diye hayal ediyorum, sanat bana güven duyabildiğim bir alan açıyor.

Sanatçı bir ailede doğmuş sanatçı bir çocuk olmak hem sizin şansınız, hem de şansızlığınız olabilirdi. Bu durumu şansa çevirmek zor oldu mu sizin için?

İnsan doğasına uygun olan yoldan yürüyebilirse her durum şans olabilir.

Uzun bir araydı sizinle daha önce karşılaşmam. Eurovision’un hemen ardındaki yıllardaydı, Su Yeşili, “birdenbire çıkıverip gel” diyordunuz, biz o şarkıyla, “sobada çay demlediğimiz mavi çaydanlıkla” o küçük kızı bekledik. Gelişiniz hayli uzun zaman aldı. Neden?

Gözlerin Su Yeşili isimli şarkı hem CD çalışmama hem de oyuna ismini veren şarkı.

Herkesin bir çiçek olduğunu düşünürsek, bazı çiçekler çabuk açıyor ve her yerde açabiliyor. Bazıları geç açıyor ve belirli iklim şartlarına ihtiyaç duyuyor. Ben geç açanlardanım.

Taraf

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.