Korku Tünelindeki Kâbuslar

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Philip Ridley’in ‘Korku Tüneli’ adlı oyunu sıfırnoktaiki adlı grup tarafından sahneleniyor. Oyun dünyanın nasıl da sorunlu bir yer olduğunu gösteriyor.

Philip Ridley‘in 1991’de yetişkinler için yazdığı ilk oyunu olan Korku Tüneli, genç tiyatro grubu sıfırnoktaiki yorumuyla Rengahenk Sanatevi‘nde oynanıyor. Bu yıl Mark Ravenhill’in Açık Saçık Birkaç Polaroid isimli oyunundaki başarılı performanslarını izlediğimiz sıfırnoktaiki, Korku Tüneli oyunu ile izleyiciyi kendi korkularıyla yüzleştiriyor. Sami Berat Marçalı’nın yönettiği oyunda, Banu Çiçek Barutçugil, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Ushan Çakır, Eyüp Emre Uçaray yer alıyor.

Oyun başlamadan önce salonun kapıları kilitleniyor. Kapının arkasına çapraz zincirler takılıyor. Seyircilerin ortasında oynanan oyunda dekorun bir parçası bu kapı. Kapının kilitlenişi, arkasına çapraz zincirler takılışı, sanki oraya hapsedilmişsiniz gibi bir durum yaratıyor. Bu durum bir korkuya neden olabilir. Oyun bittiğinde, giriş kapısından başka bir çıkış kapısının varlığı, gereksiz bir korkuya kapıldığınızı gösteriyor. Tıpkı diğer korkularımızdaki gibi başka bir çıkış yolu olduğunu hissediyoruz. Aslolan o çıkışı görebilmekte.

Tüketim toplumu sorgulanıyor

Philip Ridley’in, oyunu; Haley, Presley, Cosmo ve Pitcfork karakterleriyle şekilleniyor. Presley ve Haley’in patolojik korkuları etrafında gelişiyor.

Presley ve Haley, Doğu Londra’daki evlerine kapanarak yaşayan ikiz kardeşlerdir. Siyah giymişlerdir. Çikolataya bağımlı yaşarlar. Haley portakallı çikolata, Presley de meyveli fındıklı çikolata sevmektedir. Oyun onların çikolata üzerine tartışmalarıyla başlar. Haley, Presley’in kendi sevdiği çikolatalardan aldığını düşünerek onu bencillikle suçlar. Oysa bir yanlış anlama söz konusudur. Meyveli fındıklı çikolata paketini havada sallayarak onun reklamını yapar. Presley “Artık marketlerde eskisinden daha fazla çikolata var. İçeri bir giriyorsun, hazine gibi ışıldıyorlar. Karamelli çikolata, naneli çikolata, çıtır çikolata” sözleri ve arka arkaya, kabarcıklı çikolata, gofret, kremalı çikolata, fındıklı çikolata gibi çikolata çeşitleri karşılıklı olarak sayılır. Marketlerde sürekli sayıları artan çikolata ve çikolatalı bisküvi rafları ile televizyon ekranında her gün defalarca seyrettiğimiz çikolata ve çikolatalı büsküvi reklamları biz fark etsek de etmesek de hayatın “dramasına” karşılık mutluluk verici olarak çikolatayı önermiyorlar mı? Bu önerileriyle bağımlılığı teşvik etmiyorlar mı? Sadece “tüket” diyen bir sistem insanlıkla birlikte kendini de tüketmiyor mu?

Pencereden bakmaktan bile korkan Haley’in sokağa çıkmamak için uydurduğu hayaller, geçmişte hayvanat bahçesinde kayboluşu birer kâbusa dönüşür. Üstü başı parçalanmış, bacakları kan içinde bulunuşu bir tecavüz olayını ima eder. Haley, gördüğü bu kâbusları Presley’e anlatırken vahşi köpeklerden söz eder. Yazar, Haley’in yaşadığı vahşetten dolayı oluşan dış dünya imgesini köpek metaforuyla ifade etmiştir. Haley’in kapının kilitli olup olmadığını sorması, Presley’in pencerenin perdesinin aralamasından bile rahatsız olması, bu dış dünya imgesi ile ilişkilidir. Haley uyuyamamaktadır. Presley ona uyku ilacı verir, ağzına da bir emzik. Ailesi de uyku ilacı kullanmaktadırlar. Uyku ilacının adı bu nedenle “anneciğim babacığım”dır.

Hiçbir şeye güvenemezsiniz

Ridley, hayalle gerçeğin birbirine karıştığı bu oyununda, kâbusların anlatımında çok uzun tiratlarla, patolojik korkuyu bir fenomen olarak ortaya koyarken, 28 yaşında hâlâ çocuk kalan, Haley ve Presley’den farklı görünmek için böcek yiyen Cosmo ve Pitcfork karakteriyle, içinde yaşadığımız dünyayı ortaya koyuyor.

Sıfırnoktaiki, Korku Tüneli’yle “Suratına Tiyatro” anlayışının başarılı bir örneğini daha gerçekleştirirken, Cosmo’nun “Hiçbir ‘şeye’ güvenemezsin Bay Çikolata. Herkes istediğini elde etmek için yalan söyler. Yaşam ne biliyor musun? Kanalizasyonda camdan bir kayık içinde yüzmek… Bokları sevmeyi öğrenmek zorundasın yoksa yolculuk pek zevkli olmuyor. Bir başka deyişle, işte… Hayat senin için bunu düşünüyor.” sözleriyle, dünyanın yüzümüze bir tokat gibi çarpan hakikatiyle bizi karşı karşıya getiriyor.

Ülgün Başarır

Taraf

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.