“Shopping and F**king”in Aynasında “Biz”lerden Haller

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Gelecek sezonda da devam edecek olan “Alışveriş ve S**iş”e gitmenizi ve DOT deneyimini yaşamanızı tavsiye ederim. Oyunda sert sahneler mevcut, bu nedenle sarsıcı ve hatta katlanılmaz bulanlar var. Öte taraftan gündelik hayatta bizi sarsan onlarca şey var, bu oyun sarsılan bizleri biraz silkeliyor o kadar.

Dot Tiyatrosu kurulduğu 2005 senesinden beri tiyatro alanında özel bir yere sahip. Özelliği yegâneliğinden geliyor, bu yegânelik sayesinde kendine ayrı bir alan açıyor ve tüm tiyatro deneyimlerinden başka bir yerde konumlanıyor.

Giderek büyüyen seyirci kitlesi, oyuncu kadrosu ve oyunların çeşitliliği bu alanın artık sağlamlaştığı ve “DOTÇA” bir tiyatro dilinin oluştuğunun en önemli göstergelerinden bazıları.

Farklı  bir tiyatro tecrübesi

Dot Tiyatrosu İstiklal Caddesi’nde bulunan Mısır Apartmanının dördüncü  katında yer alıyor, alışılmış tiyatro kalıplarının dışında. Kapasitesi sanırım 50-60 kişilik, tiyatro koltukları yerine yer numarası olmayan sandalyelere oturuyorsunuz.

Tiyatro’nun özelliklerinden bir tanesi perdenin var olmasıdır, perde iki gerçeklik arasındaki sınırı teşkil eder. Dot tiyatrosu ise perde koymayarak iki gerçeklik arasındaki keskin ayrımı yapmaktan geri duruyor. İzleyiciler bir nevi iştirakçi olarak konumlanıyorlar, kimi zaman oyunun dünyası ve kendi gerçekliğiniz arasında arafta kalmışsınız hissine kapılıyorsunuz.  “In yer face” akımını Türkiye’ye getiren Dot size farklı bir tiyatro tecrübesi sunuyor.

Lulu, Mark ve Robbie

Kasım 2009’da Dot Tiyatrosu, Mark Ravenhill’in “Shopping and F***ing (Alışveriş ve S***ş) oyununa kapılarını açtı. Oyun 22 Mayıs’da 102. Kez sahnelenerek sezon finalini gerçekleştirdi.

Oyun büyük ilgi gördü, ben oyunu ilk defa 7 Mayıs’da görme şansına sahip oldum. Her ne kadar bu geç kalmış bir yazıysa da gelecek sezon da devam edeceğini öğrendiğim ve beni çok etkileyen oyun hakkında yazmak istedim.

Lulu, Robbie ve Mark beraber yaşayan üç kişidir, Lulu ve Robbie arasında adı  konulmamış bir ilişki vardır, Mark ve Robbie ise bir süredir beraberdirler. Madde bağımlılığı olan ve duygusal bağımlılıklarından da kaçmak için Mark rehabilitasyona gitmeye karar verince dengeler değişir.

Robbie bir hamburgercide çalışır, Lulu ise modellik yaparak para kazanmayı dener.  Lulu ve Robbie var kalmak için çalışmak zorundadırlar. Lulu’nun bulabildiği tek iş 300 adet uyuşturucu hapı satmaktır. Bu satışın içine Robbie’yi de katar. Her ne pahasına olursa olsun para kazanmak zorundadırlar. Bunu onlara dikte eden ise işverenleri Brian’dır. Brian’a göre her şeyin temeli paradır, çünkü para medeniyettir, medeniyet de para. Brian sistemin bekçisidir, patrondur, sahiptir, kapitalist dünyanın peygamberlerindendir… Robbie 300 tane hapı satamaz ama bedavaya verir, çünkü o dünyaya yukardan bakmıştır, Ruandayı, Somaliyi, Kenyayı, açlığı, soykırımları görmüştür, herkesin bu kadar mutsuz olduğu bir dünyada insanlara hapları bedava vererek onları bir nebze olsun “mutlu” etmek istemiştir. Robbie işleri batırır, şimdi tüm zararı bir hafta içersinde karşılamak zorundadırlar.

Terapide olan Mark’ın yolu ise üvey babası tarafından defalarca tecavüze uğramış olan ve seks işçiliği yapan Garry ile kesişir. Her türlü duygusallıktan kaçan Mark’ın Garry ile ilişkisi paraya/alışverişe dayandığı için katlanılabilirdir.  Bir yandan Lulu ve Robbie’nin bu vahşi düzende var kalma gailesi, diğer yandan Garry ve Mark’ın inişli çıkışlı ilişkisi, öte yandan da Brian’ın sistemin vaizliğini yapması oyunun iskeletini oluşturuyor.

Geriye tek bir duygu kaldı mı?

Oyun kapitalist sistemin bizleri nerede konumlandırdığını,  hangi saiklarla hareket etmemize yol açtığını, bu sistemde her şeyin nasıl “karşılıklılık” ve “hesaplanabilirlik” ilkesine dayandığını irdelerken, alışveriş merkezlerinin kutsal mabetler haline geldiği sistemde “düşünüyorum o halde varım”dan ,  “tüketiyorum o halde varım”a  geçişi gözler önüne seriyor. Tüketilen ise sadece maddeler, nesneler değil, duygu ve vicdan tüketimini de masaya yatırıyor oyunun metni. Her şeyin bir alışveriş haline geldiği aşırı bireyselleşmiş ve aklın duyguları tahakküm altına aldığı sistemi irdeleyen metin  “geriye tek bir duygu kaldı mı ? sorusun da sormayı ihmal etmiyor..

Oyun her şeyin maddi olarak algılandığı, her şeye bir değer biçilip o değerin hızla tüketilerek kaybedildiği, her şeyin bu kadar “şeyleştiği” (bkz. Reification) bir sistemde her birimizin konumunu gösterip farklı bir yüzleşmeye davet ediyor izleyenleri. İnsanlığın ve vicdan da dâhil olmak üzere neredeyse her şeyin satılık olduğu bir toplumun anatomisi yapılıyor metinde. Başkalarına duyulan bağlılık veya ilişkiler üzerinden kendi varlığını tanımlayan bireyleri sorgulayan metin iş, insan, tüketim veya duygusal ilişkiler öbeğinin bizi sisteme görünmez zincirlerle bağladığını ve aidiyet biçimlerimizi yansıtıyor. İnsanlara o zincirlerden kurtulmak için bir şans verilse dahi artık bu şansın reddedildiğini çünkü sisteme bağlılıktan kurtulmanın özgürleşme olarak değil bir nevi ölmeye yatmak olarak algılandığından dem vuruyor oyun.

Oyunda tanıdık haller…

Oyunun yazarı  Mark Ravenhill hiç kuşkusuz ki çok iyi bir sistem ve düzen analisti. Bu analizleri de oyunun alt metinlerinde okumak mümkün. Özellikle de İngiliz toplum düzenini az çok tanıyanlar bu oyunda tanıdık haller görecekler. Bu oyun çeşitli toplumsal hallere veya bireysel gerilimlere ad koyuyor.

Seksin ve tüketimin devamlı pompalandığı, tükettiğin kadar varsın ilkesinin dikte edildiği, bu düzenden mahrum olanların muhtaç veya mağdur konumuna getirildiği toplumlarda o sistemin rüzgarına kendini kaptırmış birey veya grupların yaşamlarından kareler sunuyor oyun.  Yazar İngiliz olduğu için haliyle İngiltere’den birçok örnekle bağdaştırma fırsatı bulabildim metini. Birkaç örnek,

İngiliz gazetelerinde ünlülerin kendi trajedilerini şöyle demeçlerle özetlediğine sıkça rastlarız;   ” I haven’t had sex for six months”. (Altı aydır seks yapmadım)

Veya eski bir BBG yarışmacısı olan Jade Goody’nin kansere yakalanıp kendi trajedisini “çocuklarının geleceğine yatırım yapmak” için Channel 4’a 1 milyon pounda sattığına şaşırmaz hale geliriz. Ravenhill’in de dediği gibi her şey satılık.. Bu sebepten ötürü de toplum Goody’nin yaşamından ziyade nasıl ve ne kadar rating alarak öleceğiyle meşgul olur. Ölümü ve trajedisi satılık bir metadır artık..

Ya da her şeyin satılık ve alışveriş temelinde yaşandığı bir toplumda eğitim masraflarını karşılamak gerekçesiyle 18 yaşındaki bir kızın bekaretini E-bay’de 8400 Sterline satmasına önce şaşırılabilir sonra da alışılabilir.

Peki ya duygusal bağlılık, aşk? İngilizler “L Word” (LOVE) diye nitelendirirler aşkı ve birisine bunun telaffuz edilmesi bir ilişkinin başlamasından sonra bir sene dahi alır.  Bağlılık aşılması gereken çok ciddi bir meseledir, bağımlı olunan o denli şey varken, birisine duygusal olarak bağlanmaktan o derecede korkulur.  Bu yüzden de Liverpool Street İstasyonu’nun civarında, koca koca  billboard tahtalarında  “Do you have commitment isssues? Call no xxxxx” (Bağlanma sorununuz mu var, şu numarayı arayın) ilanlarını gördüğünüzde şaşırtmazsınız.

“Herşey satılık”

Ravenhill “Her şey satılık diyor” evet acılar, vicdanlar ve adalet de satılık olabiliyor . Mesela kan parası buna güzel bir örnek teşkil edebiliyor. Acılarını satışa çıkarıp, adalet yerine en “kadim” avutucu olan parada selameti arar hale geliyor insanlar.

Sisteme farklı  zincirlerle bağlanıyoruz, karta 12 taksit hayatlarımız ise sistemle aramızdaki en sağlam kontrat sanırım..Vicdanlarımızı da askıya alabiliyoruz çoğu zaman. Aynen, süpermarkette bir kadının saldırısına seyirci kalıp, o sırada çikolata aşırmakla meşgul olan Lulu gibi..

Oyunun hakkını  teslim eden oyunculuklar…

Özetle metin ve metnin içerdiği tüm detaylar, metaforlar ve göndermeler çok zekice, her biri kendi içinde ayrı bir anlam taşıyor. Oyun ise metnin hakkını teslim ediyor, ortaya çarpıcı ve güçlü bir oyun çıkmış oluyor. Oyunu bu denli iyi kılan bir unsur da oyunculukların gücü.  Turğul Tülek, Serkan Altunorak,  Ece Dizdar, İbrahim Selim ve Mert Can Sevimli, tiyatronun özel olduğunu, ayrı bir performans ve ruh gerektirdiğini gösterircesine ayrı ayrı hakkını teslim ediyorlar oyunun. Ama özellikle de Turğrul Tülek’in performansı özel bir takdire şayan. Tülek farklı bir ruh katıyor oyuna, izleyiciyi oyunun içine sokuyor, oyunun ömrüne ayrı bir hayat katıyor ve “Dotça” bir dilin kemikleşmesine katkıda bulunuyor..

Gelecek sezonda da devam edecek olan “Shopping and F**cking”‘e (Alışveriş ve S**iş) gitmenizi ve DOT deneyimini yaşamanızı tavsiye ederim. Oyunda alışılmışın dışında sert sahneler mevcut, bu nedenle oyunu çok sarsıcı ve hatta katlanılmaz bulanlar var. Öte taraftan bakarsak zaten gündelik hayatta bizi sarsan onlarca şey var, bu oyun sarsılan bizleri biraz silkeliyor o kadar.

Nayat Karaköse

Bianet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.