Zülfü Livaneli Sahnede! ‘Leyla’nın Evi’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Zülfü Livaneli’nin ‘Leyla’nın Evi’ adlı romanı, Zeynep Avcı’nın uyarlamasıyla Nedim Saban yönetiminde Tiyatro Kare tarafından ilk kez sahneye taşınıyor. Leyla’nın Evi, mülkün ve iktidarın sahibinden alınarak başkalarına verilmesini anlatır. Her satırında isyan, öfke, umut ve gözyaşı vardır. ‘Leyla’nın Evi’, ‘Mutluluk’ ve daha önceki romanlarında olduğu gibi ayrı çevrelerde yaşayan, bir araya gelme olasılıkları bulunmayan değişik sosyal katmanlara ait insanları ortak bir kaderde buluşturarak, toplumun kendi kendisiyle ve yakın tarihiyle yüzleşmesini sağlıyor.

Zengin ile fakiri, kültürlü ile cahili, söz sahibi ile sahipsizleri vb. yaşamdaki tüm karşıtlıkları bir öyküde toparlayan Livaneli, bu romanıyla günümüz Türkiye’sini ele alıyor. Şu anda ülkemizin toplumsal profilini oluşturan çeşitli sosyoekonomik düzeydeki bireylerin birbirleriyle ilişkilerini ve aslında birbirlerine nasıl yabancılaştıklarını değişik bir kurguyla veriyor yazar. Leyla’nın Evi, bu anlamda mesaj yönünden oldukça zengin ve bir o kadar da iddialı bir eser.

Zeynep Avcı’nın uyarladığı oyun, geçtiğimiz günlerde Kocaeli Şehir Tiyatroları’nda ilk gösterimini yaptı. Sezon sonu prömiyer yapan Leyla’nın Evi, Anadolu’dan başlayarak Türkiye’nin bir çok şehrini dolaştıktan sonra 2010-2011 sezonunda İstanbul’da sahne almaya başlayacak.

‘Leyla’nın Evi’ birçok ilki beraberinde getirmiş. Bunlardan biri; gösterinin Anadolu’dan başlaması… Genelde İstanbul’da başlayan oyunlar sezon bitiminde Anadolu’ya turneye çıkar. Tiyatro Kare, tersinleme yaparak doğudan batıya gidip bu anlamda bir ilki gerçekleştiriyor. Bir başka ilk ise; Livaneli’nin ilk defa bir romanının tiyatroya uyarlanmış olması.

Ayrıca Livaneli, bu oyun için kapsama alanının dışına çıkarak ilk defa hip hop müzikler bestelemiş. Ve oyun sonrası seyirciye hatıra olarak oyun müziklerinin yer aldığı CD’lerini dağıtıyor. Belki de Livaneli’nin bu tarzda bir daha yapmayacağı müziği oyunu izlemeyen birinin dinleme fırsatı olmayacak. Bu da oyunu özel kılan nedenlerden biri…

Oyunu izleyenler arasında Livaneli’nin yakın dostları, aynı zamanda aynı tiyatronun usta sanatçılarından Metin-Nevra Serezli çifti, ev sahibi Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nejat Birecik ve birçok sanatçı hazır bulunarak Livaneli’nin ilk oyununda yalnız bırakmamışlar.

Oyunun reji koltuğuna yılların deneyimli usta sanatçısı Nedim Saban oturmuş. Farklı bir konseptle zor ve amansız bir sürece giren Saban, Türk tiyatrosuna, toplumsal sorunlara değinen bir eser kazandırmanın mutluluğu içerisinde. Kastı başarıyla oluşturmuş. Oyunu sahnelerken seyircideki komedi algısı yerine toplumda giderek yükselen ahlaksızlığı, yitirilen değerleri, toplumdan bireyselciliğe dönüşü cesurca sahneye taşıyor.

Celile Toyon, yıllar yılı İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyunculuk yaptıktan sonra özel tiyatroda sahneye çıkıyor. Özellikle ‘İyi Geceler Anne’ adlı oyundaki performansıyla parmak ısırtan, sahneye sığmayan oyunculuğuyla içimize işlemişti. Yıllar sonra usta sanatçıyı tekrar sahnede izlemek benim için büyük bir ayrıcalık…

Toyon, bu oyunda elinden evi alınan naif, kültürlü, dış dünyaya yabancı tam bir İstanbul hanımefendisi rolüyle karşımıza çıkıyor. Çemberin içinde olan ama olaylara çemberin dışından bakan Leyla, karakteri gereği çok keskin çıkışları olmayan, ruh değişimlerine pek tanık olmadığımız rutin bir çizgide ilerliyor. Ama bu olgu oyunun geneline yayıldığı zaman karakterin gerçek çizgilerini net olarak ortaya çıkarıyor.

Böylesine zor bir rolü başarıyla yorumlayan Toyon, bu güzel ve olanaklı rolün altından ustalıkla kalkıyor. Leyla’yı Leyla yapan değerleri yorum gücüyle kotararak insanın derinliğine açımlamaya çalışarak sergilediği rolüyle, seyirciyi sımsıcak kucaklamak isteyen kuyumcu işi bir oyunculukla yorumluyor.

Yaşamdan kesitler sunan oyunda yaşamı kesişen diğer oyuncular Ayça Varlıer, Onur Bayraktar, Nuri Gökaşan, Volkan Severcan, Melda Gür, Bülent Seyran, İbrahim İris, Ethel Mulinas, Meral Asiltürk, İsmail Karaer, genel olarak bir takım oyunculuğu içerisinde başarılı bir bütünsellik yakalamışlar.

Volkan Severcan ve Melda Gür, iki başarılı isim. Oyunda evli bir çifti oynarken aralarında kurdukları samimi ve yalın yorumlarıyla doğal bir çift olmayı başarıyorlar.

Volkan Severcan, baba baskısından bunalmış, karısının egemenliği altında ezilen, naif bir karakteri oynuyor. İlk oyun olması nedeniyle mazur görülecek küçük aksaklıklara rağmen oyun boyunca temposunu düşürmeyerek başarılı bir grafik yakalamış.

Melda Gür, kocasının tersine spontane bir yaşam tarzına sahip rahatına düşkün bir tipleme ile seyirci karşısına çıkıyor. Başarılı oyunculuğuyla kurduğu dengeyi oyuna yaymayı başarıyor. Gerek cesur sahnelerdeki rahatlığı, gerekse etrafındakilere olan nefretiyle oyunu tempoda tutuyor. Canlandırdığı kahramanla özdeşlemeyi başaran Gür, gecenin öne çıkan isimlerinden.

Onur Bayraktar ve Ayça Varlıer, Severcan ve Gür ikilisinin tersi bir çifti canlandırıyor. İkilinin birbirine olan sevgisi, hesapsız kitapsız birbirine olan bağlılığı seyirciye çok rahat geçiyor.

Gazeteci rolüyle izlediğimiz Onur Bayraktar, ‘Leyla’nın Evi’nin bahçesinde büyüdüğü için Leyla’ya vefa borcu olduğunu düşünen optimist bir karakteri, oyunun özüne ve demecine uygun bir biçimde canlandırıyor. Sevgilisiyle olan çatışması, iç aksiyonu, Leyla’ya olan saygısı, çaresizliği, ani değişen ruh halleri temiz diksiyonu ve etkileyici oyunculuğu, kısacası ciddi bir alt metin çalışması yaparak sahnede saat gibi işleyen bir çözümlemeye gitmiş. Gelecek günlerin kendisine ödül getireceğinden hiç kuşkum yok.

Ayça Varlıer, hayata tutunmaya çalışan, iyi şartlarda yaşamak isteyen gazetecinin genç sevgilisi rolüyle seyirci karşısına çıkıyor. Leyla’yla olan zıtlığı başarılı oyunculuğuyla muhteşem bir denge sağlıyor. Zıtlığın getirdiği çatışması çizdiği başarılı karakterin ne kadar sağlıklı çıkarıldığını gösteriyor. Oyun boyunca tek bir harfini bile kaçırmadığı bozuk Türkçesi, insanlara olan bakış açısı, örf, adet ve saygının karakterdeki değişimiyle izleyenleri büyülüyor.

Oyunun geneline bakıldığında kısa uzun birçok tablodan oluşuyor. Bir yalı, bez perde üzerine yansıtılan ışıklarla desteklenmiş. Aynı zamanda büyük beyaz bir perde ile yalı tamamen ortadan kaybolup bir anda gazetecinin evine dönüşüyor. Bu sahne dönüşümlerinde sinema efektleri ve filmler kullanılarak seyirciye hissetmeden değişimi sağlıyor. Diğer taraftan yalıdaki ev sahibi değişimi nedeniyle atılan eşyaların görselliği ne kadar zengin ise, gazeteci ve sevgilisinin kaldığı evin sadeliği ve pejmürdeliğiyle kurduğu denge oyuna büyük anlamda hizmet ediyor.

Tüm bu tasarımların altındaki imza, Türk tiyatrosunun en başarılı dekor tasarımcılarından Nurullah Tuncer’e ait. Tuncer, özellikle yalıya ve sahne değişimlerinde kullandığı soyut resim ve flu anlatımıyla belirgin bir özellik kazandırmak yerine temsil ettiği zümreyi işlemek istemiş. Yani Leyla, elinden hakları alınmış herhangi birinin temsilcisi, oyundaki diğer karakterler ise buna karşı olan veya yanında olanların temsil ettiği zümre. Bu anlayış oyunun alt metnini büyük ölçüde ortaya çıkarıyor.

Özetle Nedim Saban, toplumsal yazar Livaneli’nin metnini sahneye taşımakla çok doğru bir iş yapmış. Gerek oyuncu kadrosu gerekse teknik kadro seçimiyle muhteşem bir kast çıkarmış. Saban, toplumsalcılıktan bireyselciliğe doğru giden günümüzde bu oyunla bireyden toplumsalcılığa gidilmesi gerektiğini söylüyor ve bizi bu konuda duyarlı olmaya çağırarak ‘Leyla’nın Evi’ne konuk ediyor.

Yitirilen, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimizi ve özlemlerimizi tekrar hatırlayıp ‘farkında olmak’ için bu oyunu kaçırmayın.

(OYUNUN KÜNYESİ):

Leyla’nın Evi

Yazan: Zülfü Livaneli

Yöneten: Nedim Saban

Dekor: Nurullah Tuncer

Müzik: Zülfü Livaneli

Oyuncular: Celile Toyon, Ayça Varlıer, Onur Bayraktar, Nuri Gökaşan, Volkan Severcan, Melda Gür, Bülent Seyran, İbrahim İris, Ethel Mulinas, Meral Asiltürk, İsmail Karaer

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: İhsan Ata

Yanıtla