Türkiye’de Drama Eğitiminin Dünü Bugünü 1-Naci Aslan’la söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Türkiye’de yaratıcı drama ve eğitimde drama çalışmaları söz konusu olduğunda en başta gelen kurumlardan birisi Oluşum Drama Enstitüsü’dür. 1980’li yıllardan beri devam eden drama çalışmalarının yapılandırılmasında büyük emeği olan Sayın Naci Aslan ile Mimesis Çocuk-Gençlik tiyatrosu bölümü olarak konuştuk.  Amacımız Türkiye’de yeni ve hızlı gelişen drama alanına dair tiyatro ve drama kamuoyunda seviyeli tartışmalar  yürütmek. Bu çalışmanın ilk söyleşisini Ceren Arzu Okur , Oluşum Drama Enstitüsü’nün kurucusu ve başkanı Naci Aslan ile yaptı.

Ulusal Drama Semineri düzenleme düşüncesi nasıl ortaya çıktı, 12. UDS’ye kadar olan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunun öncesinde uluslararası drama seminerlerine değinmem lazım. İlk drama çalışmalarına 1984 yılında Sanat Kurumu Deneme Sahnesi’nde Tamer Levent’in öncülüğünde başladık.  Ertesi yıl uluslararası drama semineri düzenledik. Bu seminerin adı “Eğitimde Dramatizasyon Semineri” idi. Seminere Almanya’dan Hans Wolfgand Nickel, Dagmar Dörger gibi eğitimciler gelmişti. Seminer 1987 yılında tekrar düzenlendi. Seminerler Alman Kültür Merkezi, İngiliz Kültür Heyeti, Sanat Kurumu Deneme Sahnesi, Tamer Levent ve İnci San hocalarımız tarafından düzenlendi. 3. seminer ise 1989 yılında, yine aynı kurum ve kişilerce, aynı isimle düzenlendi. Sonrasında seminerler iki yılda bir düzenlenmeye devam etti, günümüzde de başlangıcından farklı işleyiş ve amaçlarla da olsa düzenlenmeye devam ediliyor.

Seminerler devam ederken, ben de ulusal drama semineri düzenleme fikri oluşmuştu. Hatta bunu birkaç ulusal sanat etkinliğinde paylaşmıştım. Örneğin TAKSAV’ın düzenlediği ilk festivallerde “Dramada Neredeyiz?” forumları düzenlemiştim. Buralarda temel tartışma konusu ulusal bir buluşma gerekliliği oluyordu. Ancak ne o günkü hocalarımızdan, ne de drama alanı ile uğraşan arkadaşlarımdan olumlu bir yanıt alamadım. Nihayet 1999 Nisan ayında “Drama Liderliği I” adıyla panel düzenledik. Bu panel Çankaya Belediye’sinin Mithatpaşa’daki salonunda oldu. Seminere o günlerde drama ile uğraşan insanları çağırdık. Hatırlarsın sen de konuşmacı olarak oradaydın. Daha sonra istek üzerine birer ay arayla “Drama Liderliği II” ve “Drama Liderliği III”  panellerini farklı konuşmacılarla düzenlemeye devam ettik. Buralardan çıkan sonuç drama liderlerinin bir araya gelmesi, konuşması, tartışması yönünde oldu. Böyle bir semineri o güne kadar olduğu gibi hep birlikte yapalım istedim ve bunu büyük ölçüde başardık.

1999 Kasım ayında Oluşum olarak “Türkiye Drama Liderleri Buluşması ve Ulusal Drama Semineri”ni düzenledik. Bir hedefimiz vardı. Her seminerin kitabını mutlaka yayınlamalıydık ve bugüne kadar bunu gerçekleştirdik. İlk seminere katılımcılar bildiriler sundular ve ben de bir atölye çalışması düzenledim. 2000 yılındaki seminerden itibaren, seminerleri Haziran ayının üçüncü haftasında, belirli bir konu ya da tema çerçevesinde yapma kararı aldık.  O günden bu güne düzenli olarak seminerlere devam ediyoruz. İlk seminerden sonra; Dramaya Çok Yönlü Bakış, Müzede Drama, İlköğretimde Drama, Okulöncesinde Drama, Drama Liderliği, Dramada Arayışlar, Drama ve Tiyatro, Drama Kavramları, Eğitimde Drama, Drama ve Katılımcılık, Erken Çocukluk Eğitiminde Drama seminerlerini düzenledik.

“Erken Çocukluk Eğitiminde Drama” başlığı altında düzenlenen 12. Ulusal Drama Semineri’nin başlığı nasıl oluştu ve bu seminerden beklentileriniz nelerdir?

Bu yıl seminerimiz Ankara Üniversitesi ile ortaklaşa yapılıyor. Bu 12. Ulusal Drama Semineri (UDS) 18-20 Haziran 2010’da Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde gerçekleşecek. Prensip olarak seminerleri çeşitli kurumlarla birlikte yapalım istiyoruz; bu bir eğitim kurumu, Milli Eğitim Müdürlüğü, Üniversite ya da bir belediye olabiliyor. 12. UDS’yi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Sayın Şengül Hablemitoğlu himayesinde, Çocuk Gelişimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Neriman Aral’ın öncülüğünde, Prof. Dr. Aysel Köksal’ın girişimleriyle gerçekleştiriyoruz. 3-8 yaş arası olan erken çocukluk dönemi artık okulöncesi ve ilköğretim olarak ayrılmıyor. Biz bu yıl erken çocukluk eğitiminde dramanın üzerine odaklandık.

Konu başlığı aslında bizim bu yaş grubu çocukların gelişim özelliklerine ne kadar önem verdiğimizin de bir göstergesi. Öncelikle seminerden beklentimiz bu alanda ve drama özelinde bir paylaşım ortamı yaratmaya çalışmak. Seminerde bildiriler, posterler sunulacak, atölye çalışmaları düzenlenecek, tartışmalar yapılacak. Bütün bu birikim öğrencilerimize ve drama konusunda kendini geliştirmek isteyenlere kitap halinde sunulacak.

Yıllar içinde UDS’lere katılım oranı ve katılımcıların niteliği değişiyor mu, bu süreci katılımcılar açısından değerlendirebilir misiniz?

Bizim hedef kitlemiz öğretmen ya da öğretmen adayı olan eğitimciler. Bunun dışında farklı alanlardan da katılımcılar olabiliyor ama eğitim fakültesi öğrencilerinin katılımı her zaman daha fazla olmuştur. Anaokulu, sınıf öğretmenleri gibi eğitim fakültelerinin değişik bölümlerinden öğretmen adayları en fazla katılım gösteren gruptur. Öğretmenler bu grubu takip eder. Üçüncü planda sosyal hizmet uzmanları, psikolog, rehber öğretmenler, çocuk gelişimciler gelmektedir. Sayısal olarak katılım değişebiliyor.

Katılımcıların yaşlarına baktığımızda önümüzde nasıl bir tablo beliriyor?

Yaş anlamında katılım profilimizde bir değişiklik olmadı, ama şunu itiraf etmeliyim ki, meslekte uzun yıllardır çalışan öğretmenlerimiz bu seminerlere pek katılmıyor. Deneyimli öğretmenlerin katılmamalarını burada değerlendirmek istemem doğrusu. Öğretim ortamında bir sıkıntı olduğunu fark eden genç öğretmen adayları bunu çözmek için kendilerini geliştirmek zorunda olduklarını fark ediyor ve seminerlerimize katılıyor. Seminerlerimizde yirmi ile otuz yaş grubu katılımcıları görüyoruz ağırlıkla.

Günümüzde pek çok kurum ve kuruluş drama eğitimi vererek lider yetiştirmeye başladı. Bu da drama lideri sertifikalarının ticarileşmesi sonucunu doğuruyor. Bu kurslar hakkında bir açıklama yapabilir misiniz?

Oluşum’da 1992 yılından itibaren lider yetiştirmeye başlamıştık. Bunu 1995 yılından itibaren sistematik hale getirmeye çalıştık. Bu süreçte kendi kurumumuz için lider yetiştirdik. 1996 yılından itibaren ise ülkemizde ilk defa drama liderlik programını başlattık. Biliyorsun senin de içinde bulunduğun bir çalışmaydı bu. Yıllar içerisinde program gelişti ve bu günkü halini aldı. Şu anda drama lideri yetiştiren pek çok kurum var. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınan onaylarla program uygulanabiliyor. Bu programı yürütebilme konusunda bina koşulları uygun olan, yeterliliği MEB tarafından uygun (!) görülen herkes bu programı yürütebiliyor. Ancak tabii bunların çoğunun nitel olarak hiç de yeterli olmadığı söylenmektedir. Aslında bu soruyu bu niteliksizliğe ortam hazırlayanlara sormak lazım.

Bu eğitimleri düzenleyen bir kurum olarak, programı nasıl oluşturuyorsunuz?

Önce şunu belirtmeliyim, programlar geliştirilir, oluşturulur, yazılır-çizilir ve uygulanır. Bu elbette olması gereken bir süreçtir. Ama aslında burada daha önemli bir durum vardır. Bu da o programların altını doldurabilmektir. Önemli olan donanımlı lider yetiştirebilmektir. Daha da önemlisi sizin lider yetiştirme konusunda bir yaklaşımınızın olması gerekir. Bundan da önce sizin hayata karşı bir duruşunuzun olması gerekir. Lider yetiştirme konusunda söyleyeceğiniz bir sözünüzün olması gerekir.

Tabii başka ülkelerden pek çok drama programı incelendi. Bu programlar ülkemizin dinamiklerini göz önüne alarak ve lider adaylarının ülkemiz özelindeki ihtiyaçlarını düşünerek belli bir sistematikle uygulamaya çalışıyoruz. Programımızı bitiren bir lider için hedefler koyuyoruz. Örneğin drama çalışmasını her hangi bir içeriği paylaşmada, çocuğa aktarmada yöntem olarak kullanabilmeli. Bir içeriği drama süreci haline dönüştürebilmeli. Dramayı bireyin çok yönlü gelişimini destekleyecek bir alan olarak planlayabilmeli, uygulayabilmeli. Drama konusuna bu güne kadar katkı sağlamış, yararı dokunmuş, drama alanını geliştirmiş dramacılardan haberdar olmalı. Drama kuramlarını oluşturan kişilerin çalışma biçimlerini, yayınlarını ve kısaca yaşamını bilmeli. Drama literatüründen olabildiğince haberdar olmalı.

Dramaya ait kavramları bilmeli. Bunların yanı sıra drama programları geliştirmeyi, dramada nasıl bir ölçme yapabileceğinden haberdar olabilmeli. Bir grubun ihtiyaçlarına göre ders planı yapıp uygulayabilecek birikimde, öz güveni olan bir lider olmalı. Dramanın ayaklarından birinin eğitim, diğerin ise tiyatro bilimi olduğunu; üçüncü bir ayağınsa pek çok disiplini kapsadığını bilmeli.

Programı tamamlayan drama lideri çocuğun kalıcı bir etkin öğrenmesini sağlamak istiyorsa, içeriği dramatik bir süreç haline getirmeyi içselleştirebilmeli. Lider içeriği dramatik bir süreç haline getiremiyorsa hedefine ulaşamayacaktır. Drama liderliği bilginin yanında beceri de gerektiren bir alandır.

Bir tiyatrocu olarak tiyatro bölümlerinde bile dramatiğin tam olarak kavratılamadığını görmekteyiz. Kaldı ki eğitim disiplininden gelen bir lider adayına dramatik olanı kavratmak ve dramatiği oluşturabilecek beceriyi kazandırmak oldukça zor olmalı?

Elbette kolay değil. Ancak deneyimleyerek bu beceri kazanılabilir diye düşünüyorum. Bunun için de belki başlangıçta taklit işin içine giriyor. Rahmetli Oben Güney “yaratıcılığın ilk aşaması taklittir” derdi. İkinci aşamanın “geliştirilmiş taklit” olduğunu söyler; tam anlamıyla yaratıcılığın üçüncü aşamada geldiğini belirtirdi. Dramatik olanın kuramsal eğitimini aldıktan sonra, artık bunu atölye planlarında uygulamaya başlamalı. Başlangıçta taklit ederek öğrenecek ama bir aşamadan sonra liderin kendisinin de yaratabilmesi gerekiyor. Kimi liderlerde gördüğüm taklidin bir üst aşaması olan geliştirilmiş taklide bile geçilememesidir. Süreç içerisinde başlangıçta söylediğim, deneyimleyerek öğrenme yolu seçilirse içeriğin dramatik bir süreç haline dönüşmesi zor olmayacaktır.

Bu bilgiler ışığında sizin liderlik programınız ve lider adaylarınız için neler söyleyebilirsiniz?

Katılımcılarımız öğretmenler ve öğretmen adaylarından oluşmaktadır. Dramatiği kavrama, oluşturma ve plan haline getirip uygulamada sıkıntılar yaşanabiliyor ama bunu halletmeye çalışıyoruz. Proje aşamasında hazırladıkları on iki oturumu da destekleyip, yardımcı oluyoruz.Katılımcılarımızın ortalama %95-98’i başarı oluyor.

Her aşamadan sonra sınava giriyor lider adaylarımız. Bu sınavlar uygulamalı da olabiliyor. Dördüncü aşamada bir kaç uygulama yapması isteniyor adaydan. Beşinci aşamada ekol uygulamaları yapıyorlar. En son Milli Eğitim’in sınavına giriyorlar. Böylece adaylar birçok sınavdan geçmiş oluyorlar.

Lider adayları için proje aşaması zorlayıcı olabiliyor. Problem olarak belirlediği bir konuyu drama yöntemiyle çalışmak için hazırlığını yaparak önerisini veriyor. Öneri kabul edildikten sonra lider adayının danışmanı atanıyor. Danışmanıyla beraber programını üç ay boyunca uyguluyor. Proje aşamalarında kurumlardan da destek alarak çalışıyoruz.

Uluslararası drama çalışmalarına katılıyor musunuz?

Oluşum uzun süre etkinliklerinde drama çalışmalarının olduğu IATA (Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği) çalışmalarına katıldı. Biz IDEA (Uluslararası Drama Tiyatro Eğitim Üst Birliği) üyesiyiz. Çeşitli ülkelerden drama kurumlarıyla işbirliğimiz var. Bu işbirlikleri proje bazlı ya da doğrudan olabiliyor.

Sanırım bir süre sonra dramada Türkiye’den çıkmış ekollerle karşılaşmaya başlayacağız.

Ülke olarak çok dinamiğiz, eminim çok güzel, özgün çalışmalar çıkacaktır, bunlar paylaşılacaktır. Alan, ancak bilgi ve deneyimler paylaşıldıkça gelişir.

Sizin az önce belirttiğiniz gibi bilginin paylaşımı konusundaki duyarlılığınızı biliyoruz. Oluşum Drama Enstitüsü’nün yayınları var, bu yayınlar hakkında bilgi alabilir miyiz, bu yayınlar istediğiniz ölçüde bilginin paylaşımını sağlayabildi mi?

Benim kişisel olarak içinden geldiğim kültür paylaşma zemini üzerine konumlanır. 1980’lerin başında dramaya başladığımızda drama ile ilgili kaynak yoktu. Gerçekten yoktu. Hocamız bize okumamız için Pavlov’un Şartlı Refleksler ve Sinir Bozuklukları, Halk Eğitiminde Kuram ve Uygulama, Serol Teber’in Davranışlarımızın Kökeni gibi kitapları önermişti.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu bile önerilen kaynaklar arasında yoktu yani?

Evet, maalesef Baltacıoğlu yoktu. Belki biliniyordu ama ilişkisinin kurulamadığını düşünüyorum. Bir gün bir sahafta Çoruh’un “Okullarda Dramatizasyon” kitabını bulmuş ve hocam Tamer Levent’e vermiştim. O da çeşitli konuşmalarında bunu dile getirdi. O zaman Çoruh’tan haberdar olundu. Kimi hocalar hala Baltacıoğlu’nun çocuklarla salt tiyatro yaptığını söyler. Ya okumuyorlar ya da okuduklarını anlamıyorlar. O günkü çalışmaların bize yararı drama ile ilgili bilgi öğrenmek ya da beceri kazanmak değil, bu alanda temel bir bakış açımızın oluşmaya başlaması idi.

Biz o zamanlar dramanın liderliği ile ilgili bir eğitim almadık hocalarımızdan. Daha sonra Almanya ve İngiltere’den gelen hocalarımızdan pek çok şey öğrendik.

Drama alanında ilk özgün yayını biliyorsun biz yaptık. Sen de Oluşum’daydın. 1996 ya da 1997 yılında bir gün bana “Bir süreli yayın yapalım” dedin. Altını nasıl dolduracağız diye endişelenirken sen çevirileri üstlendin ve böyle başlayıp son üç yıla kadar devam etti. Bu bizim sayemizde oldu. Ben çevirileri üstlenirken sen güncel yazıları kaleme almıştın. Üstelik o bülteni hazırlama, çoğaltma ve dağıtma görevini de sen üstlenmiştin. Burada Oluşum’un katılımcı ve öncü yaklaşımını bir kez daha görüyoruz. O bülten heyecan yaratan bir yaklaşım olmuştu.Çok eksiği olabilir ama bu gün hala önerilen, okunan bir kaynak. Şimdi daha kolaylaştı elbette, çok daha farklı çeviriler yapılıyor artık. Beni üzen tek şey internete koyduğumuz bilgileri, hiç bir kaynak göstermeden kendi ürünleri gibi kullanabiliyorlar.

Bu güne kadar 11 seminer 11 kitap yayınladık. Her yıl seminerin kitaplarını çıkarttık. Ben ayrıca TEGEV’e üç tane program kitabı yazdım. Ocak 2002’de “Türkiye Drama Bibliyografyası”nı yayınladım. Buna göre Oluşum, Türkiye’de drama alanında en çok yayın yapan kuruluşların başında geliyor.

Şimdi enerjimizi daha çok çeviriye yönelttik. Drama alanında önemli olan belli başlı kitaplar çevrildi ve bunları eğitimlerde kullanıyoruz. Telif sorunlarını aşabilirsek bu çevirileri yayınlamayı düşünüyoruz. Biz bilgimizi katılımcılarımızla ve olabildiğince tüm dramacılarla paylaşıyoruz. Ben bilginin paylaşıldıkça güzelleştiğine inananlardanım.

Yayınlarınız alandaki eksikliği doldurabildi mi?

Oluşum’un yayınladığı kitapların bir özelliği var; bu kitapları üst üste koyduğumuzda bir yığın oluşur ve bu yığının içinde Türkiye’de drama alanında çalışan herkesin bir bildirisi, bir atölyesi ya da söyleşisi vardır mutlaka. Oluşum’un drama seminerleri kitaplarına baktığınızda aşağı yukarı Türkiye’deki çalışmaları görebilecek duruma gelirsiniz. Bence bu ciddi bir paylaşım ve buna devam edeceğiz.

Son on yılda drama alanında yayınlanan kitapların sayısında büyük bir artış gözlüyoruz. Bu artışı ve yayınların niteliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

1999’dan beri bu artış sürüyor ve ben bu artışı önemli buluyorum. Tabii nitel değerlendirme başka bir şey. Bu alan ancak böyle gelişir. Bunların bir kısmı ticari amaçlı basılıyor, içlerinde yanlış bilgiler veriliyor. Bu durum üzücü gerçekten. Alan uzmanlarıyla beraber bu kitapları değerlendirmek lazım. 2002’de toplam dokuz tane olan doktora tezinin sayısı bu gün çok artmış durumda. Bunlar ciddi gelişmeler. Drama alanında uğraşanların yayın yapması lazım. Bu sayıyı nitelik açısından artırmamız lazım. Türkiye dinamik bir ülke, dramanın etkili olduğu biliniyor ve drama yayınlarına talep var.

Evet nitelik çok önemli, yayınlara baktığımda çeşitli sokak oyunlarından, anaokulu ya da sınıf içi etkinliklerinden derlenmiş, drama olamayacak çalışmaların MEB tarafından onaylandığını ve piyasaya sürüldüğünü gözlüyorum. Aslında drama yöntemi dediğimizde, bizim anladığımızla; çoğu yayında ya da uygulamada söz edilen drama aynı değil. Bir drama oturumunda ardı sıra 3-4 tane oyun oynamak bizce drama değil. Anlatılan/bilinen bir öykünün çocuklar tarafından canlandırılması ya da çocukların bir takım sanat etkinlikleri yapması da drama değil. Dolayısıyla bazen temelde bir farklılık olabiliyor. 1960-1970’lerde yazılan dramatizasyon kitaplarında anlatılanları yapmak da drama değil. Tabii bunlar olmasın demiyorum ama yapılanın isimlendirilmesinde sorun var. Her yapılan dramatik etkinlik, drama olmak zorunda değil.

Bilginin paylaşımı örgütlenmeyi de beraberinde getiriyor. Hem tiyatro, hem drama alanında örgütlenmeye olan duyarlılığınız, bu konudaki çaba ve çalışmalarınız biliniyor. Drama örgütlenmesini başlangıçtan günümüze nasıl özetleyebiliriz? Bu günkü durumu nasıl değerlendiriyorsunuz drama örgütlenmesi açısından?

Drama örgütlenmeleri mesleki ya da yöntemsel işbirlikleri şeklinde olabilir ama bilginin/deneyimin paylaşımı yapılamıyorsa ya da biat kültürü temelli yapılmaya çalışılıyorsa işimiz zor görünüyor. Bizim yıllardır bir drama liderleri derneği/birliği düşüncemiz var. Ancak bunu kurup altını dolduramamaktansa ya da şu beyin, bu hanımın derneği olmaktansa ve bilgi üretip paylaşmak yerine, başka türlü üretimlerde bulunmaktansa ertelemeyi tercih ediyoruz. Tabii kurulacak dernek ya da birliğin tüm dramacılara açık olarak örgütlenmesi gerekir. Mahalle bakkalı gibi çalışmak yerine, bilgi üretmesi ve paylaşması gerekir. Sonra kurulacak başka derneklerle birleşerek bir üst birlik oluşturulabilir. Böylece kişisel olarak değil, kurumsal olarak MEB’le ya da başka kurumlarla çalışılabilir, yeni açılımlar sağlanabilir.

Genelde günümüzde tabiri caizse holding çalışan, doldur-boşalt anlayışının etkin olduğu ticari yapılanmalar olduğunu görüyoruz. Otuz yıla yakındır drama çalışmaları sürmesine rağmen, gerçek drama lideri sayısının bu kadar az olmasının nedeni bu olabilir mi?

Drama liderlerinin niteliğini artıracak ve mesleki anlamda da haklarını koruyacak bir yapıya ihtiyaç olduğu açık. Bizim Oluşum olarak düşünüp üzerinde tartıştığımız drama liderleri derneği/birliği aslında bu deneyimlerden olumlu/olumsuz anlamda örnekler çıkartacak bir yapı olabilir. Biz şu anda enstitü olarak örgütlenmiş durumdayız. Enstitü latince “bilgi üretilen yer” anlamına geliyor. Drama Liderlik Programı’nda ve diğer tüm etkinliklerimizde bunu yapmaya çalışıyoruz.

Sizin Köy Enstitülerine ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu’na olumlu yaklaşımınızı biliyoruz, herhalde enstitü kavramı size oralardan gelen sıcak bir kavram.

Evet, Enstitü daha sıcak ve insani bir kavram. İsmail Hakkı Baltacıoğlu hakkında bir kaç şey söylemek isterim. Bu seneki UDS’de “Dramatik Eğitimin Ülkemizdeki Tarihi” bildirisini veriyorum. Birileri bozuyor, maalesef bize de çoğu zaman düzeltmek kalıyor. Ismail Hakkı Bey hem kuramsal, hem uygulama anlamında bizim ilk drama liderimizdir; dramatik eğitimin ülkemizdeki öncüsüdür. Almanların zamanın ruhu diye bir sözleri vardır, zeitgeist diye. Her zamanı kendi içinde algılamak/değerlendirmek gibi bir anlamı var.

1910’lu yıllar. İsmail Hakkı Bey eğitimde tiyatro adını verdiği uygulamalarla uğraşmaktadır. Aynı yıllarda İngiltere’de ne varsa, burada da o var. Johnson ya da Cook’un yaptığı ne ise Baltacıoğlu’nun da yaptığı odur. Bu ülke için müthiş bir değerdir.

Günümüzde hala okullarda yanlış uygulanan eğitimde tiyatro, okulda tiyatro düşüncesini, bundan yüz yıl kadar önce doğru olarak temellendirip uygulamasını yapmış bir aydınımız Baltacıoğlu.

Harf devriminden sonraki bütün eğitim programlarımı inceledim. İsmail Hakkı Bey bunlarda çocuğun metni ezberlememesini sadece anlamını kavramasını istiyor. Bunun bile anlaşılamadığı çok açık.

Okullarda tiyatronun yanlış uygulanmasından yola çıkarsak, sizin de etkin olarak destek verdiğiniz “Yarış-ma, Yarıştır-ma” kampanyası sözcüleriyle beraber MEB ile görüşmelerde bulundunuz. Tiyatro yarışmalarına karşı olan bu kampanya drama için de geçerli. Şu anda drama yarışmaları hatta drama olimpiyatları bile yapılıyor. Uzun ve açılımlı bir konu bu, farkındayım ancak, kampanyanın gidişatı hakkında bir bilgi verebilir misiniz?

Peter Slade’in bir sözünü hatırlatmak isterim; “soyutlama yeteneği kazanmadan çocukların, (yetişkinlerin anladığı anlamda) tiyatro yapması uygun değildir. Çocuklar ancak 13-14 yaşlarından sonra bunu yapabilirler. O da okulöncesinden başlayarak, çocuğun dramatik yatkınlığına nasıl rehberlik edildiğine bağlıdır. Şu ana kadar konuştuklarımız çerçevesinde rahatlıkla söyleyebilirim; çocuklara tiyatro ya da drama gösterisi diye ellerine metinler veriliyor, bu metinleri ezberliyorlar ve İsmail Hakkı Bey’in yüz yıl önce söylediği “ezber beyin kireçlemesine neden olur” demesinin tersine, sahneye çıkıp oyunculuk yapıyorlar. Elbette olmuyor, kötü oluyor. Hele ki birbirleriyle yarıştırılması tam bir ilkellik. Başlatılan bu kampanyalar çok önemli ve belli bir bilinç kazandırdığına inanıyorum. Oluşum olarak bu kampanyanın arkasındayız. Bu yarışmalara engel olmalıyız, engel olamasak ilgilileri bilgilendirmeliyiz, konuyu anlatmalıyız. MEB çok büyük bir kurum, değiştirmek kolay değil ama umarım başarırız.

Şimdi en sona sakladığım sürpriz sorumuza geliyoruz Naci Bey,  Drama nedir?  (gülüşüyoruz)

Valla bunun üzerine ben bir gün konuşurum. (gülüşmeye devam). Drama nedir? Biz “drama hayatın provasıdır” diyoruz. (Gülüşmeye devam)

Bu aydınlatıcı söyleşi için teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim..

Paylaş.