“Demirden Korksaydık Trene Binmezdik”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Soruşturma ve davalarla gündeme gelen Laz Marks oyununun yönetmeni ve oyuncusu Haldun Açıksözlü ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.)

Laz Marks adlı oyunun yönetmeni ve oyuncusu olarak birkaç ay önce Başbakan’a hakaret ettiğiniz gerekçesiyle size dava açılmıştı. Bu haber gazetelerde ve tiyatro sitelerinde yer bulmuştu ve bu şekilde gündeme gelmiştiniz. Bu konuya geçmeden önce bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?

1968’de Ankara’da dünyaya geldim, yani 68’lilerden oluyorum. 1987’de tiyatroya başladım. Çocuk tiyatrosu, amatör çalışmaların ardından 1989’da Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne girdim. Ankara Ekin Tiyatrosu’nu da o yıl kurduk. 1990 yılında 12 Eylül faşist darbesini tiyatroda ilk defa işleyen ve kabare türünde bir oyun olan Biz Bu İhtilali Niye Yaptık, Netekim ile Anadolu’yu dolaştık. Belki bilirsiniz o dönem 12 Eylül uygulamalarına karşı ilk hareketlenmelerin başladığı bir süreçti. Büyük Zonguldak madenci yürüyüşü de o yıl olmuştu. Netekim grubundaki beş arkadaş bu süreçlerden etkilenmiştik ve daha önceki yönelimlerimizin de etkisiyle başka türlü bir tiyatro için yolumuzu ayırdık. 1991 yılının Ocak ayında Canşenliği Oyuncuları’nı kurduk. Alternatif bir tiyatro olmak için yola çıkmıştık ve sanırım az da olsa bunu başardık. Sokak tiyatrosu başta olmak üzere birçok farklı alanda çalışmalar yaptık. Anadolu’nun Augusto Boal ile tanışmasını sağladık. Forum tiyatrosu, seyirlik alan oyunları, salon oyunları, ritüelistik tiyatro disiplinlerinde çalışma yaptık. Gerçi siz beni tanımak istiyordunuz ama ben Canşenliği’nden bahsediyorum. 20 yıldır bir kurumun içinde olunca kişisel tarihinizle kurumsal tarih böyle birbirinin içine giriyor. Neyse sonuçta Canşenliği’nde bunları yaparken okulu bitirdim, şimdi elimde çok yararlı bir diploma var! Lisansımı “Eğitimde Tiyatro” alanında yaptım. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’na dramacıların dikkatini çektim. Hem yetişkinlere hem de çocuklara tiyatro ve drama dersleri verdim. Çocuk oyunları yazdım, sanırım 10’un üzerinde olmuştur. Çocuklara masallar yazdım ve onları TV formatında çektik. Birçok salon ve sokak oyunu yazdım yönettim. Anadolu’da çokça tiyatro atölyeleri kurdum. Forum tiyatro çalışmaları yaptım, son olarak da Laz Mark’sı oyunlaştırdım ve sahneliyorum. Kısa kestim biraz. Yaş kemale erince yani ilerleyince, yaptıklarını sıralamakta zorluk çekiyor insan.

Laz Marks oyunu Türkiye’de birçok şehirde seyirciyle buluştu ve yakında yurtdışı turnelerine de hazırlanıyor. Şu ana kadar oyun hakkında kaç soruşturma ve dava açıldı? Gerekçeleri nelerdi?

9 Ocak 2009 günü Leman Kültür’de başladığımız maçlarla; Anadolu ve Mezopotamya’da tam 110 bin kilometre yol aldık, 187 maç yaptık, 55 bin seyirciye ulaştık. Yalnız bu maçların hepsini kazandık zannetmeyin. Bu maçların bir kısmında yenildik, bazılarında da berabere kaldık ama iyi gidiyor diyebilirim, kazandığımız maçlar daha fazla en azından. Bu maçlar sırasında da bir dava ve üç soruşturma açıldı. Davamız 28 Eylül’de Rize’de üçüncü duruşmasıyla devam edecek. Dava konusu Başbakan’a hakaret, Amasya’da da aynı gerekçe ile soruşturma açıldı. Yalnız Tunceli’de açılan soruşturma ilginç “suçu ve suç örgütünü övmek”. Şimdilik son olarak da Çorum’dan 301. maddeden soruşturma açılmış durumda. Yani Türklüğe hakaret oluyor. Anlayacağınız politik stand-up yaparsanız her şey suç. Ne konuşsak bence bir madde bulup soruşturma açacaklar gibi görünüyor. Bu arada daha önce oynadığımız bir oyundan (Hür-Habil ile Kabil’in Öyküsü) dolayı “halkı askerlikten soğutmaktan” yani savaşa karşı olduğum için, askeri mahkemede yargılandım, ceza yedim ve bir ay cezaevinde yattım. Yani ben alışkınım demek istemiyorum ama bu ülkede demokrasinin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Bu ülkede düşündüğüne ifade etme özgürlüğü yoktur.

Fakat gördüğümüz kadarıyla bu tarz baskılar sizi yıldırmayacak ve oyununuzu sergilemeye devam edeceksiniz.

“Demirden korksaydık trene binmezdik” diye bir söz vardır, bize de yakışıyor. Aslında biz bu projeye başladığımızda bu tür baskı ve engellerle karşılaşacağımızı biliyorduk. Bir seyircimizin dediği gibi; “gerçekleri mırın kırın etmeden çatır çatır söylüyor”-sanız bunun bir karşılığı vardır. Fiziğin kuralıdır, hareket eden cisimler bir şeylere mutlaka çarpar. Yanlış anlaşılmasın yapılanları olağanlaştırmıyoruz, aslında tam tersine bu ülkede sanal demokrasiyi deşifre ettiğimizin altını çizerek dikkat çekiyoruz. Bir ülkede demokrasi yoksa eleştiri ve muhalefete tahammül de yoktur. Biz Laz Marks Emice olarak şu anki liberal muhafazakârlar gibi, tatlı su solcuları gibi ve statükocu solcular gibi düşünmüyoruz ve bunu da sahneden söylüyoruz. Esprilerimiz bir sabun köpüğü değildir ve amacımız aptallaştırmak değil aydırmak, akıllandırmaktır. Eleştiri oklarımızı herkese yönelttiğimiz gibi en çok da belki de bizim solculara yapıyoruz. Onların eski söylemle halka, işçilere ve ezilenlere gitme biçimini sorguluyoruz. İşte bu nedenlerle de olsa Laz Marks Emice maçlara devam edecek. Her gün yenileniyoruz, güncel politik konuları seyircilerimizle paylaşıyoruz. Maç sayımızı 187 yaptık. Sanırım yılbaşına 200 maçı geçeriz. 2011’e oyunumuz; kostümü, dekoru ve konsepti yenilenerek devam edecek. Nefesimiz yettiğince devam edecek maçlar. Umarız soluğumuz nefesimiz yeter de 1000. maçı buluruz.

Önceki aylarda sanatta ifade özgürlüğü bağlamında birçok olayla karşılaştık. Sizin yaşadığınız örnek dışında da yasaklama ve dava haberleri gelmişti gündemimize. Hatta “Tiyatroma Dokunma” adlı bir kampanya da başlatılmıştı. Siz Türkiye’deki bu yasaklama olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tiyatro muhalif bir sanattır doğası gereği, laiktir yani din dışı bir sanattır. Dogmaya gelemez, eleştirir sorgular. Tiyatronun özü seyirci ve oyuncunun hesaplaşmasıdır; hayatla, bilinenle, önyargıyla. İşte bunları yapan tiyatro da egemenlerin hışmıyla karşılaşacaktır. Kültür başkenti ve sulu gözlerle geçmişin sanatçılarını yad etmekle olmuyor bu işler. Gerçekten demokrasiye inanıyorsanız eleştirilmeye gönlünüz açık olacak. Aslında tiyatro ele avuca sığmayan bir sanat edimidir ve bu türlü engellemelerle hep karşılaşacaktır. Tiyatro şapkayı düşürür ve keli gösterir bu da herkesi, özellikle egemenleri rahatsız eder.

Peki, bir tartışmalı konuya daha değinmek istiyorum. Sizce sanatta ifade özgürlüğünün sınırları nerede başlar, nerede biter? Sanatçı herkes hakkında istediği şekilde eleştiri yapma hakkına sahip midir?  Bu konu hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Bir insanın kişiliğine ve onuruna yapılacak hiçbir eleştirinin düşünce özgürlüğüyle bir alakası yoktur bence. İnsanların düşünceleri dünyaya bakışları felsefeleri ve ekonomik algılayışları sonuna kadar eleştirilir, eleştirilmelidir. Engels’in dediği gibi: “Özgürlük, sorumluluğun bilincinde olmaktır”.

 

Son olarak, siz tiyatro camiasının bu tarz yasaklamacı uygulamalara ya da açılan davalara karşı aldığı tutumu yeterli buluyor musunuz? Bu tarz olaylara karşı sizce örgütlü bir tavır nasıl geliştirilebilir?

Bence yeterli değildi, birkaç tiyatro grubu, tiyatrocu dışında kimse bu tür durumlarla ilgilenmiyor. Ya da ilgilenmek istemiyor. Burada önemli olan bir meslek örgütü oluşturmak, bu olmadan yol almamız mümkün değil. İkincisi bir emek örgütü kurmalıyız ya da var olan bir sendikada kendimizi ifade etmeliyiz. Son olarak da bir dayanışma kooperatifi kurulmalı. Bu tür örgütlenmeler önümüzü açar ama en önemlisi rüzgârın soldan, emekten, ezilenlerden esmesi olacaktır.

 

Bize zaman ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.

Ben de size teşekkür ederim, düşüncelerimi ifade etmeme izin verdiğiniz için.

Eser Dilsöz / MİMESİS

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.