Altınportakal

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Zafer Diper

Türkiye’deki sanırım en önemli film festivali, Antalya’da geride kaldı; ama izleri, anıları belleğimde; iki gün sonra zorunlu dönmeme karşın İstanbul’a oyun çalışmamıza.

47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışmasında, Gişe Memuru’nu diğer filmlerle pek karşılaştırma olanağı bulamadımsa da; öyle görünüyor ki, ne ben yanıldım, ne de seçiciler kurulu (jüri) filmleri değerlendirme bağlamında…

Geçen yazımda özetle Gişe Memuru’yla ilgili şunları demiştim, biraz yineleme olacak ama olsun:

“Antalya Altın Portakal Film Festivaline ilk gösterimi gerçekleşecek olan önemli bir film geliyor: Gişe Memuru… Nerden bildiğimi sorarsanız, benim de içinde olduğum bir film de ondan. Ama derseniz ki önemi bundan mı geliyor, sen de oynadığın için? Derim ki, hayır! Okuduğumda bu denli etkilendiğimi anımsadığım başka bir senaryo olmadı sanki daha önce… Senaryoyu yazan ve yönetmen Tolga Karaçelik’ten çaycısına nitel-güzelim bir topluluk öylesine bir emek verdi ki bu şaşırtıcı filme, Gişe Memuru’nu izlediğinizde apışıp kalacaksınız, desem yeri…Yabancılaşmanın doruk noktasında; bir kutunun içinde, çaresiz, sevisiz, yapayalnız dolanıp duran insancıklarıyla, Tolga Karaçelik’in bu filmini senaryosuyla, çekimiyle, kurgusuyla ve de oyuncularıyla, mutlaka izlemenizi önermekten başka bir şey yok elimde…”

Gişe Memuru üç ödül aldı ve büyük ilgi gördü izleyiciden…Ödüller üzerine olumsuzdan yana yalın bir felsefem olmasına karşın, Serkan’ın (Ercan) “En İyi Oyuncu Ödülü”nü kazandığını duyunca, havalara uçtum… Ardından bir de Ercan’ın (Özkan) “En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü” açıklanınca düşünün durumumu derken bir üçüncüsü ki benim gibi çorbada tuzu olanlar için en önemlisi “En İyi İlk Film Ödülü” duyurulunca “Tolgaaa…” diye bağırdım ıraklara; sanki mahalle inledi, hani ayaktopu karşılaşmalarında ortalık nasıl yıkılır ya öyle…Varsın ayaklansın mahalle, bir kez de sanat için!

Filmin ilk gösterim sonrası bir basın toplantısı düzenlendi Antalya Kültür Merkezi’nde… Bizler geçtik oturduk izleyicinin karşısına; sorular, izlenimler bekliyoruz. Derken, yanımda oturan Güneş Zahid (Yapım Koordinatörü), “Abi kalemin var mı?” dedi. “Hayrola?” Uzunca masada herkesin önüne konan, katılımcıların adlarını yazan kartlara çevriliyor gözlerim ve öncelikle benimkine, çünkü Güneş’in elindeki o; sinirlice bir şeyi siliyor, bir şeyi yazıyor, “Nasıl olur böyle bir yanlış!” diye mırıldanarak… Sağımda da Merih Ertaş (Yapım Koordinatörü), onun da, kimilerinin de adları bir ilginç yazılmış…Ben yaşamım boyunca Diper yerine Diker, Diler, Dizer ve benzerlerini gördüm de, bu da ne: Zafer Beltaş gibi bir şey yazılmış oraya, kim nerden ne esinlenmişse?! A be kardeşim, adlarımız, soyadlarımız var her bir yerde; dergilerde, izlencelerde, şuralarda buralarda… “Biraz dikkat hani…” desem de yeterli değil… İşin birazı mı kalmış… İçimden gülüyorum: “Ah, razıydım yahu!” diyorum hani Diker’e de, Diler’e de, Dizer’e de…

evetbenim.com

*Yazarın isteği nedeniyle yazı yoruma kapalıdır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Zafer Diper

Yorumlar kapatıldı.