Kaposvar Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Bienali

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Derya Yıldırım

İnsanoğlu kuş misali derler ya ne kadar doğru. Göz açıp kapayıncaya kadar bir ülkeden başka bir ülkeye hatta başka bir kıtaya bile gitmek mümkün. Ama kuş uçumu bu uzaklıkların ortak paylaşımlarla aslında imkânsızmış gibi görünen kültürlerin ve medeniyetlerin nasıl bir araya geldiğini görmekte ayrı bir mutluluk.

3-9 Mayıs tarihleri arasında Macaristan’ın Kaposvar adlı şirin kasabasında beşincisi düzenlenen Bianel’e çocuk tiyatrosunun geleceğini tartışan farklı ülkelerden katılımcıların ağırlandığı buluşmaya katıldım. Bir hafta içinde zaman zaman uykumdan zaman zaman da yemek saatlerinden çalmak koşuluyla toplam 26 çocuk-gençlik oyunu izledim. Döndüğümde bu yazıyı özellikle yazmak ve naçizane izlenimlerimi çocuk tiyatrosu ile ilgilenen tüm meslektaşlarımla paylaşmak istedim. Kaposvar’a Peşte’den bindiğim tren yolculuğu sonunda (3,5 saat sonra) ulaştığımda oldukça eski ve eski olduğu kadar da mimari açıdan güzel bir tiyatro binasında soluğu aldım. Eşyalarımı kalacağım yere bıraktıktan sonra ilk işim programı gözden geçirmek ve kendime haftalık bir program çıkarmak oldu. Çünkü aynı gün içinde farklı mekânlarda birden fazla oyun vardı ve ben daha çok ilgi alanım olan 0-3, 3-6 yaş aralığındaki oyunlara ağırlık verdim.

Programda beni en çok şaşırtan oyun süreleri ve yaş aralıkları oldu. 5 yaş grubunun izleyeceği bir oyunun tanıtım sayfasının üst köşesinde 160 dk ya da 0-2 yaş için sahnelenen küçük yaş grubu oyunlarında 50 dk gibi yazılar vardı. Başta acaba bir atölye çalışması gibi başlayıp sonrasında oyuna mı dönüştürülecek diye merak ederken anladım ki oyun süresi tam da yazıldığı gibiymiş. Hatta 5 yaşında ki bir çocukla birlikte 2 saate yakın bir performansı izlemek, oyunu bırakıp bir süre sonra kendimi oyunu izleyen çocukları izlerken bulmak oldukça ilginçti. Evet, gerçekten 5 yaşında bir çocuk nasıl olurda sıkılmadan pür dikkat 2 saatlik bir oyunu izler? Çocuğun gelişimi ve algı süreci arasındaki paralelliği 4 yıl boyunca kuramsal ve uygulamalı olarak (yaptığım stajlarda) deneyimlemiş bir okul öncesi eğitmeni olarak bütün algımın altüst olduğunu söyleyebilirim. Aslında kilit noktası çocuğu gerçekten tanımak ve ilgisini hep dorukta tutmak; ve asıl önemlisi ona sürekli olarak “Şimdi burada senin için varım, senin için tasarladığım ve senin hoşuna gidebileceğini düşündüğüm bir öyküyü anlatacağım, hazır mısın?” mesajını verebilmek. Yani nasıl ki yetişkin oyunlarında seyirciyi ciddiye alan oyuncunun olmazsa olmazı şimdi ve burada olma duygusu ise çocuk izleyicinin oyuncuları da aynı iç disiplini hatta daha yoğununu taşımalılar bence.

Gözlemlediğim diğer bir konu da oyuncuların çocuk oyunlarında oynamayı bir prestij ya da oyunculuğun olgunlaşma evresi olarak alımlamaları oldu. Sanki kutsal bir törenin katılımcıları ya da dünyanın en özel ve gizemli işini yapan kişileri gibi davranmaları çok etkileyiciydi. Öyle değil mi zaten? Büyü ve törenden evrilip günümüze gelen oyunculuk serüveni dünyanın en özel ve en gizemli mesleği değil mi ki? Demek ki oyuncunun gerçekten yaptığı işe kendini sahne gerçekliği içinde inandırması ve seyirciyi de buna ikna edebilmesi sanıldığı kadar da zor değil. Biz oyuncular zaman zaman çocuk oyunlarını küçümseyip işimizi sahne üzerinde gerektiği kadar yapıp çocuk oyunlarını kendi bireysel kariyerimizde bir basamak olarak görmekteyiz ne yazık ki. Bu yüzden birçok kurumda sürgün yeri adledilen çocuk oyunları gerekli özveri ve ilgiyle karşılanmıyor ve asıl var olma sebebi olan seyircisini es geçerek onların hayal dolu dünyalarında kırgınlıklara ve korkulara yol açabiliyor.

Anladım ki eğer oyunu ve seyirciyi –yaş aralığı her ne olursa olsun- önemser ve işini büyük bir ciddiyetle yaparsa oyuncu, o zaman o oyunu hem ebeveyn hem de çocuk büyük bir zevk ve şevkle izliyor. Oyuncunun mesleki doyum ve sevinci de çabası.

Sokak performanslarının bir karnaval eşliğinde sürdürüldüğü, kütüphanenin üst katından bozma okuma salonunda sergilenen 0-3 yaş grubu oyunların meraklı miniklerle buluştuğu, civarda ki kasabalardan akın akın gelen rengârenk çocukların hayat verdiği bu kasaba da anladım ki derdiniz tiyatro yapmak ve birilerine ulaşmak ise inanın bunun için önünüz de hiçbir engel olamaz.

Belki bizim ülkemiz de ticari kaygılar güdülmeksizin tiyatro yapan, gerçekten çocukların gelişim özelliklerinin bilincinde olan, pedagog gözetiminde, çocuğun iç dünyasını iyi bilen ve onu keşfetme yolunda hayatını adamış bilinçli oyuncular ve gruplar çoğalır ve gurur duyabileceğimiz işlerle uluslararası platformlarda daha çok yer alır.

Yol, yolcu olma hali hep iyi gelir insana. Çünkü döndüğünde gittiğinden çok daha fazlası vardır yanında… Önemli olan bir şeyleri değiştirme ve bir şeylerin değişebileceğine inanma gücünü kaybetmemek. Uzun soluklu bir yatırım olan eğitim ve tiyatronun yüzyıllardır insanlığı hiç şaşırtmamış olan değiştirme gücüne güvenmek…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Derya Yıldırım

1 Yorum

Yanıtla