0090’dan Belçika’ya Sanat Geldi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bu yıl altıncı defa düzenlenen 0090 Sanat Festivali, Belçika’nın Anvers şehrinde Türkiye’den Mustafa Kaplan, Filiz Sızanlı gibi çağdaş dans sanatçılarını ağırladı.

0090 Sanat Festivali, Aralık ayının ilk haftası boyunca Belçika’nın liman kenti Anvers’te, soğuk ve kar yüzünden sokağa çıkmaya üşenen sanat seyircilerine reddedemeyecekleri bir deneyim vadetti. Anvers’in deneysel performanslara ev sahipliği yapan sanat merkezi Monty’nin fuayesinde cuma akşamı paltoları karla kaplı bir kalabalık vardı. Avrupa’yı donduran soğuk hava dalgasına karşın sokağa çıkmayı göze almışlardı; ne de olsa Türkiye’deki çağdaş sanat sahnesinin heyecan verici isimlerinden bazıları, ayaklarına kadar gelmişti.

Koreograf Mustafa Kaplan, Monty’nin üçüncü katında yer alan sahneye çıktığında, çevreye bir göz atıp seyircilerin profilini anlamaya çalıştık. Geçen günler boyunca tanıştığımız ve buradaki gösterileri takip edenlerin çoğu gibi doğma büyüme Belçikalı olan ve tedirgin bir Türkçe konuşan üniversite öğrencileri ve farklı arka planlardan gelen yaşıtları çoğunluktaydı. Yanlarında ‘ava çıkmış’ festival programcıları vardı; Amsterdam gibi deneysel sanatı destekleyen merkezlerden gelen programcılardan biri, Türk sanatçıların işlerinde aradığı şeyin “sanatı Batılılar gibi yapabildiklerini göstermeleri değil, özgün kimliklerini yansıtmaları” olduğunu anlatıyordu.

Gerçekte, yirmi yıldan uzun süredir Belçika’da yaşayan Mesut Arslan’ın sanat yönetmenliğini yaptığı 0090 Sanat Festivali’nin tam da sorunsallaştırmaya çalıştığı şeydi bu. Avrupa’daki “Türk lokumu”
kıvamında festivallerden sıkılmışlardı ve mutlaka çağdaş, oryantalizmden uzak, sorgulayıcı işlere yer vermek istiyorlardı.

Mustafa Kaplan, dünyanın çeşitli bölgelerine yaptığı yolculuklarda kentlerle kurduğu ilişkiler üzerine kurguladığı performansında tam bir evrensel yaratıcı olarak karşımıza geliyordu; ‘Ankara’ oyun havası eşliğinde sırtında taş taşırken de, Fransız sinemacı Jacques Tati’yi akla getiren bir mizahın hükmettiği komik figürlerini sergilerken de Batılı seyirciyi rahatlatan değil, huzursuz eden bir Türk’tü.

Asfaltta, arnavut kaldırımlarında, farklı zeminlerde ilerleyen çek-çekli bavul sesinin arka fonunda yer aldığı performansının ardından perdesi, ışığı ve zeminiyle (bir akıl hastanesini akla getiren) bembeyaz bir sahnede Filiz Sızanlı’nın Site performansını seyrettik. Yine bedenle kent ilişkisine, özellikle de mimariyle bedenin sıkıntılı ve yer yer şizofrenik ilişkilerine bakan performansı en ön sırada merakla izleyen Mesut Arslan, 0090’da gösterilen işlerin yüzde 80’ini kendisinin de ilk defa orada gördüğünü anlatıyor.

Bu çok alışıldık bir durum değil. Ama ilginç olduğu kesin. Türkiye’de çağdaş dans ve performans sahnesinde hazırlanmakta olan ‘work in progress’ işlerin ilk defa seyirci önüne çıkmaları için, “Sanatsal küratörlük artık yerleştirme işinden çok üretim sanatıdır,” diyen 0090 iyi bir sahne sunuyor. Mimar Sinan Üniversitesi Dans bölümü başkanı koreograf Aydın Teker’in yeni işi de zaten katalogda Work in Progress 2010 adıyla geçiyor (Teker, performansın adını daha sonra Play in Plane olarak belirlediğini söyledi). Dansçılar Irmak Altınbulak, Yeşim Coşkun, Bilge Sürmeli ve Oğuz Turgutgenç, Play in Plane’de beden ve düzlemler arasındaki gerilimleri bu oldukça klasikçi performans boyunca deneyimliyorlar.

Altıncı defa düzenlenen 0090 Sanat Festivali’ni Hollanda ve Alman sanat çevresinin yakından takip ettiğini anlatıyor Arslan. “Aslında ilgilerini çeken şey, Türkiye’deki güncel sanat tartışmaları,” diyor:

“Avrupa’da Türkiye’yle ilgili festivallere bakınca burası daha samimi geliyor onlara. Sanat, olanı değil, gözükmeyeni göstermeli; Avrupa’da Türkiye’deki sanatçıları merak edenler için Anvers iyi bir buluşma noktası oluyor.” Ertesi gün Monty’nin girişindeki kafeterya bölümünde, performansın ardından seyircilerle sanatçıları bir araya getiren uzun masada Arslan dışında festival ekibinden tanıdık yüzler ve pek çok sanatçı var. Festivalin geleneği olarak hemen orada hazırlanan pan-cake’leri yiyen seyirciler, bir yandan da az önce izledikleri Ayşe Orhon’un ÇOK performansını konuşuyorlar. Prömiyerini Anvers’te yapan bu performans için Orhon, Türkiye’den yedi farklı sanatçıyla çalışmış.

“Bir beden kaç farklı bedeni kendi üzerinde taşıyabilir?” sorusunu araştıran ÇOK’ta İstanbul’daki dansçılar, koreograflar ve görsel sanatçıların öykülerini anlatan Orhon, çağdaş bir romancı gibi farklı sesleri, duruşları, tavırları ve sözle ifade edilemeyecek olanları bedenleştiriyor; ortaya çıkan performans eğlenceli ve zekice. ÇOK’tan sonra Eric Thielemans ve Replikas grubundan Burak Tamer’in konserini seyretmek üzere Monty’nin bir başka bölümüne geçiyoruz. Perküsyon, elektro gitar gibi alıştığımız enstrümanların yanında bisiklet tekerleği gibi nesnelerin de kullanıldığı bu deneysel konser, Arslan’ın 0090’la ilgili bahsettiği “Türkiye’yle sınırlı kalmama” durumunu da örnekliyor.

11 Aralık’ta biten performans programının ardından 0090, 6 Şubat’a kadar Emre Hüner’in Extra City isimli yerleştirmesiyle devam ediyor.
Aralık başında Şahika Tekand’ın sanatsal geçmişi üzerine konuştuğu bir etkinlikle başlayan bu yılki 0090, Türkiye’de klişelere dayanmak istemeyen işlere de Avrupa’nın ilgi gösterdiğinin kanıtı olarak umut vericiydi. “Bu festivali ‘kafamıza göre takılıyoruz’ duygusuyla yapmak belki de bizim için en büyük zevk,” diyen Arslan ve ekibinin yaşadığı zevk duygusu, seyirciye de geçiyor.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.