Fatmagül, Yengesi, Caroline, Zümrüt ve Daha Niceleri

Pinterest LinkedIn Tumblr +

İrem Az

30 Kasım Salı günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası etkinliklerimiz kapsamında Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) olarak “Hukukta ve Medyada Tecavüz Temsilleri” üst başlıklı bir panel organize ettik. Fikir “Medya Analizi” diye çok genel bir başlık koyduğumuz küçük okuma-araştırma grubumuzdan çıkmıştı. Sonuçta panele üç konuşmacı davet ettik: Feminist bir oyuncu olan Deniz Türkali, avukat Eren Keskin ve Tiyatro Boğaziçi’nden yine feminist bir oyuncu, Pınar Gümüş. Bu yazıda panelin nasıl geçtiğinden, tek tek konuşmacıların vurgu noktalarından bahsederken Pınar Gümüş’ün konuşma çerçevesinin de çıktığı ve BÜKAK’tan iki kişinin de -ben dahil- katıldığı iki oturumluk “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisi dramaturji tartışmasından daha ayrıntılı söz etmek istiyorum.

Bu paneli en kısa özetiyle tecavüz olgusunun beslendiği kültürü özellikle medya ve hukuk alanlarında tartışmak üzere düzenledik. Amacımız, yasaların, yargı mekanizmalarının, Adli Tıp Kurumu’nun ve medyanın kadına yönelik cinsel şiddet suçlarında gerekli yaptırımları uygulamak şöyle dursun nasıl da şiddeti meşrulaştıran ve failleri koruyan pratikler sergilediğini bir kez daha konuşmak ve BÜ kamuoyunda konuşturmaktı. Tiyatrocu kadınların da bulunduğu medya analizi grubundan böyle bir önerinin çıkması tesadüf değildi elbette. Çoğunlukla çok da derinlikli olmayan bir kibirle “tüketime hazır popüler kültür ürünleri” deyip boş verdiğimiz ama bir yandan televizyonu açtığımız zamanlarda bazen el mahkûm ama çoğu zaman zevkle izlediğimiz dizilerle ilgili fikir sahibi olma ihtiyacı duyuyorduk.

Böylece medya analizi çalışma grubundan iki kişi Tiyatro Boğaziçi’nde feminist tiyatro ile uğraşan kadınlarla beraber “Fatmagül’ün Suçu Ne?” adlı dizinin dramaturji tartışmalarını yürüttük. Pınar Gümüş’ün konuşma çerçevesini de aşağı yukarı tartışmalarımız oluşturmuştu. İki oturumluk bu kısa çalışmada aslında gündelik hayatımızı reklamlarıyla bile ele geçirmeyi başaran diziler üzerine ciddi akıl yürütme fırsatı bulduk. Panelin soru-cevap kısmında hararetle ve ısrarla Deniz Türkali’ye sorulan sorular şu kafa karışıklıklarını gösterdi: “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisi kabaca cinsiyetçi dizilerden biri mi yoksa tecavüz olgusunu gündeme getirerek yine de iyi bir şey mi yapıyor? Tecavüz sahnesi pornografik mi -internette tahminen erkekler tarafından tıklanma rekorları kırdığına göre- yoksa duyarlılıkla, bakış açıları hesaplanarak çekilmiş bir sahne mi –kadınları bu kadar huzursuz ve rahatsız ettiğine göre?

Deniz Türkali sözüne dizinin yasaklanmasını isteyen feministlerin yasakçı zihniyetini anlayamadığını söyleyerek başladı. Aslında iki oturumluk tartışmalarımız biterken kendi adıma vardığım sonucun önemli bir parçasıydı bu. Yasaklamak değil; önemli olan eleştirmek, eleştirimizi gündemleştirmek ve özellikle sahne sanatlarına ucundan kıyısından bulaşmış feministler olarak bakış açımızı geniş tutmak. Bunu şu yüzden söylüyorum: Panelin soru-cevap kısmında diziyi tecavüz sahnesinin pornografikliği ya da değilliği üzerinden algılama meselesi sürdü. Oysa bu, Pınar Gümüş’ün de vurgulamaya çalıştığı gibi bir sahnelik bir mesele değil hatta bir dizilik mesele de değil. Bu tam da ana akım medya organlarının daha ilk bölüm yayınlanmadan tecavüz sahnesini sürekli gündeme getirerek yaptığı şey: Diziyi tecavüz sahnesine indirgemek. Oysa Pınar Gümüş, konuşma süresinin yettiği kadarıyla dizideki stereotipleri ve çıkışsız kurguyu görünür kılmaya çalıştı. Mümkün olmayacak kadar “saf, masum ve cinselliği olmayan” Fatmagül’ün karşısına neden mümkün olmayacak kadar “gerçek kötü ve her yerinden cinsellik fışkıran” yengesinin koyulduğunu düşünmemiz lazım. Dizide neden Fatmagül’e destek olma konusunda başarılı olabilen tek bir kişi yok? Neden Fatmagül’ün gece geç saatte dışarı çıkarak aslında pek de iyi bir şey yapmadığı, tecavüzcülerin hap aldıkları, zaten çok zengin ve yoz oldukları bu kadar vurgulanıyor? Neden dizinin her bölümünden sonra belki ağlamaya varan bir sağaltım yaşıyoruz da tecavüzün göbekte olduğu bu dizi, konuya şimdiye kadar hiç kafa yormamış bir seyirciyi huzursuz edemiyor? Bu soruların cevabı dizinin Aristotelyen senaryosunda ve stereotiplerde yatıyor. Aristotelyen kurgunun Hollywood filmleri sayesinde yakından tanıyoruz. Bu yöntemin, Türkiye dizilerinde nasıl uygulandığı ise farklı bir yazının konusu.

Vurgulanması gereken nokta, bu kurgunun ve stereotiplerin “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisine özgü olmadığı. Panelin soru-cevap kısmında gözden kaçan buydu. Takip edemediğim pek çok dizide de olduğuna emin olmakla beraber aklıma gelenler, “Lale Devri”nde Zümrüt adlı anne karakteri, “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” adlı dizide Caroline karakteri, “Fatmagül’ün Suçu Ne?”deki yenge karakteri. Koşullarını bir türlü öğrenemediğimiz bu kadınlar erkek egemen toplumun yarattığı bütün çıkmazları “gerçek kötü” olarak sırtlanırlar. Tarihsiz kadınlardır bunlar, neden böyle “kötü” olduklarını asla öğrenemeden seyirci olarak onlardan nefret ederiz. Fatmagül’ün başına gelenlerden kimin sorumlu olduğunu kurgusal düzenlemeler “sayesinde” unutup yengesinden nefret etmeye, “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”de kalp krizi geçiren Ali’nin yaptıklarını bir zaaf olarak görüp bütün hesabı “sarışın, gâvur, aile yıkıcı”  Caroline’e keseriz.

Panelin hukuk ayağını üstelenen Eren Keskin’in dediği gibi diziler ve futbol bugün en büyük kitlelere ulaşabilen alanlar. Feministlerin yüzyıllardır ulaştığı kitlenin belki yüz belki bin misline bu yollarla ulaşılabilir ve “Fatmagül’ün Suçu Ne?” asla ulaşamayacağımız bazı evlere tecavüz olgusunu sokmuş ki RTÜK’e gelen şikâyetler arasında ilk sırada. Hem de “Kadına yönelik şiddet içermek” gerekçesiyle. Demek ki evlilik içi tecavüzün bunca yaygın olduğu ülkemizde tecavüz olgusunu ele alan bir dizinin oturma odalarına kadar girmesi çok rahatsız edici olabiliyor. Dolayısıyla Eren Hanım’a dizinin olumlu etkileri konusunda katılmamak elde değil. Deniz Türkali gibi ben de yasakçı zihniyeti asla savunmuyorum. Yalnızca yukarıda bahsetmeye çalıştığım “ince” detayları unutmamanın, her dizi gibi büyük ticari hedeflerle piyasaya sürülen “Fatmagül’ün Suçu Ne?”de de seyirci kazanmak için aynı trüklerin kullanıldığını görmezden gelmemenin, fakat aynı zamanda bu trüklerin tüm dizilerde kullanıldığı ve tecavüz içermesinin bu diziyi eleştiri boyutunda daha sorunlu kılmadığını hatırlatmanın önemini vurgulamak istiyorum.

Toparlamak gerekirse; Eren Hanım, yine çarpıcı konuşmasıyla yasaların, Adli Tıp Kurumu’nun, yargı mekanizmalarının kadına yönelik cinsel şiddeti özellikle devlet kaynaklıysa neredeyse teşvik eden uygulamalarını bizimle paylaştı. Son dönemde sonuçlanan N.Ç.’nin -“Utanç davası” olarak da biliniyor- davasının akıl almaz sonuçlarını bir kez daha hatırlattı. Dizi konusunda ise yukarıda bahsettiğim noktalar dışında çok önemli bir şey söyledi: Artık biz de sistem karşıtı kibrimizi bir yana bırakıp popüler olan aracılığıyla derdimizi anlatmaya ya da derdimizi popüler olan haline getirmeye çabalamalıyız. Deniz Hanım, aile içi tecavüz bu kadar yaygınken bu dizinin en çok şikâyet alan dizi olmasının tesadüf olmadığının altını çizdi. Pınar Gümüş ise cinsiyete dayalı iktidar ilişkilerini yeniden üreten stereotiplerin her dizide olduğu gibi bu dizide de üretildiğini; fakat bunun diziyi yasaklamayı değil, böyle önemli bir konuyu bu kadar popüler bir alanda gündeme getirmesi bakımından çok önemli olduğunu ve üzerine konuşmayı, eleştirmeyi, yazıp çizmeyi gerektirdiğinin önemini vurguladı.

Kanımca bu panel her açıdan BÜKAK’lı kadınların konuyu gündeme getirmeye çalışırken sürekli yeni şeyler öğrendiği ve panele gösterilen ilgiden anladığım kadarıyla Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde de konuyu gündeme getiren bir panel oldu. Elbette başlık çok genişti: “Hukukta ve Medyada Tecavüz Temsilleri” Dolayısıyla farklı tartışmalara, okumalara da çıkış noktası oluşturabilir. Özellikle sahne sanatlarıyla/sinemayla uğraşan feministler olarak; görme biçimlerimizi, çekim tekniklerini, çoğunlukla ticari kaygılarla piyasaya sürülen dizilerde, filmlerde, oyunlarda iktidara dayalı cinsiyet ilişkilerini yeniden üretmeye büyük katkı sunan Aristotelyen öykü anlayışını ve klişe stereotipleri feminist bir bakış açısıyla nasıl dönüştürülebileceğimizi daha uzun süre tartışacağız gibi duruyor.

Konu ile ilgili haberler için bakınız:

Kadın Oyuncular “Fatmagül’ün Suçu Ne?”yi ve Tecavüzü Tartıştı

Boğaziçi’nde, Medyada Tecavüz Temsilleri Paneli Yapıldı

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: İrem Az

Yanıtla