Perde Hiç Kapanmamalı mı?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nedim Saban’ın yönettiği “Leyla’nın Evi” adlı oyunda rol alan Onur Bayraktar’ın 25 Kasım’da vefat etmesi ve cenazesinin ertesi günü, rolünü yönetmen yardımcısı Bülent Seyran’ın elinde tekstle canlandırması tiyatroda süregelen “Show must go on” geleneğini yeniden tartışmaya açtı. Konuyu Milliyet Cadde ekindeki köşesine taşıyan Asu Maro “Bu perde hiç mi kapanmaz?” başlıklı yazısında Saban’ın kararını eleştirerek “Tiyatro bu kadar trajik bir şey olmamalı” dedi. Aynı akşam NTV’de Mirgün Cabas’ın programında görüşlerini savunan Maro’ya Levent Kırca karşı çıktı ve “Perde kapanmaz!” dedi.

Twitter üzerinden de süren tartışma, tiyatro dünyasını ikiye böldü. “Her koşulda sahneye çıkılır” geleneğinden yana olanlar  ve ‘oyuncunun ölümü’ sözkonusuysa perde elbette kapanmalı diyenlerÖ Bu bölünmenin en can alıcı sorusu ise “Acaba bir gelenek mi kutsanıyor yoksa ticaret mi?” oldu. Tiyatrocularuların görüşleri şöyle:

Gülriz Sururi: Öldüğü gün oynamazsın ama ertesi gün perde açılır. Beş gün sonra oynamakla ertesi gün oynamak arasında ne fark var?

Ayça Varlıer (‘Leyla’nın Evi’nin oyuncularından): Çok acı çekiyoruz. Tabii ki keşke o şekilde olmasaydı ama oldu, acı çekerek çıktık sahneye. Böyle olmak zorundaydı.

Ayten Gökçer: Bizim için önemli olan seyirciyi kapıdan döndürmemektir. Coşkun Kara ölünce, projektör ışık olarak takip etti ve sahnede onun teksti okundu.  Bunun ticaretle ne ilgisi var? Gelen seyirciye duyulan saygıdır. Ne olursa olsun şov devam eder ve perde kapatılmaz. 

Ece Uslu: Elbette oyun devam edecek ama burada özel bir durum söz konusu.  Onur Bayraktar’ın rol arkadaşları sadece iki gün istediler. Tekstle sahneye çıkılmaz diye düşünüyorum. Bu seyirciye, tiyatroya saygısızlıktır. Orada kimse oyun izlemedi, bir acıyı izlediler.

Hümeyra: 19. asırda sirk kültüründen gelmeymiş “The Show must go on” cümlesi. Hayvanlardan veya oyunculardan biri sakatlanınca, seyirci panik olmasın diye, müziği yükseltir, hemen yerine başka birini koyup sanki o olan da şovun bir parçasıymış gibi yaparlarmış. Oradan bizim mesleğe geçiyor ve biz de alıp her şey gibi fanatizm haline getiriyoruz. Artık kafan da kopsa oynayacaksın, kolun da çıksa… Ayrıca madem bir gecede elinde tekstle çıkıp seyirciye oynanabiliyor bir oyun, biz tiyatrocular niye bir buçuk ay hazırlanıyoruz ki? Bu saygısızlık değil mi seyirciye?

Ferhan Şensoy: Önemli bir kuraldır tiyatroda perde kapanmaz. Ama oyunculardan biri vefat ettiğinde kapanır. Birkaç gün sonra bir başka oyuncu yetiştirilir, doğrusu odur. Burada biraz paldır kültür bir şey yapılmış.

Selçuk Yöntem: Bu yıllardan beri süre gelen bir gelenektir, mesleğe saygıdır.  Bence ertesi gün oyunun oynanması çok anlamlı. Orada seyirciye saygı gösterildi. Biletlerini almışlar ve onun yerine bir başkası oynuyor, bundan güzel bir özveri olabilir mi hiç?

Genco Erkal: Biz perde kapanmaz diye yetiştik. Benim böyle bir duygum var. Ama bu bir kural değil. Bu oyun çok şanssız oldu başından beri. Sahne bulma sorunları yaşadılar. Bir sürü zorlukla karşılaştılar. Belki onların da etkisi vardır bu kararı almalarında.

Derya Alabora: Sahnede birlikte oynadığım biri öldüğü zaman ben zaten oynayamam. Çok sevdiğiniz bir insan yok oluyor hayattan ve hiçbir şey olmamış gibi o oyuna devam etmek mümkün değil. Birkaç gün oyuna ara vermek lazım. Öbürü bana çok duygusuz ve tamamen ticari geliyor.

‘MECBURDUK’
Nedim Saban: Tiyatronun 500, 600 yıllık geleneğine dayanarak oyunu sahneleme kararı aldım.  Mecburduk, yapmak zorundaydık. Çünkü dünyadaki bütün tiyatro geleneğinde perde kapatmak yok.  Onur’un rolünü de bilen bir arkadaş oynadı. Oyunu ezberden de oynayabilirdi ama Onur’u anmak için tekstle çıktı sahneye. Dünyada da ödenekli tiyatrolarımızda da bu gibi durumlarda rol okunur. Bu şu demektir; aslında ben bu rolü oynamıyorum, saygıdan sahnedeyim. Diyarbakır’da çatışma olduğu gün devlet ve şehir tiyatrosu perde açıyor; tiyatro sadece mutlu günde yapılan bir şey mi?

Milliyet

Paylaş.

Yanıtla