Otoritenin Varlığına Dair

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Hakan Urcu

Bu günlerde iktidar tarafından psikolojik, siyasal, ekonomik olarak kuşatılmış Anadolu şehirlerinde ve asıl değinmemiz gereken genel durumda ise Türkiye’de özelde, otoriteden beslenen kişilerin kendi psikolojik iç yıkımlarının gün geçtikçe derinleştiğini görüyoruz. Nema sahibi kişiler ne kadar merhametsiz ve acımasızsa, normalde fazla merhametli olanların da o denli incinen, korumasız bulunduklarında etrafta gittikçe itibar kaybettiklerine şahit oluyoruz. İyi diyerek bir bakıma yücelttiğimiz kişiler, acı çekmeyi, ihanet edilmeyi hak eder bir görünümün içerisindeler ve bu yüzden onlara asla acımaz günümüz kapitalist toplumu. Ve kent kültürü edinme sürecini halen eline alamayan “takım elbiseli” geniş mezhepli asalakların sık sık kalabalıklarda boy gösterdiği şehirde, kendilerini kararsız, fikriyatsız, yeteneksiz ve çirkin buldukları için her gün, her saniye kendilerine, dış dünyaya belli etmeden acıyan on binlerce insanın gerçekliğini görmek zorundayız. Fakat egemen sistem bugüne değin, hangi görüşten olursa olsun bu insanlara, noksan oldukları konularda çözüm üretmeyi, bunun alt yapısını sağlamadığı için, tek tedavi yolunu, kendi bireysel tepki muhalefetini ve dolayısıyla kendisiyle barışık olma halini, yine kendi ideolojik ve iktisadi aygıtlarıyla kapamıştır. Neredeyse kör olma noktasına gelmiş insanların bile, hissedebileceği bir giz bu. Cemil Meriç usta dile gelse de konuşsa neler derdi kim bilir…

Hayatta belki ilk kez çıktığı sahnede, “tüm halkı olarak sanatçıyızdır doğuştan.” Öyle diyor bir ödül töreninde kravatlı, konuşma acizliği içindeki bürokrat. Körler orkestrası olmuş koca memleket ve koltuklarda tek bir izleyici yok. On binlerce kör; koca statları, meydanları amaçsız ruhlarıyla doldurarak devam ediyorlar yaşamaya. Bizler yaşamın dışına sürüldüğümüzü başka şehirlere, başka ülkelere ve başka hayatlara bakarak kavradık. Yaşamımızı çepeçevre saranın koca bir dekor olduğunu fark etmek için yıllarca bekledik. Tıpkı  “Sürgünün sürgün olduğunu” fark etmesi gibi.  Dante’nin İlahi Komedya adlı eserinde, Cehenneme girişteki  üç dizesini yaşıyoruz. “Hayat yolumuz ortasında/Kendimi karanlık bir ormanda buldum/Çünkü doğru yolu kaybetmiştim.”

Bir zamanlar Trabzon limanlarına gelen Marsilya gemilerinden şehir limanına dağılan İtalyalı farelerin yolumuzu şaşırttığı, etrafımızda görünmez koşular yaptığı bir labirent şehri burası. Ve yolumuzu ancak o kemirgenler çizebiliyor. Değerlerin insafsızca sarsıldığı, otorite deklarasyonunun, baskıcı olmaktan daha ötesine, alaycı olmayı vurguladığı zor bir zaman dilimindeyiz. İyi ve kötü kahramanlarımız çoktan arkalarına bakmadan çekip gittiler. Ama gerçek hayatta, öyle bir şey, hiçbir zaman yoktu. Her insan mutlaka kendi iç dünyasında, belli bir miktar “iyi”lik ve “kötülük” taşır. Buna göre olayları algılayışı değişkenlik gösterir. Yeni insanın özündeki hümanizm ve muhalefet, ıslah edilinceye kadar kapalı tutmaktan oluşan sisteme boyun eğmeyecektir. Tersi durum, evrimsel süreç dâhilinde bilimin ve tarihsel diyalektiğin gösterdiği yapıya aykırılık gerçekliğine sahiptir. Acılar, işkenceler, beynimizi kemiren sanata tecavüz sanıkları, arkaik çağın bitişiyle birlikte süre gelen ve hiç durmadan ilerici bir devinimle bu günlere getirmiştir insan denilen İsmet Özel’in değişiyle “Eşrefi Mahlukatı”…

Açıkça görülmeyen bir gerçeklik var. Bugünün işleyişi, mevcut sistem, toplumu etkisiz hale getirip kapatma, izolasyon yerine, toplumu kuşatan ağsal yapı içerisine dahil ederek gerçekleştiriyor istediği kontrolü. Türkiye’deki otorite, az gelişmiş, inceliği olmayan, sefil bir otoritedir. Varlığının, görevli kurşun askerlerinden bağımsız olarak açık mekanlarda, legal kulüp, dernek, sanat evleri ve atölyeleriyle hissedilmesini ister. Şunun çok iyi farkındalar. Kapatılan ne varsa, her şey bir gün tüm özgürlüğüyle salınacaktır. Bu mekanların sahipleri “kültürel” çayevlerinde, başlarındaki idari mülki amirleriyle kol kola heykellerinin dikileceği günleri özlerler. Bir sanat eserine dönüşme sapkınlığındadırlar. Bu fikir içten içe onları kemirir. Acıları yüzeysel ve anlık, sevinçleri ise devasadır. Bağırırlar ya da öyle sanırlar ama bizim duyduğumuz cılız kalan iniltileridir.

Ancak sen bu hayal olmayan dünyada, neyin gerçek olduğunun farkına varabilirsen, hayatta kalabilirsin. Hele hürriyetinden zerre kadar ödün vermediğini iddia ediyorsan, ey memleketimin güzel insanı.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Hakan Urcu

Yanıtla