Kadim Bir Hikaye: Asiye Nasıl Kurtulur?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bünyamin Aydemir

Oyuna gitmeye saatler kala, “Asiye modası geçmiş, tedavülden kalkan bir hikaye değil mi?” diye düşünürken, gazetede bir haber gözüme ilişti. Eşi tarafından terk edilen bir anne, büyük bir marketten çocuk maması çalarken yakalanmış ve 11 aylık bebeğiyle birlikte hapse mahkum edilmiş. Bu bir tevafuktu ve bana söylediği şey, halen daha egemen kapitalist düzenin çarkları arasında nefes almaya çabalayan nice Asiyelerin olduğuydu. Öyle ya, 2007 Mart’ında Nevval El Saadavi’nin Radikal Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısında da şöyle deniyordu: “19 Şubat’ta Daily Mail’da, Britanya ve Avrupa’daki fakir kadınlara yumurtalarını satmaları karşılığı 250 sterlin kazanacaklarını müjdeleyen bir haber gördüm. Bu tutar fakir bir anneye çocuklarının okul masraflarını karşılaması ve onlara yeni kışlık kıyafetler alması için destek çıkabilir. Yoksul kadın kendi yumurtalarına ihtiyaç duymuyor. Zira işinin ağırlığı altında çocuklarını doyurmaya çalışırken, hayatın tamamlayıcı etkenleri olan cinsellik ve sevgi gibi konuları düşünmeye ne takati var ne de vakti”.

Yaşamda ayakta kalabilmek için toplumun ona biçtiği role soyunarak, “fahişelik” yapan Asiye ile kocası tarafından terk edilen ve çalışamadığı için bebeğine mama çalıp hapsi boylayan anne arasında ne fark var? Ya yaşamak ve ailesini de yaşatabilmek için yumurtalıklarını para karşılığında satan fakir Avrupa kadınının?

Asiye kadim bir hikaye. Zira tarih onun iniltisiyle başlar neredeyse ve o inilti eşliğinde akıp gider.

Sahi, “Asiye nasıl kurtulur?”

Bedenini satarak yaşayabilmek ile aç kalıp ölmek arasında bir açmaza sahip olan Asiye, yaşamları sadece bu iki tercih alanı ile sınırlandırılmış nice kadınların prototipi gibidir. Özellikle kapitalist toplum düzeneğinde kadına biçilen rolün bu iki seçenekle sınırlı olduğunu vurgulayan söz konusu hikayede, kadının üzerinde tepinen kapitalizmin anarşik yapısı toplumsal-eleştirel gerçekçi bir bakış açısıyla gözler önüne serilir.

Yazar Vasıf Öngören’in Türk Tiyatrosu’na kazandırdığı bir hikayedir bu. “Kaza sonucu ölen bir inşaat işçisinin karısı olan Zehra kocasının ölümünden sonra kızı Asiye ile yalnız kalmış ve hayata tutunmaya çalışmış, ancak çalışmaya başladığı hiç bir iş yerinde istediğini bulamamış ve neticede hayat kadını olmuştur. Asiye ise annesinin yaşadığı hayatın aksine bir hayat sürdürmekte, eğitimine devam etmektedir. Asiye nişanlanacağı bir günde annesinin dostu tarafından tanınınca hayatı yön değiştirir ve annesinin sürdürdüğü hayata doğru yol alır… Çabalar, çabalar ama kurtaramaz ve kendisini bu düzenin kucağında bulur Asiye de”.

Bir genç kızın yolunun nasıl ve neden değiştiğini anlatan bu oyun çağdaş tiyatromuzun başyapıtlarından biri olmasının yanı sıra, içerik ve biçim olarak da tiyatromuza yeni dramatik sunum biçimleri kazandıran özelliğiyle dikkat çekmektedir. Açık biçim tekniği ve epik bir tat barındıran oyunda, iki farklı metin düzlemi bulunmaktadır. Bunlardan biri dramatik eylemin aktığı hikaye kısmı, diğeri ise dramatik akış üzerine değerlendirme ve tartışmalarda bulunulan anlatı kısmı. Bir yönüyle mimesis (dramatik/seyirlik) ile diegesisi (anlatı) bir arada buluşturabilen tiyatral bir tasarım…

Oyun alt metin olarak insanı “toplumsal hayvan” olarak tanımlıyor aslında. Özellikle kapitalist düzenin hüküm sürdüğü toplumlarda, insan yaşama olanağını sisteme ayak uydurmakla sağlayan, toplumsal koşullara uyduğu sürece yaşamını idame ettirebilen bir varlıktır. Sistem ona başka bir tercih hakkı sunmamaktadır. Ya bu düzenin işleyen çarklarına hizmet edeceksin –ki “toplumsal hayvan” olmanın gereğidir bu- ya da yaşama olanağın kalmayacaktır. Oyunda fabrika sahibi olan Amca, fabrika Müdürü olan yeğenine işleyen düzene ilişkin şu aktarımda bulunur: “Duyguları ile hareket eden birisi, bir fabrikayı yönetemez… Unutma yeğen, senin için bir tek hedef vardır. Sadece bir tek, KAR”.

Sistemin dayattığı kar–çıkar düzeneği, herkesin bu mental üzerine biçimlendirilmesini koşullar. Toplumsal ahlak da insani sorumluluklar değil, çıkar ilişkileri üzerine inşa edilir. Bu düzen, özellikle ataerkil toplumlarda kadının bir değer olarak metaya dönüşmesini sağlar ki, oyun dramatik öz olarak böyle bir savunuyu dillendirir.

Yeni Oyuncularla Yeni Bir Soluk

Herkese tanıdık gelen, canlı ve sıcak bir yaşamı yansılar Asiye Nasıl Kurtulur adlı oyun. Türkiye’nin bir çok yerinde defalarca sahnelenen bu oyun, geçen hafta da Erzurum Devlet Tiyatrosu sahnelerinde canlandırılmaya başlandı. Genç oyuncu kadrosunun sahneye taşıdığı oyuna ilgi yoğundu. Yönetmenliğini daha önce Erzurum Devlet Tiyatrosu müdürlüğü görevinde bulunan Doğan Yağcı’nın yaptığı oyunda, Asiye rolünü canlandıran Işın Yıldız başarılı bir oyunculuk örneği sergilerken, anne Zehra rolündeki Burcu Aksakal da, özellikle toplumsal tavır ve eğilimleri (gestus) yansıtma noktasında alkışa değer bir performans ortaya koydu. Yine Nazlı Polattaş’ında da, Seniye rolünü kuru bir aktarıcı olmaktan çıkarıp, oyunun önemli renklerinden biri olarak yansıtmayı başardığını söyleyebiliriz. Onun canlı, esnek ve kıpır kıpır bir renk taşıyan oyunculuğu, oyunun ağır havasını yer yer yumuşatıp, seyirciye nefes alma olanağı sundu. Anlatıcı rolündeki Cengiz Toraman ise gerek Seniye, gerekse seyirci ile kurduğu ilişkide keyifli bir seyir tadı bırakırken, zaman zaman dramatik akış içinde almış olduğu küçük rollerde de dikkat çeken bir başarı yakaladı.

Genel reji mantığı ile sahne estetiğinde bazı küçük çapakların bulunmasına rağmen oyundaki haz ve yarar ilkesinin doyurucu olarak seyirciye ulaştırıldığının da altını çizmekte yarar var. Öyle ki, iletinin doğrudan aktarımını esas alan bir reji mantığı güdülmesine karşın, sanatlı anlatımın gerektirdiği bedensel dil kodlamaları ile plastik anlatım araç ve olanakları estetize edilerek iletişim kanallarına dönüştürülebilmiş ve haz-yarar ilkesinin gereği böylelikle yerine getirilebilmiş. Bu noktada başarıdan mutlak anlamda bahsedemesek de, bunlar oyuna horgörü ile yaklaşmamızı gerektirecek çapta fazla değildir.

Dramaturg Ne İş Yapar?

Kuşkusuz tiyatro, sözlü dil, beden/hareket dili, dekor, kostüm, aksesuar, ses, müzik ve ışık gibi her uzamın kendine özgü dilini, canlandıracağı iletinin yaratısında buluşturan, onları sentezleyebilen bir sanat dalıdır. Bu yönüyle melez bir sanat dalı olarak da nitelendirebileceğimiz tiyatro, kullandığı her aracı ve aktarımında bulunduğu her anlam birimini estetize edilmiş bir yöntemle seyirciye ulaştırmak zorundadır. Bu noktada oyunun dramaturjisi ile ilgili herhangi bir çalışmanın yapılmadığı, bazı küçük değişikliklerin de reji tarafından gerçekleştirildiği göze batan önemli bir nokta. Dramaturji ve dramaturg Türk Tiyatrosu’nun kanayan yarası olmaya devam ededursun, oyunda dramaturg olarak adı geçen Pınar Merterkek’in ne gibi bir çalışma yaptığı merak konusu. Kestirmeden söylemek gerekirse, DT şayet dramaturglarını kendi görev alanları içinde çalıştırtmıyorsa onlara neden “koskoca” dramaturg etiketi yapıştırılıyor? Onlar gerçekten görevlerini yapıyorlar mı?

Sahne Tasarımı ve Müzik

Oyundaki sahne tasarımı ile müzik ve dans düzenine ilişkin de bir şeyler söylemek gerek. Dekor metalik renkli, birbirine perspektif açılı dört kapı ile arka fona yansıtılan çeşitli gazete küpürlerinden oluşmaktadır. Stilize edilen bu dekor düzeneği işlevsel olarak sahne trafiği ile uyum içinde olsa da, sahne derinliğinin yeterince fazla olmaması oyunun dar bir alanda canlandırılmasına neden olmuş. Hikayedeki mekan değişimleri sözü edilen kapıların kullanımıyla gerçekleşirken, sahne terazisindeki denge, sağ girintide bulunan Anlatıcı ile Seniye’nin platformu ve sol girintideki müzisyen grubu ile oluşturulmuş. Arka fondaki gazete küpürleri ise genellikle gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden meydana getirilmiş. Gazete küpürleri dramatik akışla ilintilendirilmeye çalışılsa da, bu noktada ciddi sorunlar olduğunu söyleyebiliriz. Bölüm içinde anlatılan olaya denk düşen bir gazete küpürüne odaklanan ışık ile seyircinin, oyun ve yaşam gerçeği arasında bir bağ kurması amaçlanmış, ama bazı gazete küpürlerinin olayla örtüşmesi sağlanamamıştır. Örneğin oyunun finalinde Asiye’nin eski dostu sahneye girip onu arkadan vururken, fonda “namus cinayeti” başlıklı bir haberin küpürü aydınlatılmaktadır. Oysa orada cereyan eden olay, bir namus olayı değildir. Buna benzer birkaç uyumsuz ilişkilendirmeden de söz etmek mümkündür.

Kostümlerde oyunun dokusuna genel bir uyumdan söz edebilir. Sadece Anlatıcı’nın siyah takım elbise ve kırmızı kravatlı kostümü irite eden nokta olarak dikkat çekerken, bu oyun kişisinin daha rahat bir kostümle sahnede yer almasının daha uygun olacağını söyleyebiliriz.

Oyunun en başarılı parçalarından biri müziktir. Canlı olarak kullanılan müzik, yer yer otantik nağmelerle bürülü olup, gerek solo, gerekse koro olarak dillendirilen şarkıları ile oyunun dinamizmini artıran önemli bir güç olarak kullanılmıştır. Bestelerin oyunun genel dokusuna oldukça uyumlu, dans düzeninin de kıvamında kullanılan unsurlardan biri olduğunu da ifade etmek mümkündür.

Asiye Nasıl Kurtulur adlı oyun, biçim ve içerik olarak Erzurum seyircisinin ilk kez tanık olduğu bir yapı barındırıyor. Buna karşın sıcak ve canlı bir buluşma gerçekleşmiş, Erzurumlu artık yeni tiyatral sunumların kapısını ardına kadar açmıştır.

Emeği geçen herkese Erzurum dolusu şükran…

Ezcümle: Asiye nasıl kurtulur? Francis Bacon diyor ya, “kişi doğaya hakim olmak için ona itaat etmelidir” diye. Kadınların günümüzdeki stratejisi de bu mu acaba? Erkeğe hakim olmak, ona itaatten geçer.

İyice bir düşünün bakalım.

Not: Bu yazı Yeni Tiyatro dergisinin Şubat 2011, 26. Sayısında yayınlanmıştır.

ASİYE NASIL KURTULUR?

OYUN KÜNYESİ

Yazan: Vasıf Öngören

Yöneten: M. Doğan Yağcı

Dramaturg: Pınar Merterkek

Dekor Tasarım: Süreyya Temel

Giysi Tasarım: Fatma Görgü

Işık Tasarım: Duran Güngör

Müzik ve Dans Düzeni: Tarkan Erkan

Rol Dağılımı: Cengiz Toraman, Işın Yıldız, Emrah Keskin, Burcu Aksakal, F.Nazlı Polattaş, Levent Aras, Salih Bayraktar, A.Arif Atalay, Taner Köse, Emre Yılmaz, Kübra Tığtepe, Selin Usta, Gamze Arslan, Sinan Kaya

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bünyamin Aydemir

1 Yorum

  1. tülay Tarih:

    yazını okudum, eline sağlık diyorum ve sadece dramaturg olarak söylediklerin az bile demek istiyorum, özellikle söz konusu izmir de yaşayan ve sadece oturan ve kendilerini tiyatro duayeni sananlaradır sözüm.

Yanıtla