Haldun Taner Tiyatro Araştırma Merkezi Açıldı!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber – “İstanbul Üniversitesi Haldun Taner Tiyatro Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kuruluşu “Geleceğe Perde Açan Gelenek: Geçmişten Günümüze İstanbul Tiyatroları” başlıklı etkinlikle gerçekleştirildi.

Önemli Bir Merkez Olacaktır; Bu İnançtayım.

Etkinlik, Dikmen Gürün’ün açılış konuşması ile başladı:

“Haldun Taner Tiyatro Uygulama ve Araştırma Merkezi hep hayal ettiğimiz bir şeydi. Bürokrasi ile çok uğraştık bu süreçte. Ancak maalesef bu bir Türkiye gerçeği…

Haldun Taner’in İstanbul Üniversitesi’nde bir tiyatro bölümü açılması için uğraş verdiğini biliyoruz… Her fırsatta “yarının tiyatro eğitimi büsbütün başka türlü olacak” diyen; tiyatroyu bir bilim dalı olarak gören; tiyatroda kuram ve sahne arasında kurulacak kavram zenginliğinin altını çizen çalışmalarının Haldun Taner Tiyatro Uygulama ve Araştırma Merkezi kapsamında bölümümüz tarafından değerlendirilmesi kaçınılmazdır.

“Haldun Taner Tiyatro Uygulama ve Araştırma Merkezi” sadece Haldun Taner tiyatrosuna dair değil, Türk Tiyatrosuna yönelik çalışmaları ve araştırmalarıyla da önemli bir merkez olacaktır; bu inançtayım. Bu bağlamda bir ilk olarak İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında hayata geçirilen ve bölümümüz tarafından hazırlanan “Geleceğe Perde Açan Gelenek” kitabından söz etmek de mümkündür.”

D. Gürün, kitabın İstanbul’un her yerini içine alan zengin bir kaynak oluşturmayı; bugüne kadar yapılan çalışmalara farklı bir bakış sunarak katkıda bulunmayı hedeflediğinden bahsederek sözlerine devam etti. Kitabın, 19. yüzyılın başlarından itibaren batılı anlamda tiyatroyla buluşan İstanbul’da, Avrupa yakasından Asya yakasına uzanan geniş bir haritayı kapsayan bir çalışmayı içerdiğini sözlerine ekledi. Çalışmanın tiyatro mekanlarından bahsetmesinin yanı sıra, bahsedilen mekanlarda somutlanan tiyatro yaşamlarına da değindiğinin altını çizdi. Söz alan konuşmacılar (Yavuz Pekman, Metin Balay, Kerem Karaboğa, Fakiye Özsoysal) üç ciltlik kitabın sunumlarını detaylı bir şekilde katılımcılarla paylaştılar. Sunumlar, dönemin tiyatro mekânlarının ve önemli tiyatro insanlarının fotoğrafları ile birlikte tanıtılmasıyla oldukça zevkli bir şekilde gerçekleşti.

Direklerarası’ndan Bugüne Kalan Bu ismi Taşıyan Bir Kebapçı!

Sözü ilk alan K. Karaboğa, Suriçi İstanbul’u Bakırköy ve Çevresi hakkındaki çalışmasını anlattı. Direklerarası muhitinde yer alan tiyatro yaşamından bahsetti. Kökü Yeniçeri zamanlarına kadar götürülen bu yerin, 1880’lerden sonra Unkapanı ve Galata Köprüsü’nün inşa edilmesiyle önemli bir ticaret ve eğlence merkezi haline geldiğini belirtti. Bu muhitte, teravih sonraları, zaman zaman kadınların da seyirci olarak katıldığı  tulûat gösterilerinin olduğu mekânların yer aldığını anlattı. Tuluat tiyatrosunun Gedikpaşa Tiyatrosu’ndan doğduğundan; bu dönemin tuluat tiyatrosunun zaman zaman birlikte de çalışan üç rakibin (İbiş, Kel Hasan ve Küçük İsmail)  götürücülüğünde ilerlediğinden; bunlardan İbiş rolünde ustalaşan Abdürrezak Abdi Efendi’nin kavuğunu törenle Naşit Özcan’a, Kel Hasan’ın İsmail Dümbüllü’ye devrederek tulûat tiyatrosunun 1950’lere dek uzanmasını sağladığından bahsetti.

K. Karaboğa, batılı anlamda tiyatronun Ermeni sanatçılar sayesinde başlatıldığını söyleyerek Agop Vartovyan, Tomas Fasulyacıyan, Mardiros Mınakyan gibi tiyatro sanatçıları hakkında da bilgiler sundu.

İstanbul’a elektriğin gelmesiyle elektrikli tramvay için Direklerarası’ndaki direklerin yıkıldığını ancak elektrik sayesinde tiyatro girişimcilerinin sabit tiyatro mekânı arayışına girdiklerinden bahsetti. Çok canlı bir tiyatro yaşamına sahip olan Direklerarası’ndan bugüne kalanınsa sadece bu ismi taşıyan bir kebapçı olduğunu söyleyerek sözü Y. Pekman’a bıraktı.

Cumhuriyetten Sonra Devletin Yaptırdığı Tiyatro Binası Sayısı Üç!

Y. Pekman, 19. Yüzyılda Osmanlı’da Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş ve Çevresi’nde tiyatronun çok canlı olmasının sebeplerini genel hatlarıyla şu sözlerle açıkladı:

Yaygın, şatafatlı ve talepkâr bir kültür-sanat ve eğlence ortamı vardı. Beyoğlu’nda gayrimüslimler, dışarıdan gelen yabancılar, elçilikler, iş için gelen bir sürü insan vardı. Diğer yandan Sarayın Topkapı’dan Dolmabahçe’ye taşınması ile birlikte Osmanlı aristokrasisi de bu bölgeye yaklaşıyor ve bu bölgede seçkin bir yaşam kültürü oluşuyordu. Ayrıca batılılaşmanın resmi politika olduğu bu dönemde batılı sanata bir hayranlık duyuluyordu. Dolayısıyla tiyatro için büyük talep sağlayacak bir ortam vardı; ancak tiyatro yapan yoktu. Diğer yandan şöyle sorunlar da yer alıyordu: Yurt dışından turne için gelen yabancı kumpanyalar nerede gösterim yapacaktı? Mekansızlık yabancılar karşısında bir mahcubiyet yaratıyordu. Ve de en önemlisi gelişkin bir eğlence sektörü yoktu… Sonuç olarak bu dönemde gayrimüslim tiyatro girişimcilerinin emeklerinin yanında özel sermayenin, ciddi miktarda elçilik ve devlet desteğinin de sayesinde tiyatro binaları yaptırılmaya başlandı.

Y. Pekman, Naum Tiyatrosu, Eski Fransız Tiyatrosu gibi bu dönem yapılan binalardan bahsederek sözlerine şöyle devam etti. Osmanlı Sarayının tiyatroya o dönem çok ciddi desteği vardı. Örneğin Osmanlı Sarayı iki tane tiyatro binası inşa ettirmişti: Yıldız Saray Tiyatrosu ve Dolmabahçe Saray Tiyatrosu. Bunlardan Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nun olduğu yerden bugün yol geçtiğini ancak Yıldız’dakinin bugün de gezilip görülebileceğini belirtti.

Dönemin önemli ve enteresan tiyatro olaylarından da bahseden Y. Pekman, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren sektör olarak tiyatronun bitişini ise şöyle açıkladı: Özel sektörün geri çekilmesi, iki büyük savaşın yaşanması ana etkenlerdi. Cumhuriyet yönetiminin para politikalarından tiyatro yeteri kadar nasibini alamadı. Bu sebeplerin yanında batılı anlamda tiyatronun doğumunu ve gelişmesini sağlayan gayrimüslimlerin, tehcir, mübadele, varlık vergisi gibi birçok baskıya maruz kalması da tiyatronun sektör olarak zayıflamasının diğer önemli sebebiydi.

Y. Pekman, sözlerinin başında o dönem 400’e yakın tiyatro mekânının oluşturulduğunu söylemişti.  Konuşmasının sonlarında ise tiyatro sektöründeki gelişmeyi şu karşılaştırma ile özetledi: İstanbul’da 1923’ten sonra devlet ve yerel yönetimler tarafından yapılan tiyatro sayısı sadece üç: AKM, Açıkhava Tiyatrosu, Muhsin Ertuğrul… Bunlardan AKM’nin tasarımına 1909’da başlanıyor; 1946’da temel atılıyor; yapım sürecinde ise 8 hükümet 14 bakanlık değişiyor ve bina ancak 1969’da bitirilebiliyor. Y. Pekman, tiyatro sektörünün eski canlılığını yitirmesinde maddi olanaksızlıkların yanı sıra politik ve ideolojik unsurların da belirleyici olduğunu söyleyerek konuşmasına son verdi.

Sigortacılar Olmasaydı Tiyatro Binaları Hakkında Bilgiye Ulaşamayacaktık

F. Özsoysal ve Metin Balay ise Anadolu Yakasındaki tiyatro mekânlarından bahsederek sunumu noktaladılar. F. Özsoysal, Kadıköy’deki geniş çayır mekânlarında (Haydarpaşa, Kuşdili, Moda çayırları) salaş ve salaş olmayan birçok mekânın olduğundan bahsetti. 1856’da Ermeni asıllı ilk kadın oyuncunun Mühürdar’da bulunan bir tiyatro binasında sahneye çıktığına dair bilginin Metin And’ın eserlerinde yer aldığını belirtti. 1920 yılında ilk Müslüman kadın oyuncu olan Afife Jale’nin de yine bu bölgede yer alan şimdi Rex sineması olarak bilinen Apollon Tiyatrosunda sahneye çıktığını da sözlerine ekledi.

Son olarak sözü olan M. Balay ise Üsküdar bölgesindeki diğer tiyatro binalarını anlattı. Metin Balay sigortacılar olmasaydı bu dönemin tiyatro binalarına dair çok sayıda bilgiye ulaşamayacaklarını; sigortacıların sigorta bedelini belirlemek için binaların muhitine ve özelliklerine dair (çatısının teneke olup olmadığından, pencere ve merdiven sayısına kadar) birçok ayrıntıyı haritalarına nakşettiklerini belirtti. Tiyatro binalarına dair çok sayıda bilginin bu haritalardan elde edildiğini söyledi.

Dönemin tiyatro mekânlarının, tiyatro yaşamı ve sosyokültürel ortam bağlamında ele alınması, sunumda o dönem yaşanan önemli olaylardan da bahsedilmesi katılımcılar açısından takibi kolaylaştırdı. Renkli bir tiyatro tarihi dersi olarak da görülebilecek etkinlik sayesinde “Haldun Taner Tiyatro Uygulama ve Araştırma Merkezi”, tiyatro yaşamına başarılı bir şekilde adımını atmış oldu.

İlker Yasin Keskin / Mimesis

Paylaş.

1 Yorum

Yanıtla