Kalabalık Bir Boşluğun Ortası

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Seyyar Sahne – Tehlikeli Oyunlar

Seda Güney

21. yüzyılı yaşadığımız bu dönemde tiyatroda çeşitli denemelerin yapıldığını görüyoruz. İTÜ Maçka Kampusu İşletme Fakültesi Tiyatro Salonu’nda seyretmeye gittiğimiz Seyyar Sahne’nin oyunu “Tehlikeli Oyunlar”, bu denemelerin yanında, bize Geleneksel Türk seyirlik oyunlarını çağrıştırıyor. Seyyar Sahne, Erdem Şenocak’ın oynadığı ve aynı zamanda Oğuz Arıcı ile birlikte uyarladığı Oğuz Atay’ın romanı “Tehlikeli Oyunlar”ı seyirciye sunuyor. Kendi deyimleriyle, “sahneleme, oyunculuk üslubu, metin düzenlemesi üstüne öneriler” Oğuz Arıcı ve Celal Mordeniz tarafından yapılmış. Son derece uyumlu bir ekip çalışmasıyla metnin oluşumu da, oyunculuk biçimi de, sahne kullanımı da bir bütün haline gelmiş. Seyyar Sahne’nin sahnesinde Hikmet’in hikâyesini anlatan, yaşayan, yaşatmayı hedefleyen Şenocak her türlü yetisini kullanarak seyirci karşısında geçirdiği 130 dakikalık zaman diliminde tek kişilik bir oyundan öte, Meddah gösterisini çağrıştıran bir yöntem sunuyor. Geleneksel Türk seyirlik oyunlarından Meddah’ı görmemiş nesiller olarak, Meddah tek başına hikaye anlatır, ihtiyaç duyduğu her türlü nesnenin sesini kendisi çıkartır, taklit yeteneğiyle sahneyi kalabalıklaştırır, diye öğrendik. Topraklarımızda yetişen, halkı eğleyen Meddahların gösterilerine şahitlik edemedik diye eksiklik hissederken, becerilerini hayalimizde canlandırmakla yetindik. Seyyar Sahne oyuncusu, Erdem Şenocak’ın hikâye anlatım biçimini görünce kuramların karşımızda canlandığını hissettik.

Oğuz Atay’ın romanı modern zaman insanının en büyük belası olan kendisiyle hesaplaşmasını anlatıyor. Farkındalık, farkındalıkla gelen hoşnutsuzluk, hoşnutsuzlukla gelen dönüşüm arzusu ve dönüşüm arzusunun insana acı çektiren hesaplaşma süreci Hikmet Benol üzerinden anlatılıyor. Seyyar Sahne, romanı, ‘modern zaman insanının kalabalıkta yaşadığı yalnızlığın altını çizerek’, tek kişilik oyuna uyarlamayı tercih etmiş. Hikmet Benol’un kalabalığın ortasındaki yalnızlığında kendisiyle olan savaşını izleyen modern dönem seyircisinin kendisinden öğeler bulamaması mümkün değil. Seyircinin sahnede kendisinden parçalar bulması oyunla ilişkisini güçlendiriyor.

Kendini ifade etmeyi dert haline getiren, modern dönemin ‘farkındalık mağduru’ insanları için kelimeler ve anlamları oldukça önemlidir. Hikmet “kelimeler bazı anlamlara gelmiyor” dediğinde, Oğuz Atay’ın kişinin iç dünyasını anlatırken dil kullanımına verdiği önemi hatırlıyoruz. Atay’ın kelimeleri sahnede, Şenocak’ın bedeninde ve dilinden dökülenlerle, anlam buluyor. Oğuz Atay’ın romanının Seyyar Sahne’nin sahnesindeki anlamlarına göz atmak, oyunun güçlü arka planını da görmeyi sağlıyor. Roman kişisi Hikmet yalnız; oyun tek kişilik. Hikmet’in çevresinde, kafasının içinde çok ses var; oyuncunun kuklalara dönüşen el ve ayak parmakları var. Hikmet karmaşık bir dünya içinde; sahnede her türlü mekân oldurulabilen salıncaklar var.  Oyun baştan sona seyirciye, kalabalığın içindeki yalnızlığını ve yalnız olduğunu düşündüğünde kaç kişi olabileceğini, sorgulatıyor. Romanın önsözünü yazan Cevat Çapan’ın satırları, Hikmet’in dünyasını son derece iyi özetliyor; “Oğuz Atay’ın «düşünen insan»ı ne tam anlamıyla organik bir parçası olabildiği, ne de büsbütün kopabildiği bir toplumda yaşamaktadır”. Sahneleme, Çapan’ın cümlesini bir an olsun unutturmuyor, duruma katılan mizahi boyut, geçen zamanın keyfini artırıyor.

Oyun başlarken salıncakların altında, yerde yüzükoyun, yatan bir oyuncu görüyoruz. Oyuncu uykusunda konuşurken uyanıyor. Karmaşık dünyasına ilk adım, seyirci anlamlandırma çabasıyla izliyor. Sahneler oyuncunun salıncakta ya da seyircisi önünde yürürken uyumasıyla başlıyor ve oyunun başında uyuduğu yerde uyumasıyla son sahneye geçiliyor. Oyuncu uyanmıyor, bir intiharı çağrıştıran -düşen bir insanın konuştuğunu düşündüren- ‘ağır çekim’ konuşmasıyla ve yerde sahne gerisine yuvarlanmasıyla sonlanıyor oyun. Hikmet’in sahnede Şenocak’ın ağzından çıkan son kelimesi “düşünüyorum” oluyor. Bu kelimeyle Hikmet’in hikâyesine tanıklığımız bitiyor. Bu durum, yeni bir uyku mu, ölüm mü, yoksa yeni bir başlangıç için uygun bir son mu diye düşündürüyor seyirciyi.

Oyunun çarpıcı sahnelerinden biri olan, düğün anısını anlatım, Şenocak’ın, tek başına sinema efekti yaratarak, ustalıkla kotardığı sahnelerden biri olarak seyirciye keyif veriyor. Oyuncunun, bedenini ve sesini kullanışının yanı sıra boş sahnede asılı iki salıncağı kusursuz kullanması dikkat çekiyor. Salıncak, kimi zaman çay tepsisi oluyor, kimi zaman Hikmet’in ileri gitmesini engelleyen bir barikat oluyor, kimi zaman caddede hareket eden arabaların yerine kullanılıyor, kimi zaman karşıdan karşıya geçmeyi bekleyen bir kız olarak düşünülüyor. Şenocak, salıncakların üstünde, akrobasiden uzak, organik bir yaşam sürüyor. Hikmet’in hayata tutunma zorluğu salıncakların hareketli yapısıyla bütünlük buluyor.

Oğuz Atay’ın metinlerinin psikolojik ağırlığı düşünüldüğünde, oyunun tek kişilik 130 dakika sürecek serüveni ürkütücü gelse de, oyunun sonu zamanın nasıl geçtiği anlaşılmadan geliveriyor. Oyunda hiçbir dış efekt kullanılmıyor.  Oyunun başlamak üzere olduğu bile az sonra oyununa başlayacak olan oyuncu tarafından bildiriliyor. Işık kullanımında değişim ya da herhangi bir atmosfer kurma kaygısı görülmüyor. Sahnedeki bütün yaşam iki salıncak üstünde, altında, etrafında, ortasında geçiyor. Sahneleme ve atmosfer bu denli yalın olunca her türlü hayali canlandırmak oyuncuya kalıyor. Oyuncu bir meddah edasıyla, diyalog kurduğu kişiyi de konuşarak, kimi zaman üç kişilik konuşarak, yeri geldiğinde dışarıdan geçen seyyar satıcının efektini yaratarak kurduğu dünyaya seyirciyi bağlıyor.

Seyyar Sahne oyunu 2009’dan bu yana yoğun bir ilgi ile karşılaşıyor. Oyunu izlemeyenlerin neler kaçırdıklarını anlatmak oldukça zor. Seyir sonrası, geç kalınmış seyirciliğin, pişmanlığının yaşanacağını düşünüyorum.

 

Seyyar Sahne ile iletişim için;

http://www.seyyarsahne.com

http://www.facebook.com/group.php?gid=79047441869

http://www.facebook.com/seyyar.sahne

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Seda Güney

1 Yorum

  1. Doğan Yalçın Tarih:

    Bana izlemek nasib olmadı ama kızımın anlatımıya Erdem ŞENOCAK koyduğu oyunculuk ve eserin vermesi gerektiğini anlatımıyla mükembelleştirmiş…inşallah ankaraya bir daha geldiğinde muhakkak izleyeceğim.Sayın Erdem Şenocak’a sağlık mutluluk ve başarı dileklerimle sevgiler..

Yanıtla