Pina, Sanatçıya Adanmış Bir Başyapıt

Pinterest LinkedIn Tumblr +

30. İstanbul Film Festivali’nin ilk günlerinin favori fimi 2009 yılında aramızdan ayrılan büyük koreograf Pina Bausch için Tanztheater Wuppertal Pina Bausch topluluğuyla Wim Wenders’in beyazperdeye taşıdığı üç boyutlu olarak çekilmiş uzun metraj dans filmi Pina oldu. Biletleri ilk gün tükenen filmin Türkiye haklarının BİR Film tarafından satın alınmış olması sinemalarda oynanacağı müjdesi diye de algılanabilir.

‘GENÇLİĞİ KENDİME GÜLDÜRMEK İSTEMİYORUM’

Bir diğer dikkat çeken film ise festivalin onur ödülü verilen konuğu Macar yönetmen Béla Tarr’ın Torino Atı oldu. Şubat ayında Berlin Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü alan Torino Atı yönetmenin son ve nihai filmi. Torino Atı, Alin Taşcıyan’ın dediği gibi; “Zor anlaşılır, uzun sıkıcı bir film değil tam tersine sinema seven herkesin izlemesi gereken bir film”. Çağdaş sinemacılığı baştan başa etkileyen ve artık film çekmeyeceğini açıklayan bu efsane yönetmen, önceki gün Salon’da yaptığı söyleşide; “Nasıl dayanacağım bilmiyorum. Kendimi tekrarlamamak, kopyalamamak, gençliği kendime güldürmek istemiyorum.”sözleriyle film yapmayı bırakmanın kendisi içinde ne denli zor olduğunu vurguladı. Bela Tarr’ın on yıl aradan sonra çektiği bu ilk film, Alman düşünür Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu mücadelesi Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, çaresi bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Ancak filmin kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır. Tarr, gene söyleşide bu oyuncuların, at da dahil role en uygun kişiler olduğunu hatta senaryonun filmdeki kız oynasın diye kotarıldığını vurguladı.

‘SİYASİ FAHİŞELERE’ SAVAŞ AÇAN LİSELİ

Festivalin bütünüyle beğenilen bir başka filmi de genç film ve tiyatro yönetmeni, senaryo ve oyun yazarı Przewyslaw Wojcieszek’in Polonya Yapımı oldu. Genç donanımlı yönetmen, çağdaş, sorgulayıcı, sağlam siyasal bir filmi kotarmış. Ülkesinin siyasi, dini ve sosyal tutumlarının punk-rock bir eleştirisi olan kendi oyununu sinemaya uyarlamış. Film, bir zamanlar rahibin yardımcısı olan on altı yaşındaki lise terk Bogus’u izler. Bogus bir sabah uyandığında alnına “Siktir Git” dövmesi yapar, tanrıya karşı hayal kırıklığı içinde etrafı kırıp döker, kendini sisteme satan her cinsten “fahişelere” karşı kendi devrimini başlatır. Yönetmen, Beyoğlu Sineması’nda yaptığı söyleşide küçük bir bütçeyle kotardığı filmi kısa zamanda çektiğini ama animasyonları ekleme gibi pek çok işi uzun süren kurgu sürecinde yaptığını anlattı. Kurguda kotarılan bir filmin bütünlüğünü ve temposunu hiç kaybetmemesi her yaştan izleyiciyi yakalaması özellikler dikkat çekici.

Yine festivalin ilk günleri için, Carlos Saura’nın Kanlı Düğünü, Claire Denis’in Nenette et Boni, François Ozon’un Sitcom’u, Michelangelo Antonioni’nin Çığlık’ı başta olmak üzere ustaların klasikleşmiş filmleri kaçırılmayacaklar arasında.

Evrensel

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.