Tevhid: Köklerini Arayanların Hikayesi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Cem Gözel

Hiçlikte varlık olur mu aslında hiçbir şeyse her şey?

Tevhid, hiçliğe methiye gibi bir gösteri…

Zahirî olanla batınî olanın arasında laf alış verişi yapılan bir saat on dakikalık bir gösteri. Öze dair bir akış vardı; madde ve onun özü üzerine düşündürüyordu sahnedeki devinim…

Alevi – Bektaşi inancı Bâtıni felsefe üzerine kuruludur. Bâtıni felsefeyse varlığın görünmeyen tarafıyla ilgilenir, kişinin içine dönmesi ve kendindeki “öz” olanı fark edip bu yollarla yaratıcıyı aramasını içerir. Gösterinin yaratıcısı Şule Ateş, Erzincan’a, doğduğu köye, bir yolculuk yapmış. Şule Ateş’in köklerinde de Alevi – Bektaşi inancı varmış. Zaten belirli zamanları kamerayla kayda alınmış bu yolculuğun da çıkış noktası bu. Bence böylesi bir bilincin kıymetli oluşunun en büyük nedeni, videolarda geçmişini anlatan insanların ve onların büyüklerinin zamanında inançları sebebiyle katliamlarının vacip(!) oluşunu, yine inançları sebebiyle yaşadıkları diğer zorlukların bilgisini de içeren bu yolculuğun, insan haklarına saygıyı yücelten bir serüven olması… Böylece köklerini arayan metropol kadını imgesini de dönüştürmüş oluyor Şule Ateş.

Bir videoyla başlıyordu gösteri ve zaman zaman yerini dansa, müziğe, şiire bırakıyordu. Şule Ateş’in hikayesinden sonra onun köyündeki insanların hikayelerine geçiliyordu. Alevilerin tarih boyunca var olmuş katliamlarını anlatıyordu büyükler.

“Deryayı Umman’da Tanrı, Cebrail ile karşılaştığı an varolmaya başlıyor.

Muhammed ve Ali henüz sularla kaplı kâinatta, bir kubbe içinde birbirleriyle musahip oluyor.

Var olmak için herkesin bir musahibe (ikrar kardeşine) ihtiyacı var.

Her şey ancak kendi ikincisiyle var oluyor.

Cebrail Adem’e musahip oldu.

Muhammed Ali’ye musahip oldu.

Yer ile Gök musahip oldu

Güneş ile Ay musahip oldu.”

Bu yazılar perdede akarken bana nasıl bir gösteri izleyeceğim hakkında ilk fikri vermişti. Çünkü Tevhid daha önce benzerini seyretmediğim bir çalışmaydı.

Ötekine saygı duymaktan gayrısı yoktu zaten anlatılanlar arasında. Ben beyazsam bunda siyahın da payı vardı. Bana gündüz diyorlarsa bu gecenin varlığındandı.

“Muhabbet bağında bir gül açıldı

Bir derdim var bin dermana değişmem

Yüküm lal-i gevher mercan saçarım

Bir derdim var bin dermana değişmem

Cümle kuşlar dile gelir yazım der

Gövel turnam Şam’dan gelir güzüm der

Benim yaralarım tuzum tuzum der

Bir derdim var bin dermana değişmem

Şah Hatayi’m muhabbete bakarım

Ben doluyum ben dolana akarım

Güzel pirim bir dert vermiş çekerim

Bir derdim var bin dermana değişmem

Garip bülbül gönlüm eğler ses ile

Nicelerin ömrü gitmiş yas ile

Arayıp bulduğum pir heves ile

Bir derdim var bin dermana değişmem”

Şah Hatayi’ye ait bu deyişle dans başlıyordu. Hüseyin ve Ali Rıza Albayrak kardeşlerin “Şah Hatayi Deyişleri” albümünden… Gösterinin müzik direktörü Cem Yıldız devam ettiriyordu sazı, sözü.

Semahtan, Şiî ayinlerine uzanan bir genişlikte bu anlamdaki ritüeller modernize edilmiş, böylece danslar oluşturulmuştu. Koreografiyi Bedirhan Dehmen hazırlamış. Çalışmanın en dikkat çeken taraflarından birisi danslardı; çünkü hem modern koreografi hem de taşıdığı geleneksel anlam bir bütündü.

Bana zamanın izafiyetini bildiren, benim nazarımda kâbe metaforu olan bir kısım vardı…

Ortada kalanlar ve onların etrafında dönenler…

Tavaf sırasında kâbeye yakın olan safın bir turunu tamamlaması en dıştaki safın bir turundan daha kısa sürede olur. Ortada insan; sağında, solunda, önünde ve arkasında insan; onların daha uzağında yine insan… Birileri umman içre dönüyor, birileri boyna koşuyor. Arayıp da bulanı ve bulamayanı gördüm. Bulunan da, bulunamayan da aynıydı.

Her şey zıddını var ederken kesiştikleri bir yer var işte o yeri bildirdi Tevhid.

“Evren tamamen kendi kendine yeter ve dışında kalan hiçbir şeyden etkilenmez. Ne yaratılabilir, ne de yok edilebilir. Sadece vardır. Evren’in ve bizim var olma nedenimiz ‘kendi kendini yaratmadır.”

Hawking

“Evrenin başlangıcı ve sonu yoktur. Evren, kendisini oluşturup dengeleyen, önsüz ve sonsuz bir süreçtir.”

Şeyh Bedrettin

İnsanlar içine doğdukları, sürekli gördükleri şeyler hakkında pek kafa yormazlar. Bir Alevi için de türküler, deyişler böyle olabilir. Sürekli duyduğunuz için onları, içerdikleri anlamlar da bir kelime olmanın ötesine geçemiyor olabilirler. Neden sonra bilinciniz yırtılır asıl anlamlarına varırsınız, o vakit görürsünüz ne denli derin bir umman olduğunu deyişlerin ve türkülerin. Belki bu gösteri, kültürüne aşina olmayan Aleviler için bir bilinç sıçraması yaratacak, izleyen herkes Allah’ın her yerde olduğunu, gökyüzüne açılan eller yerine, kendisine şah damarından daha yakın olanı yani kendi içindeki Allah’ı bulmak fikrini tadacaklar bence.

Şule Ateş’in emeğine sağlık.

http://www.facebook.com/login/setashome.php?ref=genlogin#!/video/video.php?v=10150122361308202&oid=162054787155011&comments

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Cem Gözel

Yanıtla