'Aile Berbat Bir Hücredir'

Pinterest LinkedIn Tumblr +

FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜNBahar Çuhadar/Radikal -Genç tiyatro grubu Sıfırnoktaiki, ‘aileyi’ didiklediği yeni oyunu ‘Limonata’da anne rolü için yılların oyuncu ve müzisyeni Deniz Türkali’yi ikna etmeyi başarmış. Bize de Türkali’yle ‘aile’ üzerine muhabbet etmek kaldı.

Tiyatro Sıfırnoktaiki çok genç bir grup, nasıl dahil oldunuz oyunlarına, ekibi bilir miydiniz?
Son zamanlarda çıkan tiyatrocu arkadaşları takip ediyordum. Kumbaracı 50 olsun, Sıfırnoktaiki olsun biliyordum. Bir kısmını görmüştüm ama Sıfırnoktaiki’nin oyunlarını görmemiştim. İpek (Bilgin) tanıştırmak istedi beni ekiple. Hep yapmak istediğim tarzda işler yapıyorlar ve beni çok mutlu etti onlarla karşılaşmam. Oyunu da çok sevdim. Tanışmaya gittim, elime teksti tutuşturdular, başladık. İnsanların yaşının genç olmasından öte kafalarının genç olmasını çok önemsiyorum. Onlar da “Yanında yaşlı hissediyoruz” diyorlar. Çok yetenekli, parlak çocuklar.

‘Festen’i saymazsak ne vakittir ‘aileye’ dokunan, teksti özgün bir oyun izlememiştik. ‘Limonata’ ayrıca eşcinsellik, vicdani ret, askerlik, yabancılaşma mevzularını da alıyor içine.
Bir aile sorgulamasının yanı sıra sosyal bir yönü de var. Aile dediğiniz şey sosyal çalkantıdan bağımsız değil. Bunları sloganlaştırmadan yapması büyük başarı. Aslında şiddetli bir oyun ama o şiddeti içinde. Şiddet diye hemen gürültü patırtı çıkartmayan bir oyun.

Çok dikenli bir konu, aile. ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’, kutsaldır vesaire…
Ama yaşanan hiçbir zaman bu değil… Zaten kutsal kavramına itibar eden biri değilim. Ve de ailenin berbat bir hücre olduğunu düşünüyorum. Mecburen bir arada olan insanlar, senin dışında belirlenen bir yapı… Cehennemdir, aile. Ailenin sorgulanması, eleştirilmesi, ailede asıl olup bitenlerin ifşa edilmesi beni çok ilgilendiriyor. Kadın olduğum için ilgilendiriyor, iki feminist bir kadın olduğu için çok ilgilendiriyor. Bu oyunun derdi, bunu körü körüne kabul etmiş gibi görünen insanların kafasında çeşitli ampuller yakıyor.

Bir yandan ailenin başka türleri de olabileceğine bakmak lazım.
Gayet tabii. Tek tarif edilmiş aile diye bir şey olmamalı… Dünya, ilişki biçimleri değişiyor. Empoze edilen konumlar köhneleşmiş. Hepsinin eleştirisi gerekiyor, bazen de biraz sert bir tavır almak gerekiyor. Bundan sloganı kastetmiyorum. Ama ifşa etmek, hiç de tarif edildiği gibi yaşanmadığını göstermek önemli.

‘Gençlik de pek apolitik’ lafı ezber olmuşken, 23 yaşında birinin aileyi didikleyen bir metin yazması umut verici sanki?
‘Gençler apolitik’ lafına da hiç katılmıyorum… Soldan da sağdan da insanlar klişelerle konuşuyor. Politik olan gençler de var, apolitik olanlar da. Bu liselilerin eylemlerini kaç yaş ortalaması yapıyordu? Taş atan çocuklar kaç yaşındaydı? ‘Gençlik apolitik’ demek, bir kuşağı buna mahkum etmek son derece isabetsiz. Üzerine su sıkılan, işkence gören, polisle çatışan gençler kaç yaşında? Hepsi çok gencecik insanlar.

Kadın hareketinin içinden de geçmiş biri olarak sorayım; devlet katında kadına yönelik alınan ‘kısıtlayıcı, muhafazakar’ tavır, günlük hayatta canınızı sıkar mı?
Sıkmaz mı, çok sıkıyor. Çok öfke duyuyorum. Genel bir muhafazakarlaşmadan söz etmek mümkün değil, o iktidarların empoze ettiği bir şey. Ama buna karşı o kadar çok ses çıkıyor ki… Bu ‘Muhafazakarlaşıyoruz’ lafının da muhafazakarlığa hizmet ettiğine düşünüyorum ve doğru bulmuyorum. İtirazları görmezden gelmek zararlı. Muhalif sesleri yok sayarak, tek bir bakışın egemen olduğunu varsaymak, egemen bakışa hizmet gibi.

Sizin için aile nasıl bir yerde? Koruyucu, kollayıcı bir anne misiniz?
Hayır (gülüyor). Bunu Zeynep’e (Cassalini, kızı) sorun… Tabii ki sevdiğin insanları korur, kollarsın. Ama öyle bir aile içinde çok az yaşadım, İtalya’da. Sonucu da belli, koşarak kaçtım! İtalyan ailesi daha gelenekçi ama dayanmam mümkün değildi. Ölürüm, boğulurum. Türkiye’ye geldikten sonra da kendi ailemi oluşturdum; dostlarım, arkadaşlarımdı ailem. Kan bağı gerekmiyor. Ailenin temeli kadının yok edilmesi üzerine kurulu; ya kadınsın, ya annesin. O yüzden hayır, öyle bir şey çok fazla yaşamadım.

Kızınız Zeynep Cassalini bebek bekliyor, nasıl hissediyorsunuz?
Zeynep meraklıdır. Aileye meraklıdır, çoluk-çocuk olsun…

Heyecanlı mısınız bir kere daha anneanne olacağınız için?
Hayır. İtiraf edeyim, Zeynep’i doğurduğumda da kucağıma aldım ve hiç içimden bir şey akmadı. Yavaş yavaş, tanıştıkça seviyorsun. Gerçekten büyük bir aşk duyuyorsun. Büyüdükten sonra da başka şeyler başlıyor; çatışmalar, itiş kakışlar.

Hayatını cadılığa adamış kadın
Deniz Türkali 5 Mayıs’ta Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde ‘Bilge Olgaç Başarı Ödülü’nü almak üzere sahnedeydi. VTR’yi izledikten sonra, yıllarca sahnede ağlayanlarla dalga geçtiğini ama başına gelince anladığını söyleyebildi sadece ve hemencecik iniverdi, gözyaşlarıyla. O geceyi hatırlatıyorum, anlatıyor: “Yıldırım’ın katalog yazısını okumuş, çok etkilenmiştim. Görüntülerde de Pınar’ı (Selek) görünce… Pınar’ın konuştuğunu bilmiyordum. Büyük sürpriz oldu. Tutamadım kendimi, ağlamaya başladım. Başıma gelecek varmış! Tabii ki Uçan Süpürge’nin ödülü çok mutlu etti. Hayatını, yatırımını cadılık üstüne yapmış bir insana cadılardan ödül gelmesi çok güzel ama ağlayacak bir şey de yoktu…”

FOTOĞRAF: MUHSİN AKGÜN

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.