Neden Ev İçinde Tiyatro?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri – Tiyatrocular, evlerde gerçekleştirilen performansları mutfaklara, banyolara ve oturma odalarına taşıyarak kelimenin tam anlamıyla gerçekliğe dönüştürüyor.

Guardian 23 Mayıs 2011, Çeviri: Öykü Gürpınar

Ev gerçekleri… Tiyatro, “sıradan insanların tiyatrosu” ifadesine yeni bir anlam yüklüyor. Fotoğraf: Dennis Galante/Corbis

Artists’ Open Houses, görsel sanatlar için bundan faydalandı. Mantar gibi her köşede biten amatör restoranlar bunu kullanarak keyifli bir yemek sağladı. The Libertines gibi müzik grupları ve Unlit gibi etkinlikler canlı müzik gösterilerinde bunu kullandı. Şimdi de tiyatro, sıradan insanların evlerine taşınarak, gerçeğine yakın bir bulaşık teknesi ve oturma odası gösterisi ortaya koyuyor. Nitekim bu seneki Brighton Fringe festivalinde, insanların oturma odasında, mutfağında, banyosunda ve arka bahçesinde sergilenen performansları izlemek için evden eve koşarak o kadar çok vakit geçirdim ki, kendimi kiralık daire arıyormuşum gibi hissetmeye başlamıştım.

İnsanların evlerinde sahnelenmek üzere hazırlanmış, ev içindeki mahremiyete değinen Small Space [Küçük Alan] adlı oyunuyla Wonderbar Productions bu alana öncülük ediyor. Jane Nash ve Dan Milne’in, Jane ve Dan isimli evli bir çifti canlandırdığı oyun, gerçek hayatta da evli olan bu çift tarafından yazılmış ve tasarlanmış. Oyun, ev sahibinin evini yaşayan bir dekora dönüştürüyor. Tavana tutturulan avizeler ve lambalar ışık donanımı ihtiyacını karşılıyor. Jane’le Dan’in gece atıştırmasını ve sabah kahvaltısını izlerken bir yandan da mutfaktaki tabaklar ve bardaklar, ocak ve tost makinesi kullanılıyor. Sahneleme anlayışı senaryoyla güzel bir uyum yakalıyor; senaryo ise ilişki kurarken nasıl işbirliği yaptığımızı ve zıtlaştığımızı anlatıyor.

Small Space, içimizdeki meraklı kişiliği açığa çıkarıyor; bir yandan da oyunda olan biteni kendi hayatımıza yaklaştırıyor. Oyun, gerçek bir evin sıcak samimiyetiyle akşam yemeğinde kavga eden bir çiftin evinde olmanın rahatsızlığını bir araya getiriyor. Üstelik hepimize – akşamın karanlığında ve bütün perdelerin hala çekili olmasıyla – her evin potansiyel bir sahne düzenine sahip olduğunu hatırlatıyor.

Düzenli tiyatro izleyicileri için evde sergilenen oyunlar, özellikle performanslar kendi evinde gerçekleştirildiğinde farklı bir deneyim sunuyor. Daha önce bu blogda tiyatroda çıplaklık konusuyla ilgili olarak değindiğim Billy Budd adlı oyun, artık oyuncunun Brighton’daki evinde, daha doğrusu küvetinde sahneleniyor. Ailenin kişisel eşyalarıyla dolu bir küvetin hemen yanında ya da klozetin üstünde oturarak oyunu seyrediyorsunuz. Web kameralarının girmeye cesaret edemediği yerlere tiyatronun girmesi, birilerini röntgenliyor olma tedirginliğini arttırıyor.

Gerçek evlerin kullanılması ses tasarımı konusunda da yeni araçlar sunuyor. Billy Budd oyununda, koridorda yürürken banyodan gelen sesleri dinlemek, Small Space’de de Dan’in merdivenlerden seslenişini duymak çok keyifliydi. Brighton Fringe’deki A Live Trail [Yaşayan İz] adlı gösteride de, bir oturma odasında gözlerim bağlanmış bir şekilde oturarak Brighton’un Grrr’ından sözsüz vokal parçalar dinledim; yerdeki halının üstünde sürünmeden önce hırıltı ve homurtular dar koridor boyunca yankılandı. Ev ortamının tanıdık akustiği çıkardıkları seslerin acayipliğini arttırırken, Steven Moffat’ın Doctor Who adlı dizinin bize neden korkunç geldiğine dair yaptığı tespiti hatırladım: Bu dizi bizi korkutuyor, çünkü kaynağını evlerden alıyor; yatağımızın altındaki canavarlardan.

A Live Trail adlı oyununun sahnelendiği The Nightingale tiyatrosu içinde yer alan mekânlar, binanın eskiden bir otel olarak kullanıldığını vurgulamak için yeniden adlandırıldı. 29 Mayıs’a kadar Entre Les Mots topluluğu, eskiden vestiyer olan, şimdi de “mutfağa” dönüştürülen bir odada Picture a Spoonful of Silence [Bir Kaşık Dolusu Sessizliğin Resmi] adlı oyunu sahneleyecek ve bir yandan da yemek pişirecek. Bu arada, binadaki mevcut mobilyalar da zengin bir evdeki-sanatçı portresi çizmeye yardımcı oluyor: Performans sanatçısı Wendy Houston, 2010 yılında bir ay kadar bir süreyle, kişisel eşyalarını da yanına alarak The Nightingale’e taşınmış ve arkadaşların yaptığı sıradan ziyaretleri yaparcasına içeri dalan seyircilere gösterişsiz performanslar sergilemişti.

Mekâna özgü çalışmalar tiyatrodaki gidişata dair heyecan uyandırsa da önde gelen eğilim böyle çalışmaları normalleştirmek yönünde gibi görünüyor. Fakat son kapıyı da çalıp eşikten içeri adımımı atarken, hem seyirciler hem de oyuncular tarafından paylaşılan bu mekânın tiyatro kuramına ne katacağını merak ediyorum. Ancak yine de evlerimiz konusunda kesin olan bir şey var: Asla tarafsız bir bölge değiller.

Paylaş.

Yanıtla