Tiyatroda Kadınlar: Şu Eşitlik Efsanesini Bırakalım Artık

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri – Kadınlar, tiyatroda yeterince görünür olamıyor. Bu sorun ilgi eksikliğinden değil, sektörün uzun vadede kadınları desteklemekte başarısız olmasından kaynaklanıyor.

Guardian, 18 Temmuz 2011, Çeviri: Öykü Gürpınar

Başarılı azınlık… Sonia Friedman’ın Legally Blonde [Gerçek Sarışın] prodüksiyonundan. Friedman ve Sheridan Smith (pembe ceketli) Running in Heels’ [Topuklu Ayakkabılarla Koşmak] blogunun Birleşik Krallık Tiyatrolarındaki Kadınlar listesinde yer alıyor. Fotoğraf: Tristram Kenton

Sanat fonunda yapılan kesintilerin kaliteli toplulukların üretimini senede bir prodüksiyona düşüreceğini ve bazı toplulukların da kapanmasına neden olacağını biliyoruz. Fakat hiçbir yerde, yapılan kesintilerin bu sektörde çalışan, muhtemelen diğer sektörlere göre çok daha az sayıda kadını nasıl etkileyeceğine dair bir tartışma göremiyoruz. Bunun yerine, sanatın herkesi kapsayışının bir örneği olarak gördüğümüz az sayıdaki “başarı hikâyesiyle” tatmin oluyoruz. Bu başarı hikâyelerinin yasal kazanımları bir manşete indirgediğini, kapıların düpedüz cehaletle ve kasıtsızca kadınlara kapanmasına neden olduğunu göremiyoruz.

Running in Heels blogu, kısa süre önce, sanat alanında başarıyı yakalayan kadınlara destek olmak amacıyla başarılı kadın tiyatrocuların yer aldığı bir liste yayınladı. Ancak, çoğunluğu şirket yapılarının bir parçası olan, dolayısıyla sektörü gerçek anlamda ileri taşıyan serbest çalışanlar tiyatroculardan tamamen farklı koşullara sahip az sayıdaki başarılı kadını vitrine çıkarmak, diğer kadınların sanatla sadece kendilerine izin verildiği ölçüde ilgilenebileceğini ima ediyor. Bozulmamış bir şeyi tamir etmeye çalışarak, fırsat konusundaki gerçekliği gözden kaçırıyoruz.

Kadınların görünürlüğündeki yetersizliğin, ilgi eksikliğinden kaynaklandığı efsanesinde ısrar etmenin kimseye faydası yok. Benim çalıştığım drama okulu MA’da bile, 30 kadına karşı 6 erkek kursa katılmıştı; bu zeki ve çalışkan kadınların ilgiden yoksun oldukları da pek söylenemezdi. Sorun ilgi eksikliği değil; zira kadınlar bu sektöre çok ilgi gösteriyorlar. Basitçe sektörde daha fazla kadının çalışmasının görünürlüğü arttıracağını varsayarak, soruna tamamen yanlış noktadan yaklaşıyoruz. Açıkçası kadınları sektörde birkaç yıldan daha uzun süre çalışmaya ikna etmek, böylece kısmen de olsa sürecin nasıl gülünç bir şekilde tersine döndüğünü göstermek asıl başarı olurdu.

Zaten başarılı olan kadınları vitrinlere koyarak sektördeki “eşitliğin” bir örneği olarak göstermek, her hafta farklı bir şehre gitmesini gerektiren bir kariyerle boğuşan, bir yandan da aile içi sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan genç bir rejisörün sorunlarını çözmeyecektir. Aynı şekilde böyle listeler çıkarmak, alternatif tiyatro yapımcılarının çoğunlukla serbest çalıştıkları, dolayısıyla hamilelik izninden kanunen mümkün olan en kısa süreyle yaralanabildikleri gerçeğini ortadan kaldıracaktır. Yanı sıra çok az çalışanın tiyatro prodüksiyonlarında yaratıcı ortama ortak olabildiklerini ve genelde işletme odaklı bir çalışma içinde olduklarını da göz önüne alırsak, aslında dünyanın her yerindeki iş kadınlarının şikayetleriyle aynı vitrinde temsil ediliyoruz. Bu uygulamaları düşünürsek, birçok genç kadının istikrarsız bir kariyer, aile ya da kendini yıpratma arasında bir seçim yapmaya zorlandığından ve en sonunda sektörden çekilerek yerini tiyatronun müdavimlerine, orta sınıf, beyaz erkek işgücüne bırakmak durumunda kaldığından şüphe edilebilir mi?

Tiyatroda çalışan kadınlar sıklıkla iki arada bir derede kalıyorlar. Sanat sektöründe iş etiği, zorunlu olarak, “esnek” ve talepkârdır ki bu niteliklerin her ikisi de kötü bir şöhrete sahiptir. Bu mesleği bu kadar heyecanlı ve asabi yapan da budur. Bu süreç, hükümetin hamilelik izni gibi konulara yönelik yaklaşımında olduğu üzere, sektörün önemli tuhaflıklarını görmezden gelen ve kadınları destekten yoksun bırakan uygulamalarla kotarılamaz. Kesintiler de bu baskıları daha da arttıracak, zaten az olan sürdürülebilir kariyer fırsatlarını, kadınların kişisel koşullara bağlı olarak feragat etmek durumunda kaldığı fırsatları iyice azaltacaktır.

Böyle söylemek kimi sözde-liberal kişilikleri kızdırabilir, fakat sanatta daha fazla kadının başarılı olmasını teşvik etmek konusunda gerçekten ciddiysek, eşitlik varmış gibi yapmayı bırakmamız kritik önem taşıyor. Statükoyu korumak, kadınların sürdürülebilir bir kariyer yolu çizmesine olanak tanıyacak çözümler üretmemizi engelliyor. Sektörün sözümona eşitliğini kanıtlamak için az sayıdaki başarılı örneği vitrin mankeni olarak kullanmaktan vazgeçene dek, pek çok kadın sanatçının muazzam bir eşitsizlik içinde yaşadığı gerçeği de gizlenmeye devam edecek.

Paylaş.

Yanıtla