Topluluk Sıra Dışı, Sorun Aynı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Lyon’da, Les Nuits de Fourviere Festivali’nde (Fourviere Akşamları) dünyaca ünlü Katalan grup “La Fura Dels Baus”un Carmina Burana yorumunu izledim geçtiğimiz hafta.

İstanbul Tiyatro Festivali’ne 1999’da Faust Sürüm 3.0 ile gelen bu sıra dışı toplulukla ilişkimiz hiç kopmadı, ama mekânsal-bütçesel nedenlerle yollarımız bir daha kesişemedi. Gerek tiyatro, opera yorumları, gerekse sokak şenlikleriyle yaratıcılığın simge isimlerinden biri La Fura. “Bütüncül tiyatro” ya da “bütüncül gösteri” kavramı üstüne odaklanırken dijital ve görsel-işitsel elamanları ellerindeki metinlerle ustalıklı bir biçimde buluşturuyorlar. Salzburg Festivali, Bochum, Paris, Roma Operaları’nda, Bolşoy’da, La Scala’da işleri sergilenen topluluk, bir yandan da Titus Andronicus gibi güçlü tiyatro eserleriyle böylesi yapımları kucaklayabilecek mekânlara sahip dünya kentlerini geziyor. Biz, maalesef söz konusu kucaklaşmayı gerçekleştiremedik. Çünkü bütçemizi ölçüp biçmeden önce, İstanbul’da Shakespeare’in bu oyununa, daha doğrusu, La Fura’nın bu yorumuna uygun mekânımız yok. Bu gidişle de olacağı şüpheli.

Yılan hikâyesi

Söz mekândan açılmışken, 7 Haziran – 30 Temmuz tarihleri arasında yapılan Lyon’daki festivalde tiyatro, dans, sirk, müzik gösterileri aynı dönem içinde yer alıyor. Festivalin yönetmeni Dominique Delorme, Rhone Konseyi’nin büyük katkılarından söz ediyor. Bütçesel anlamda zorlanmayan bir festival dilediği oyunu, dilediği mekâna koyabiliyor! Çünkü küçük Lyon tiyatro mekânı anlamında da iyi durumda. Bakıyorum da o sularda eskilerin yanına yenileri yapılıyor. Var olanlar onarılıyor…

Bizdeyse var olan mekânlar kapatılıyor, yıkılıyor, yok farz ediliyor veya da karşılıklı restleşme uğruna AKM gibi bir bina üç yıldır kaderine terk edilebiliyor! Böylece Devlet Operası, Tiyatrosu, Balesi, Senfoni Orkestrası sorgulanması gereken bu garip kaderi paylaşmak durumunda kalıyorlar. Her geçen gün baş döndürücü bir hızla betonlaşan İstanbul’un mevcut tiyatro mekânları (neredeyse hiçbir şey kalmadı) korunmuyor, yenileri yapılmıyor. Tiyatro, dans veya opera kongre merkezlerinin içine tıkılmak zorunda kalıyor. Olmuyor…

“Çok amaçlı salon” muhabbeti de ayrı bir konu! Uzatmaya gerek yok; resim ortada. İstanbul’un bir kongreler merkezi olmanın ötesinde, parlak bir uluslararası sanat merkezi olmasının zamanı geldi de geçiyor diye düşünüyorum… Çünkü ülkeler, her şeyden önce sanatları, sanatçılarıyla ve de bu sanatçıların üretebilecekleri mekânlarla, alanlarla var oluyorlar uluslararası arenada.

Lyon Operası 1756’da yapılmış. 1997’de yenilenirken mimar Jean Nouvel tarafından tasarlanan metal kubbe, geçmiş ile bugünü buluşturan anlamlı bir bütünleşme olarak değerlendirilmiş kentliler tarafından. Ne güzel… Demek ki, bu tür değişikliklere olur-olmaz karşı çıkmadan önce konuyu çok iyi incelemek gerekiyor ki akış sağlansın.

Celestine Tiyatrosu’nun tarihiyse 1877’ye uzanıyor. Fransa’nın en eski İtalyan tarzı tiyatro binalarından biri. Dünün Lyon mezbahası, bugünün çağdaş Tony Garnier’si (Halle Tony-Garnier) Avrupa’nın en büyük kapalı gösteri mekânı.

Lyon Kongre Merkezi içinde yapılan 3 bin kişilik amfitiyatronun dışında pek çok salondan söz etmek mümkün. 1797’de Lyon’da doğan Guignol (kukla) tipi bugün de kendi adını taşıyan tiyatrosunda politik eleştirilerini sürdürüyor. Ve tabii ki Lyon’un adeta simgesi olan Fourviere tepesi ve basilikaya sırtını dayamış Roma döneminden kalma antik Hadrian Tiyatrosu, festivalin ana mekânı. 2500 kişilik bu tiyatro zengin teknik donanımıyla pek çok gösteriye ev sahipliği yapıyor. Carmina Burana da onlardan biri…

Carmina Burana

Carl Orff’un 1936’da bestelediği 24 şiir ve dramatik metin (Benediktbeuern) 13. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanıyor. “Ah kader, sen ay kadar değişkensin” dizelerinden yola çıkan yönetmen Carlos Padrissasahne üstünde adeta akustik bir dünya yaratıyor. Sözün gücünü müthiş bir teknikle vurguluyor.

“Geçmişte olduğu gibi bugün de insanoğlu aynı tutkularla yoğrulmuş. Hiç durmadan dönen bir çark” derken 800 yıllık metindeki “Kader Çarkı”na gönderme yapıyor. Tülle örtülmüş 10 metre çapında bir silindir, orkestrayı da içine alarak adeta bir sinema perdesi gibi işlev görüyor. La Fura dels Baus’un dünyası bu perdeye yansıyan imgelerle, müzikle, şelaleler, yıldızlar, ayın engebeli yüzü, alevler, ormanlarla vurgulanıyor. Sanki sesleri, şekilleri yansıtan bir kabuk bu. İçinden pek çok zenginliğin taştığı gizemli bir perde. Onun üstünde, içinde, çevresinde gerçekleştirilen görsel ve işitsel vurgularla aşkın ve tutkunun, sevdanın, doğanın zenginliklerini dile getiriyor Padrissa.

Dört güçlü ses: iki soprano, bir bariton ve bir tenor (contre-tenor) mekanik aletlerin ya da şarap dolu havuzun içinde seyirciye yükseklerden veya derinlerden sesleniyorlar. Oyunculuk, beden hâkimiyeti, ses gücü birleşiyor…90 kişilik korosu ve Lyon Senfoni Orkestrası ile seyirciyi bir kez daha büyülüyor La Fura dels Baus…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla