Yok mu İstiklal Marşı Söyleyecek Bir Yurtsever?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(17 Temmuz 2011 tarihli Radikal Gazetesi’nde yayınlanan Bülent Somay’ın yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Javier Limon (İspanyol), Buika (Ekvator Ginesi asıllı İspanyol), La Shica (İspanyol), Sandra Carrasco (İspanyol) ve Aynur (Kürt). 16 Temmuz 2011 Cuma gecesi Limon’un Mujeres de Agua (Suyun Kadınları) projesi için İKSV İstanbul Caz Festivali bünyesinde Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ne çıktılar.

Bildiğiniz İstanbul Caz Festivali seyircisi. Çoğu, festivalden festivale caz dinler; önemli bir azınlığı için ön planda olan, festival konserlerinde görünmektir. Daha küçük bir azınlığı ise sahneden çok seyirciye bakar, kim gelmiş, kim gelmemiş, kim hangi konseri tercih etmiş diye şöhret (ya da küçük şöhret) avcılığı yapar. Sıradan bir festival gecesi işte.

Ya da Aynur sahneye çıkana kadar öyleymiş. Proje esas olarak bir flamenko/caz projesi. Bir nevi Akdeniz cazı düşüncesiyle tasarlanmış, Flamenko-fado-türkü yapısındaki şarkılar ve bunları terennüm eden kadın sesleri üzerine kurulu. O kadroda bir Napoliten şarkıcısı ya da Rebetikocu da olabilirdi; İspanyolca, Yunanca, İtalyanca, Katalanca, Portekizce, Napolitence, Macarca, Türkçe ya da Kürtçe şarkılar yorumlanabilirdi.

Ama olmadı. Aynur sahneye çıkıp Kürtçe söylemeye başlayınca önce homurtular başlıyor, üçüncü şarkıdan itibaren de yuhalamalar. Sonunda Aynur sahneden çekilmek zorunda kalıyor. Javier Limon, durumu tam olarak kavrayamadığından olacak, seyirciye şarkı, sanat ve dil hakkında bir şeyler söylemeye çalışıyorsa da kitle histerisi krizi başlamış çoktan.

Kitle histerisi çığ gibidir; başladı mı durdurulamaz ve kendi kendini büyütür. Sonunda insanlar çığlıklar ve ihtilaçlar içinde, ağzından köpükler saçarak, gündelik, sıradan, burjuva yaşamlarında asla yapmayacakları şeyler yaparlar. Sonra evlerine gider, yüzlerinde bir pembelik, yarı utanç yarı keyif içinde uykuya dalarlar.

Cuma gecesi de öyle oldu. Durumdan vazife çıkaran İstanbul Festivali seyircisi, sonunda çığlık çığlığa ‘İstiklal Marşı söyleyecek yurtseverler’ arıyor ve buluyor da. Üstelik bu histeri tufanına katılmayanlar da (ki herhalde Açıkhava’dakilerin yarısı böyleydi), linç korkusundan seslerini çıkaramıyorlar. Utanç içinde önlerine bakıyorlar, kimlerle komşu olduklarını esefle bir kere daha hatırlıyorlar ve önemli bir kısmı konseri terk edip gidiyor. Adorno, “Auschwitz’den sonra şiir yazılamaz” demişti. Buradaki durum o kadar abartılı değil tabii ki, ama bu tür bir ırkçı hezeyandan sonra (en azından bir süre için) caz ya da flamenko dinlenemez.

Tabii ki bahane hazır. Cumartesi günü bu olayı yetiştirebilen gazeteler ve televizyonlarda boy boy, sıra sıra göreceğiz o bahaneleri. ‘13 Şehit’ ifadesi geçecek hepsinin içinde; olayı bilmeyenler Aynur’un çıkıp “Oh olsun!” dediğini, “Yaşasın gerilla!” diye bağırdığını filan zannedecek. Oysa o, anadilinde şarkı söylemek dışında hiçbir şey yapmadı.

Ama histerik milliyetçilerimiz için arada bir fark yok: Ha Kürtçe şarkı söylemişsin, ha eline silah alıp dağa çıkmışsın, fark etmiyor. Kürtsen susacaksın; görünmez olacaksın, yokmuş gibi yapacaksın. Kürt olduğundan utanacaksın ve bunu her fırsatta belli edeceksin. Belki o zaman sana ‘kadim hoşgörülerinden’ birazını reva görebilirler.

Türk milliyetçiliği başından beri ırkçı olmadığını, Kürtlere karşı ayrımcılık yapmadığını iddia etmiştir. Kanıt olarak da Türkiye’de Kürtlerin başbakan, Genelkurmay başkanı, asker, bürokrat ve yönetici olabildiğini gösterirler. Haklıdırlar da: Türkiye’de Kürtler her şey olabilir; bir tek Kürt olamaz. O yüzden de (hele hele ‘biz’ matemdeyken) utanmadan Kürt olmaya kalkarlarsa, histerik Türk milliyetçiliği onlara hadlerini bildirir, hep bir ağızdan İstiklal Marşı söyleyerek şarkılarını boğazlarına tıkar.

Caz, flamenko, fado, rock bizim neyimize. İstiklal Marşı nemize yetmiyor. Doğduğumuz günden öleceğimiz güne kadar (beceremiyoruz ama) hep onu söyleyelim, hep onu dinleyelim. Histerik milliyetçi bir kültüre bir tek marş çok bile.

Not: Bana bunları aktaran arkadaşlarım konserden çıktıktan sonra, konserin sonunda Aynur selam vermeye çıkmış ve bu kez hak ettiği alkışı almış (çok yaşa sen twitter). Belki bu ülke için hâlâ bir ümit vardır diyesim geliyor.

Bülent Somay

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.