Özgürlük Tiyatroda!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Gerek ismiyle, gerekse oyunculuğuyla dikkat çeken Sermiyan Midyat Doğulu bir aşiretin tek sanatçı çocuğu. Midyat muhalif kimliğini ailesinden almış. Okuma yazma bilmeyen babaannesi ve okula gitmemesine rağmen zekasına hayran kaldığı annesinin bileşkesinden böyle biri çıkmış ortaya. Samimi, ne istediğini bilen, yürüyeceği yolu çok önceden çizmiş. Diziden arta kalan zamanında Midyat’la Cihangir’de bol kahkahalı ve daldan dala atlayan bir söyleşi yaptık.

Bir tane sinema filminiz, televizyonda birden çok diziniz ve Oyunbozan’da Dokuz Ay Son gün isimli tiyatro oyununuz var. Sizde her yol oyunculuğa çıkıyor. Siz bu yola nasıl çıktınız?

Biz Doğulu bir aileyiz, kökenlerimiz Şemikhan aşiretine dayanıyor. Bu girişi neden yaptım? Çünkü ben sülalemizdeki sanatla uğraşan tek insanım. Rahmetli dedem köye gazete getiren, bilinçli bir ağa. Dolayısıyla sülaledeki birçok insan avukat, doktor, mühendis. Rahmetli babam da hem avukat, hem de siyasetçiydi. Benim de öyle olmamı istediler.

Siz de kimya mühendisliği okudunuz.

Annem mühendis olmamı istiyordu. Fakültede okurken, İstanbul Üniversitesi tiyatro kulübüne de girdim. Keyif alıyorum, bir köşede dursun diyordum. Fakat içime fazla işlemeye başladı. Mühendisliği bırakıp, Ferhan Şensoy’la tanıştım. Nöbetçi Tiyatro ilanlarını gördüm, gittim, başvurdum, kazandım. Ama asıl kırılma Oyun Atölyesi’nde Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay’la çalışmaya başlamamla yaşandı.

Bu süreçte ‘Doğulu’ aile ne dedi bu işe?

Ailem de bir süre sonra ikna oldu. Annem destekledi, babam biraz şüphe etti. Aç Yeşilçam’cı haberleri onu biraz korkuttu. Babam bana hep ‘bay muhalif’ derdi. Çok haklı. Kalabalıkların gittiği yönün tersine gitme gibi bir huyum var. Zapatista hayranıyım. Ülkelerin, bayrakların, dillerin ve dinlerin olmadığı sadece insanların birebir ilişkilerinin olduğu bir dünyada yaşamak istiyorum. Bu yüzden de kurallarla karşılaştıkça muhalif ruhum gelişiyor.

Bu da sizi yazı yazmaya mı itiyor?

Haklısın, bu yüzden yazıp çiziyorum. Silah kullanan, küfreden biri değilim. Benim silahım da cümlelerim oldu. Önceleri hep komik şeyler yazıyordum. Bilinçlendikçe bu felsefi, siyasi ve trajik boyutlar kazanmaya başladı. Ama komediden hiç vazgeçmedim.

En iyi muhalefet komediyle yapılır diyorsunuz.

Evet muhalefet komediyle yapılır. Espriyi insanların karınlarına atarsanız kahkahalarla gülerler ama hiçbir şey anlamadan çıkıp giderler. Kalp ve beyin arasında bir yere atarsanız ‘eh işte’ der. Önemli olan espriyi beyne atmaktır. Dünyanın en büyük şövalyeleri komedyenlerdir. Antik Yunan’da krallara sadece soytarılar laf söylerlerdi. Kafaları kopardı ama susmazlardı.

KOMEDİ CESURLARIN İŞİDİR

Komedi Türkiye’de de böyle bir yerde mi?

Komedi cesurların işidir, bizde korkaklar yapıyor komediyi. Mizah dergileri bir şekilde bu bahsettiğimi yürütüyor. Levent Kırca ve örneklerinin ise tek dertleri göze hoş gelme çabası. Politikacı zihniyetiyle reyting ve oy toplamak için bunu yapıyorlar.

Bahsettiğiniz işi, siz ne zaman yapacaksınız?

Zaten benim yazdığım her iş siyasi bir takım ögeler içerir. Ay Lav Yu da çok siyasi bir filmdi. Siyasi cümleleri direk söylediğinde sloganlaşıyor, bir anlamı kalmıyor. Fellini’nin bir sahnesi vardır. Kum eleyen inşaat işçisi çocuk başındaki adama ‘Benim dedem de ev yapıyordu, babam da. Ben de ev yapıyorum, nerede bizim evimiz?’ diye sorar. Bu dibine kadar siyasettir.

Oyunculuk ne sizin için? Yaşamak mı lazım, oynamak mı?

Ben Eric Morris’in yöntemine inanıyorum. O ‘Tahmin edilemez olmalısınız, şaşırtmak zorundasınız’ der. Bence yüzde yüz yaşamaktır rolü. Oynamak çok kötü bir şey. Oyunculuk hayatın ta kendisini yeniden yaşatmaktır.

Oyunculuğunuza, rol seçimlerinize baktığınızda hangi Yeşilçam karakterisiniz?

Türkan Şoray’ım. Şaka bir yana Yeşilçam’da senelerce insanları film yapıyoruz diye yediler. Birçok Yeşilçam aktörü hayatı sadece kendilerinden ibaret görmüş ve yaşamışlar. Gün olup devran döndüğünde ‘Niye bu kadar yalnızım’ diyorlar. Çünkü sen onu öyle kurdun. Hani set işçileriyle yemek yemezdin, otel seçerdin. Ne oldu?

Size Ömer Clooney de diyorlarmış.

Ben kadın hayranları olan bir adam hiç değildim. Fakat 30’umdan sonra bir şeyler olmaya başladı. Tipim mi oturdu, nedir? 30’undan önce bön roller oynuyordum, şimdiyse jön. Şaka bir yana Amerika’da George Clooney ve Ömer Şerif’e benzetiyorlardı beni. İki ismin karışımından ortaya Ömer Clooney çıktı.

Özgürlük tiyatroda!

Tiyatro benim için çok önemli. Zamanında tiyatrocu ağabeyler çıkıp kimse tiyatroya gelmiyor diye ağladılar. Abuk sabuk işlere izleyici istediler. Tiyatro yapmak demek yerlere tükürmeyini öğretmek demek değil. En anarşist tiyatro olması gerekirken malesef en snobu o oldu.Televizyonda ve sinemada özgür değilsiniz. Ama tiyatroda daha özgürsün.

Ne Kürt ne de Türk ben insan milliyetçiyim

Kürt kimliğinizden ötürü başınıza bir şeyler geldi mi?

Ben tek kelime Kürtçe bilmem. Senelerce ismimin Kürtçe olduğunu söylemedim insanlara. Bu nasıl bir travma, bilir misiniz? Kardeşim 1984 doğumlu. İsmini Rojda koyabilmek için akla karayı seçtik. Dayım ‘Ablasının adı Ajda, uysun diye bunu da Rojda koyacağız’ dedi de nüfus müdürünü ikna etti. İnsanların ismini, dilini, şarkısını yasaklayınca ona başka bir şey yapmanıza gerek yok. Ben ne bir Kürt, ne de bir Türk milliyetçisiyim. Fanatik bir insan milliyetçisiyim. Kimin Ermeni, kimin Yahudi, kimin Kürt olduğu zerre kadar ilgilendirmiyor. Yaşanan acılardır önemli olan.

Bu acıları filmle de yeterince anlatamadık. Siz böyle bir film çekmeyi düşünür müsünüz?

Gişeyi hedeflemeyen, sadece kendi zevkim için ilerleyen yıllarda yapmayı düşündüğüm bir film var. Türkiye’deki Kürt çocuğun evine gelen Almanyalı bir Türk ve Amerikalı Kızıldereli’nin yaşadığı azınlık mücadelesini anlatacağım. Çünkü kendimi Türkiye’de bir Kürt, Almanya’da bir Türk, Amerika’da bir Kızıldereli gibi hissediyorum.

Bu dizi tutar

Gelelim diziye. Nasıl bir adam Ömer Asaf ve siz neden kabul ettiniz?

Ömer Asaf benim için zorlayıcı bir karakterdi. Çünkü genelde benim fiziğime bakıldığı zaman maço bir adamı oynayabilirim, Kurtlar Vadisi’ne pek yakışırım -ama hayatta oynamam-. Ama Ömer Asaf’a bakınca. Muğlalı, müzisyen, naif, sıradan bir adam. Müzik yapması da beni etkiledi.

Dizinin ömrü sette konuşulanlardan belli olur. Siz bu işe ömür biçebiliyor musunuz?

O öngörüyü seyirci veriyor zaten. Beş bölümdür gün birincisi çıkan bir işin devam etmeme olasılığı düşüktür. Azımsanmayacak rakiplerimiz var. Canım Babam, Mehmet Aslantuğ gibi biri var. Şartlar müsait iyi olan kazansın, nasılsa artık şike de yok!

Röportaj: Aysel Yaşa
Pirsus Haber

Paylaş.

Yanıtla