Oyun Yazımı ve Kolektif Oyunlaştırma 1: Masalın Biçimbilimi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Tiyatro Boğaziçi içerisindeki çalışanlar tiyatrosu bölgesinde bir süreden beri yeni bir eğitim araştırma çalışması başlatıldı.  Çalışmanın hedefi “oyunlaştırma, senaryo yazımı ilkeleri ve kurgu teknikleri” konusunda kuramsal altyapı oluşturmak ve pratik bir ayağı da olacak şekilde yeni dönem sahne çalışmalarını başlatmak. Bugünkü yazımda hem bu sürece hem de Vladimir Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı kitabına değinmek istiyorum.

İş yaşamının yanı sıra tiyatro yapan üyeler, minimum tiyatro sloganıyla yola çıktığında kendi oyun metnini üretme konseptini ortaya koymuştu. Kolektif oyunlaştırma yöntemiyle topluluk 2007-2008 sezonundan bu yana Biz Siz Onlar ve Şirket Hikâyeleri adlı iki tane prodüksiyon üretti. Topluluğun üretim aşamasında Ömer Faruk Kurhan’ın Mimesis dergisinin 13.sayısında Kolektif Oyunlaştırmaya Giriş adlı makalesi ve yaptırdığı atölyeler kavramsallaştırma düzeyinde ön açıcı önerilerde bulunuyordu. Ancak yazarın da belirttiği üzere, çalışmanın derinleştirilmesi ve geliştirilmesi gerekliliği vardı.
Türkiye’de oyun yazarlığı alanı incelenirse, sistematik bir yaklaşım bulmak konusunda zorlanırız. Gerek oyun yazarlarımızın gerekse de oyun yazarlığı konusunda ders veren eğitmenlerin yöntem oluşturmak konusunda geniş bir birikimi olduğu söylenemez. Konuya dair kaynakça taraması yapıldığında, tiyatro ve edebiyat alanında “oyunlaştırma, senaryo yazımı ilkeleri ve kurgu teknikleri” konusundaki yayınların azlığı dikkat çeker. Örneğin oyun yazımı konusunda Türkçe’de yayınlanan kitaplara bakıldığında, Suat Taşer’in çevirdiği Lajos Egri’nin Piyes Yazma Sanatı, Turgut Özakman’ın Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği ve Hülya Nutku’nun Oyun Yazarlığı adlı kitaplarına rastlarız. Verili yayınlarda ise daha çok, dünya tiyatro tarihinde başarılı oyunlar yazmış yazarların oyun incelemeleri söz konusudur. Sıfırdan başlayıp bir metot uyarınca nasıl oyun yazıldığı, ya da oyunların tarihsel analizinden (dönem ve karakter analizi vs.) öte yapısal anlamda modellemesi üzerine gelişkin incelemeler söz konusu değildir. Ayrıca oyunlaştırma işlemi salt profesyonalist bir mantıkla yorumlanmaktadır. Oyun yazımı süreci daha çok birey olarak yazarın başarıları üzerine kuruludur. Oyuncuların da işin içine kendini kattığı kolektif oyunlaştırma süreci ve amatör-alternatif tiyatro pratiği genellikle göz ardı edilir.
İşte böyle ortamda, içine girdiğimiz yeni çalışma döneminde kendi oyunlarını üretmeye eğilimli bir grup olarak bir inceleme-araştırma çalışması başlattık. İlk olarak kaynakça taraması yapıldı.  İngilizce olarak yayınlanmış 10 tane kitaptan makale taraması yapılması için çalışmalar başlatıldı. Süreç içerisinde bazı yazıların çevirisinin yapılması da gündeme gelecek. Oyun yazarlığı ve “yeni metin” konusuyla ilgili bir dizi söyleşiler yapılmasını da planlıyoruz. Bu arada oyunlaştırma meselesi yaratıcı drama alanının da önemli gündemlerinden birisi. Oyunlaştırma meselesine geniş bir şekilde bakarsak, sinemadan edebiyat incelemesine, yaratıcı dramadan psikoloji ve matematiğe kadar uzanabiliriz.
Çalışma sürecinde özelikle Batılı anlamda dram sanatının geçirdiği değişimleri anlayabilmek ve dramın ölümünü ilan eden post-modernlerin ana tezlerini kavramak için bazı aktarımları ve okumaları da programımıza koyduk. İlk olarak benim tarafımdan çalışma grubuna sözlü bir sunum yapıldı. Yaptığım sözlü sunumda grup arkadaşlarıma Doç. Dr. Süreyya Karacabey’in Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller adlı kitabının ekseninde 20.yüzyıldaki süreci aktardım. Ardından da Sevda Şener’in Tiyatroda Estetik Uzaklık ve Brecht’in Yadırgatma Düşüncesi adlı makalesini tartıştık ve Sevda Şener’in Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı adlı kitabını okumaya başladık.  Oyun yazarlığı alanında sık referans yapılan Anton Çehov’un Martı ve İbsen’in Nora: Bir Bebek Evi adlı oyunlarını okuduk. Özelikle şu meşhur “geçmişte bir şey olur, gölgesi bugüne düşer” meselesini anlamaya çalıştık. Doç. Dr. Beliz Güçbilmez’in Zaman-Zemin ve Zuhur adlı kitabında Türkiye’deki oyun yazarlığına dair yapmış olduğu önemli tespitler üzerinde durduk.
Çalışmanın başlangıcında ilk olarak okuduğumuz makale İngiliz oyun yazarı David Edgar’ın “Bir Oyun Oluşturmak” adlı yazısıydı. Yazarın makaledeki en temel vurgusu, görünüşte çok farklı görünen tiyatro eserlerinin öykü iskeletlerinin benzer yapıda olduğudur. David Edgar’a göre, düzenli bir tiyatro ve sinema izleyicisi 6 tane temel senaryo kalıbı üzerinden yüzlerce oyun yazıldığını fark edebilir. Tıpkı insan bedeni gibi iskelet ve omurga aynı, yüzler farklıdır. Tiyatro oyununun iskeletini oluşturan da Aristoteles’in teorisinde olduğu gibi olay örgüsüdür. David Edgar’a göre, olay örgüsü sıralanmış ve bağlanmış olayları içerir. Olay örgüsü, olayların gelişigüzel ya da salt kronolojik bir sıralamayla dizilmesi demek değildir. Örneğin “kral öldü ve kraliçe öldü” bir öykü cümlesi iken, “kral öldü ardından kraliçe kederinden öldü” olay örgüsünü tanımlar. Dramatik eylem bu anlamda salt neden-sonuç ilişkisinden doğmaz, insandaki sonsuz hırs ve kaçınılmaz başarısızlık ikilemi (genel anlamda yolunda giden bir şeyin tersine dönmesi kurgusu) birçok oyun yapısının ana izleğidir. Oyundaki dramatik aksiyon David Edgar’a göre, olay örgüsünün gereklilikleri ve karakterin doğası arasındaki güç gerilimine dayanır. Büyük dram yapıtlarını özgün kılan da, kahramanın ya da karakterin olay örgüsündeki gidişata kafa tutabilmesi ve yer yer bağımsızlığını ilan etmesidir.
David Edgar, makalenin bu bölümünde 1920’li yıllarda Prag Okulu ve Rus biçimcilerinin ortak çabasıyla, edebiyat eleştirisini kurabilmek için anlatıların temel kalıplarının analiz edildiğini vurgular. David Edgar, George Polti’nin 36 Dramatik Durum, Vladimir Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı çalışması ve Christopher Booker’ın 7 Temel Olay Örgüsü adlı yapıtlarına ve İngiliz oyun yazarı Stephen Jeffreys’in oyun özetlemelerine atıfta bulunur.
Ben de bu referanslardan yola çıkarak kaynakça taraması yaptığımda karşıma Vladimir Propp’un Mehmet Rifat ve Sema Rifat tarafından Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilen Masalın Biçimbilimi adlı kitabı çıktı. Bu kitaba, oyun yazımı, edebiyat eleştirisi, sinema, yapısalcı analiz, göstergebilim alanlarında yazılan kitaplarda birçok atıfta bulunulduğunu fark ettim. Bunun üzerine de kitabı incelemeye başladım. Oyun yazımı konusunda metot arayışında olduğumuz için V.Propp’un yapısal analizlerini incelemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Yazının bu bölümünde kitaptaki ana tartışma noktalarını özetlemek istiyorum.
Masalın Biçimbilimi
Vladimir Propp 1928 yılında yazdığı Masalın Biçimbilimi adlı eserinde bir anlatı türü olarak masalları biçimsel ve yapısal anlamda analiz eder. Biçimbilim (morfoloji) sözcüğü, biçimlerin incelenmesi anlamına gelir, örneğin botanik (bitki bilimi) bitkileri oluşturan bölümleri ve bu bölümlerin birbirleriyle bağlantısını inceler.
V.Propp edebiyat incelemesi anlamında salt kategoriye ve konulara göre sınıflandırma yapmanın yetersizliğine vurgu yapar. V.Propp’un iddiası; nasıl ki fizik ve matematiğin kendine ait bir dili varsa, masalın da benzer bir grameri ya da terminolojisi olmalıdır. V.Propp ve arkadaşlarının yaptıkları araştırmalarda 100 tane Rus halk masalı incelenmiş ve bu olağanüstü masalların ortak biçimsel yapıları ortaya konmuştur.
V.Propp’un en temel tezi şudur. Masal dediğimiz edebiyat anlatısı çoğunlukla aynı eylemleri değişik kişilere yaptırır. Örneğin dört farklı masalın ana izleğinden alınan aşağıdaki şu cümlelere bir göz atalım.
Kral, bir yiğide, bir kartal verir. Kartal, yiğidi, başka bir krallığa götürür.
Büyükbaba, Suçenko’ya, bir at verir. At, Suçenko’yu başka bir krallığa götürür.
Bir büyücü, İvan’a bir kayık verir. Kayık İvan’ı başka bir krallığa götürür.
Kraliçe, İvan’a bir yüzük verir. Yüzükten çıkan iri yarı adamlar, İvan’ı başka bir krallığa götürür.
Bu anlamda masalın değişmez ve değişken iki tane temel değeri vardır. Değişenler kişilerin adları ve aynı zamanda kişilerin özel nitelikleridir, değişmeyenler ise kişilerin eylemleri ya da işlevleridir. Dolayısıyla V.Propp’a göre, değişmeyen durumlardan yani kişilerin eylemlerinden yola çıkarak biçimsel anlamda bir analiz yapılabilir. V.Propp dört tane temel tez ortaya koyar:
İşlev eylemi açıklayan isimdir ve aynı zamanda bir kişinin eylemini olay örgüsünün akışı içinde tanımlamaktır. Masalın değişmez ve sürekli öğesi kişilerin işlevleridir. Kişilerin işlevleri masalların oluşturucu bölümleridir.
Olağanüstü masalın içerdiği işlevlerin sayısı sınırlıdır. Olağanüstü masallar bu anlamda hem olağanüstü çeşitli ve renkli, hem de olağanüstü tekbiçimlidir.
İşlevlerin dizilişi her zaman aynıdır, birbirinden farklı gibi görünse de olaylar düzeninin sıralanışı masallarda aynıdır.
Bütün olağanüstü masallar yapıları açısından aynı tipe bağlanırlar.
V.Propp’un modellemesine göre her olağanüstü masalda açılışı izleyen 31 tane işlev bulunur. V.Propp 31 işlevin hepsine bir simge vererek bir tür denklem ortaya koyar. Örneğin olay örgüsünün düğüm noktasını (ABC↑) oluşturur: A saldırganın aileden birine zarar vermesi (kötülük), B kötülüğün haberinin yayılması ve kahramanın gitmesine izin verilmesi (aracılık, geçiş anı), C kahramanın eyleme geçmeyi karar vermesi (karşıt eylemin başlangıcı), ↑ ise kahramanın evinden (gidiş) ayrılmasıdır. V.Propp tarafından tanımlanan 31 tane işlev kitapta oldukça detaylı bir şekilde anlatılmakta ve birbirleriyle bağlantısı incelenmektedir. Kitabı okurken V.Propp’un simgeleri ve şemalarını zaman zaman anlamakta zorlandım, kendimi zor matematik formülleri çözüyor gibi hissettim. Hatta V.Propp’un ortaya koyduğu matematiksel şemalardan yola çıkarak, başlangıç düzeyinde masal yazarlığı yapabileceğimi bile düşündüm. V.Propp’a göre 31 işlev masalın ölçü birimleridir. İşlevler mantıksal bir akış içerisinde sıralanır ve ikilikler (yasaklama-yasağı çiğneme, çatışma-zafer vs.) biçiminde bir araya gelir.
V.Propp’a göre işlevler kişiler arasında paylaştırılır. Bunu analiz ederken masalın eylem alanlarını tanımlar. Bu alanlar, işlevleri yerine getiren kişilere uygun düşen eylem alanlarıdır. V.Propp’a göre bir masalda 7 tane temel eylem alanı vardır:
1) Saldırgan’ın ya da kötü kişinin eylem alanı kötülük, çatışma ve kahramana karşı sürdürülen diğer kavga biçimlerini kapsar ve izlemeyi kapsar.
2) Bağışçı’nın (sağlayıcının) eylem alanı, büyülü nesnenin aktarılmasının hazırlanması ve büyülü nesnenin kahramana verilmesini kapsar.
3) Yardımcı’nın eylem alanı, kahramanın uzamda yer değiştirmesi, kötülüğün ya da eksikliğin giderilmesi, izlenme sırasında yardım, güç işleri yerine getirme ve kahramanın biçim değiştirmesini kapsar.
4) Prenses’in (aranan kişinin) ve babasının eylem alanı, güç işleri yerine getirme isteği, bir özel işaretin zorla benimsetilmesi, düzmece kahramanın ortaya çıkarılması, gerçek kahramanın tanınması gibi işlevleri içerir.
5) Gönderenin eylem alanı sadece kahramanın gönderilmesi (geçiş anı) işlevini kapsar.
6) Kahramanın eylem alanı, arayış amacıyla gidiş, bağışçının isteklerine tepki, evlenmeyi kapsar.
7) Düzmece kahramanın eylem alanı ise, arayış amacıyla gidiş ve bağışçının isteklerine karşı gösterilen ve her zaman olumsuz tepkiyi ve asılsız savları kapsar.
V.Propp’a göre temel fonksiyonları tanımlanan kişilerin işlevleri arasında geçişkenlik ve yer değiştirme de bulunmaktadır. Eylem alanları doğrudan doğruya kişilere uygun düşerken, aynı zamanda bir kişi birçok eylem alanını kaplayabilir. Önemli olan temel yönelimleri bilmek ve işlevler arasındaki bağlantıları kurabilmektir.
Sonuç olarak bir bütün olarak masala bakıldığında, bir kötülükle ya da eksiklikle başlayıp ara işlevlerden geçerek evlenmeye ya da düğümü çözme olarak kullanılan başka işlevlere ulaşmak, olağanüstü masalların temel izleğidir. Bitiş ödüllendirme, kötülüğün giderilmesi, izleme sırasında yardım ya da kurtarma vs. olabilir. Tüm bu gelişim çizgisi Propp’a göre, olaylar dizisini oluşturur. Her yeni kötülük ya da zarar, her yeni eksiklik yeni bir olaylar dizisini başlatır.
Olaylar dizisi kavramı, çevirmenler tarafından Fransızca séquence  teriminin karşılığı olarak kullanılmış. TDK sözlüğünde séquence: “Belirli bir süre içinde arka arkaya giden şeyler, dizi. 2. sin. Bir bütün meydana getiren planlar dizisi” olarak tanımlanıyor. (bkz http://tdkterim.gov.tr/bts)
V.Propp’a göre, olaylar dizileri arasındaki başlıca bağlantı yöntemleri şu şekildedir:
1)Bir olay dizisi hemen bir başka olaylar dizisinin arkasından gelir.
2)Bir olay dizisi bitmeden, yeni bir olay dizisi başlar. Sonradan araya giren dizi ikinci dereceden olguların anlatıldığı bir yapıdadır, asıl olay dizisi kesintiye uğrasa da yeniden başlar ve yoluna devam eder.
3)Araya giren ikinci dereceden olgu da kendi içinde kesintiye uğrar ve daha karmaşık bir dizi oluşur.
4) Masal aynı anda yapılmış iki kötülükle başlar, kötülüğün çözülme zamanları birbirinden farklıdır.
5) İki olay dizisinin ortak bir sonucu vardır.
6)Masalda bazen iki arayıcı vardır.
Olaylar dizisinin çoğalması analiz yapmayı zorlaştırsa da, V.Propp’a göre olayların düğümlendiği noktaları bulmak ve olay dizilerinin sayısını bulmak yararlı olacaktır. Sonuç olarak V.Propp kitabındaki çözümleme yöntemini, Kuğu ve Kazlar masalı üzerinden oldukça detaylı ve açıklayıcı şekilde örnekler. Bu örneklemeyi okumanızı öneriyorum.
V.Propp, yaptığı analizlerle halkbilimden edebiyata kadar uzanan geniş bir yelpazede, dilbilimcileri, göstergebilimcileri ve antropologları (özelikle de yapısalcı düşünür Claude Lévi-Strauss’ü) etkileyen önemli bir düşünürdür. Bizim açımızdan ise önemi, anlatı analizi için yapısal bir model ortaya koymuş olmasıdır. Örneğin Ömer Faruk Kurhan bu analiz biçimine makalesinde yapısal analiz diyordu.
Bence bir oyunun nasıl bir modele göre kurulduğu biraz olsun matematiksel ve mühendisçe bir bakışı gerektiriyor. Kurgunun nasıl inşa edileceği, olaylar dizisinin nasıl sıralanacağı bu anlamda oyunun en asal öğesini oluşturuyor. Örneğin bir tiyatro metninin kaç tane olaylar dizisi içerdiği, olaylar dizisinin sıralanışı bir anlamda kurgu matematiğine dair bize fikir verebilir. Ya da David Edgar’ın bence V.Propp’dan etkilenerek ortaya attığı 6 temel senaryo kalıbı meselesi, oyunlaştırma sürecini anlayabilmek için oldukça önemlidir.  Eğer elimizde kendi oyunumuzu üretmek için bir kurgu matematiği varsa, oyunlaştırma sürecimiz ister istemez kolaylaşacaktır. Özelikle de kolektif bir oyunlaştırma sürecinde oyuncuların hem eylemcilerin fonksiyonlarını icra etmeleri, eş zamanlı olarak da olay örgüsünü ve metni oluşturmaları söz konusu ise.

Tiyatro Boğaziçi içerisindeki çalışanlar tiyatrosu bölgesinde bir süreden beri yeni bir eğitim araştırma çalışması başlatıldı.  Çalışmanın hedefi “oyunlaştırma, senaryo yazımı ilkeleri ve kurgu teknikleri” konusunda kuramsal altyapı oluşturmak ve pratik bir ayağı da olacak şekilde yeni dönem sahne çalışmalarını başlatmak. Bugünkü yazımda hem bu sürece hem de Vladimir Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı kitabına değinmek istiyorum.

İş yaşamının yanı sıra tiyatro yapan üyeler, minimum tiyatro sloganıyla yola çıktığında kendi oyun metnini üretme konseptini ortaya koymuştu. Kolektif oyunlaştırma yöntemiyle topluluk 2007-2008 sezonundan bu yana Biz Siz Onlar ve Şirket Hikâyeleri adlı iki tane prodüksiyon üretti. Topluluğun üretim aşamasında Ömer Faruk Kurhan’ın Mimesis dergisinin 13.sayısında Kolektif Oyunlaştırmaya Giriş adlı makalesi ve yaptırdığı atölyeler kavramsallaştırma düzeyinde ön açıcı önerilerde bulunuyordu. Ancak yazarın da belirttiği üzere, çalışmanın derinleştirilmesi ve geliştirilmesi gerekliliği vardı.

Türkiye’de oyun yazarlığı alanı incelenirse, sistematik bir yaklaşım bulmak konusunda zorlanırız. Gerek oyun yazarlarımızın gerekse de oyun yazarlığı konusunda ders veren eğitmenlerin yöntem oluşturmak konusunda geniş bir birikimi olduğu söylenemez. Konuya dair kaynakça taraması yapıldığında, tiyatro ve edebiyat alanında “oyunlaştırma, senaryo yazımı ilkeleri ve kurgu teknikleri” konusundaki yayınların azlığı dikkat çeker. Örneğin oyun yazımı konusunda Türkçe’de yayınlanan kitaplara bakıldığında, Suat Taşer’in çevirdiği Lajos Egri’nin Piyes Yazma Sanatı, Turgut Özakman’ın Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği ve Hülya Nutku’nun Oyun Yazarlığı adlı kitaplarına rastlarız. Verili yayınlarda ise daha çok, dünya tiyatro tarihinde başarılı oyunlar yazmış yazarların oyun incelemeleri söz konusudur. Sıfırdan başlayıp bir metot uyarınca nasıl oyun yazıldığı, ya da oyunların tarihsel analizinden (dönem ve karakter analizi vs.) öte yapısal anlamda modellemesi üzerine gelişkin incelemeler söz konusu değildir. Ayrıca oyunlaştırma işlemi salt profesyonalist bir mantıkla yorumlanmaktadır. Oyun yazımı süreci daha çok birey olarak yazarın başarıları üzerine kuruludur. Oyuncuların da işin içine kendini kattığı kolektif oyunlaştırma süreci ve amatör-alternatif tiyatro pratiği genellikle göz ardı edilir.

İşte böyle ortamda, içine girdiğimiz yeni çalışma döneminde kendi oyunlarını üretmeye eğilimli bir grup olarak bir inceleme-araştırma çalışması başlattık. İlk olarak kaynakça taraması yapıldı.  İngilizce olarak yayınlanmış 10 tane kitaptan makale taraması yapılması için çalışmalar başlatıldı. Süreç içerisinde bazı yazıların çevirisinin yapılması da gündeme gelecek. Oyun yazarlığı ve “yeni metin” konusuyla ilgili bir dizi söyleşiler yapılmasını da planlıyoruz. Bu arada oyunlaştırma meselesi yaratıcı drama alanının da önemli gündemlerinden birisi. Oyunlaştırma meselesine geniş bir şekilde bakarsak, sinemadan edebiyat incelemesine, yaratıcı dramadan psikoloji ve matematiğe kadar uzanabiliriz.

Çalışma sürecinde özelikle Batılı anlamda dram sanatının geçirdiği değişimleri anlayabilmek ve dramın ölümünü ilan eden post-modernlerin ana tezlerini kavramak için bazı aktarımları ve okumaları da programımıza koyduk. İlk olarak benim tarafımdan çalışma grubuna sözlü bir sunum yapıldı. Yaptığım sözlü sunumda grup arkadaşlarıma Doç. Dr. Süreyya Karacabey’in Modern Sonrası Tiyatro ve Heiner Müller adlı kitabının ekseninde 20.yüzyıldaki süreci aktardım. Ardından da Sevda Şener’in Tiyatroda Estetik Uzaklık ve Brecht’in Yadırgatma Düşüncesi adlı makalesini tartıştık ve Sevda Şener’in Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı adlı kitabını okumaya başladık.  Oyun yazarlığı alanında sık referans yapılan Anton Çehov’un Martı ve İbsen’in Nora: Bir Bebek Evi adlı oyunlarını okuduk. Özelikle şu meşhur “geçmişte bir şey olur, gölgesi bugüne düşer” meselesini anlamaya çalıştık. Doç. Dr. Beliz Güçbilmez’in Zaman-Zemin ve Zuhur adlı kitabında Türkiye’deki oyun yazarlığına dair yapmış olduğu önemli tespitler üzerinde durduk.
Çalışmanın başlangıcında ilk olarak okuduğumuz makale İngiliz oyun yazarı David Edgar’ın “Bir Oyun Oluşturmak” adlı yazısıydı. Yazarın makaledeki en temel vurgusu, görünüşte çok farklı görünen tiyatro eserlerinin öykü iskeletlerinin benzer yapıda olduğudur. David Edgar’a göre, düzenli bir tiyatro ve sinema izleyicisi 6 tane temel senaryo kalıbı üzerinden yüzlerce oyun yazıldığını fark edebilir. Tıpkı insan bedeni gibi iskelet ve omurga aynı, yüzler farklıdır. Tiyatro oyununun iskeletini oluşturan da Aristoteles’in teorisinde olduğu gibi olay örgüsüdür. David Edgar’a göre, olay örgüsü sıralanmış ve bağlanmış olayları içerir. Olay örgüsü, olayların gelişigüzel ya da salt kronolojik bir sıralamayla dizilmesi demek değildir. Örneğin “kral öldü ve kraliçe öldü” bir öykü cümlesi iken, “kral öldü ardından kraliçe kederinden öldü” olay örgüsünü tanımlar. Dramatik eylem bu anlamda salt neden-sonuç ilişkisinden doğmaz, insandaki sonsuz hırs ve kaçınılmaz başarısızlık ikilemi (genel anlamda yolunda giden bir şeyin tersine dönmesi kurgusu) birçok oyun yapısının ana izleğidir. Oyundaki dramatik aksiyon David Edgar’a göre, olay örgüsünün gereklilikleri ve karakterin doğası arasındaki güç gerilimine dayanır. Büyük dram yapıtlarını özgün kılan da, kahramanın ya da karakterin olay örgüsündeki gidişata kafa tutabilmesi ve yer yer bağımsızlığını ilan etmesidir.

David Edgar, makalenin bu bölümünde 1920’li yıllarda Prag Okulu ve Rus biçimcilerinin ortak çabasıyla, edebiyat eleştirisini kurabilmek için anlatıların temel kalıplarının analiz edildiğini vurgular. David Edgar, George Polti’nin 36 Dramatik Durum, Vladimir Propp’un Masalın Biçimbilimi adlı çalışması ve Christopher Booker’ın 7 Temel Olay Örgüsü adlı yapıtlarına ve İngiliz oyun yazarı Stephen Jeffreys’in oyun özetlemelerine atıfta bulunur.

Ben de bu referanslardan yola çıkarak kaynakça taraması yaptığımda karşıma Vladimir Propp’un Mehmet Rifat ve Sema Rifat tarafından Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilen Masalın Biçimbilimi adlı kitabı çıktı. Bu kitaba, oyun yazımı, edebiyat eleştirisi, sinema, yapısalcı analiz, göstergebilim alanlarında yazılan kitaplarda birçok atıfta bulunulduğunu fark ettim. Bunun üzerine de kitabı incelemeye başladım. Oyun yazımı konusunda metot arayışında olduğumuz için V.Propp’un yapısal analizlerini incelemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Yazının bu bölümünde kitaptaki ana tartışma noktalarını özetlemek istiyorum.

Masalın Biçimbilimi
Vladimir Propp 1928 yılında yazdığı Masalın Biçimbilimi adlı eserinde bir anlatı türü olarak masalları biçimsel ve yapısal anlamda analiz eder. Biçimbilim (morfoloji) sözcüğü, biçimlerin incelenmesi anlamına gelir, örneğin botanik (bitki bilimi) bitkileri oluşturan bölümleri ve bu bölümlerin birbirleriyle bağlantısını inceler.

V.Propp edebiyat incelemesi anlamında salt kategoriye ve konulara göre sınıflandırma yapmanın yetersizliğine vurgu yapar. V.Propp’un iddiası; nasıl ki fizik ve matematiğin kendine ait bir dili varsa, masalın da benzer bir grameri ya da terminolojisi olmalıdır. V.Propp ve arkadaşlarının yaptıkları araştırmalarda 100 tane Rus halk masalı incelenmiş ve bu olağanüstü masalların ortak biçimsel yapıları ortaya konmuştur.

V.Propp’un en temel tezi şudur. Masal dediğimiz edebiyat anlatısı çoğunlukla aynı eylemleri değişik kişilere yaptırır. Örneğin dört farklı masalın ana izleğinden alınan aşağıdaki şu cümlelere bir göz atalım.
Kral, bir yiğide, bir kartal verir. Kartal, yiğidi, başka bir krallığa götürür.Büyükbaba, Suçenko’ya, bir at verir. At, Suçenko’yu başka bir krallığa götürür.Bir büyücü, İvan’a bir kayık verir. Kayık İvan’ı başka bir krallığa götürür.Kraliçe, İvan’a bir yüzük verir. Yüzükten çıkan iri yarı adamlar, İvan’ı başka bir krallığa götürür.Bu anlamda masalın değişmez ve değişken iki tane temel değeri vardır. Değişenler kişilerin adları ve aynı zamanda kişilerin özel nitelikleridir, değişmeyenler ise kişilerin eylemleri ya da işlevleridir. Dolayısıyla V.Propp’a göre, değişmeyen durumlardan yani kişilerin eylemlerinden yola çıkarak biçimsel anlamda bir analiz yapılabilir. V.Propp dört tane temel tez ortaya koyar:

İşlev eylemi açıklayan isimdir ve aynı zamanda bir kişinin eylemini olay örgüsünün akışı içinde tanımlamaktır. Masalın değişmez ve sürekli öğesi kişilerin işlevleridir. Kişilerin işlevleri masalların oluşturucu bölümleridir.Olağanüstü masalın içerdiği işlevlerin sayısı sınırlıdır. Olağanüstü masallar bu anlamda hem olağanüstü çeşitli ve renkli, hem de olağanüstü tekbiçimlidir.İşlevlerin dizilişi her zaman aynıdır, birbirinden farklı gibi görünse de olaylar düzeninin sıralanışı masallarda aynıdır.Bütün olağanüstü masallar yapıları açısından aynı tipe bağlanırlar.V.Propp’un modellemesine göre her olağanüstü masalda açılışı izleyen 31 tane işlev bulunur. V.Propp 31 işlevin hepsine bir simge vererek bir tür denklem ortaya koyar. Örneğin olay örgüsünün düğüm noktasını (ABC↑) oluşturur: A saldırganın aileden birine zarar vermesi (kötülük), B kötülüğün haberinin yayılması ve kahramanın gitmesine izin verilmesi (aracılık, geçiş anı), C kahramanın eyleme geçmeyi karar vermesi (karşıt eylemin başlangıcı), ↑ ise kahramanın evinden (gidiş) ayrılmasıdır. V.Propp tarafından tanımlanan 31 tane işlev kitapta oldukça detaylı bir şekilde anlatılmakta ve birbirleriyle bağlantısı incelenmektedir. Kitabı okurken V.Propp’un simgeleri ve şemalarını zaman zaman anlamakta zorlandım, kendimi zor matematik formülleri çözüyor gibi hissettim. Hatta V.Propp’un ortaya koyduğu matematiksel şemalardan yola çıkarak, başlangıç düzeyinde masal yazarlığı yapabileceğimi bile düşündüm. V.Propp’a göre 31 işlev masalın ölçü birimleridir. İşlevler mantıksal bir akış içerisinde sıralanır ve ikilikler (yasaklama-yasağı çiğneme, çatışma-zafer vs.) biçiminde bir araya gelir.

V.Propp’a göre işlevler kişiler arasında paylaştırılır. Bunu analiz ederken masalın eylem alanlarını tanımlar. Bu alanlar, işlevleri yerine getiren kişilere uygun düşen eylem alanlarıdır. V.Propp’a göre bir masalda 7 tane temel eylem alanı vardır:
1) Saldırgan’ın ya da kötü kişinin eylem alanı kötülük, çatışma ve kahramana karşı sürdürülen diğer kavga biçimlerini kapsar ve izlemeyi kapsar.
2) Bağışçı’nın (sağlayıcının) eylem alanı, büyülü nesnenin aktarılmasının hazırlanması ve büyülü nesnenin kahramana verilmesini kapsar.
3) Yardımcı’nın eylem alanı, kahramanın uzamda yer değiştirmesi, kötülüğün ya da eksikliğin giderilmesi, izlenme sırasında yardım, güç işleri yerine getirme ve kahramanın biçim değiştirmesini kapsar.
4) Prenses’in (aranan kişinin) ve babasının eylem alanı, güç işleri yerine getirme isteği, bir özel işaretin zorla benimsetilmesi, düzmece kahramanın ortaya çıkarılması, gerçek kahramanın tanınması gibi işlevleri içerir.
5) Gönderenin eylem alanı sadece kahramanın gönderilmesi (geçiş anı) işlevini kapsar.
6) Kahramanın eylem alanı, arayış amacıyla gidiş, bağışçının isteklerine tepki, evlenmeyi kapsar.

7) Düzmece kahramanın eylem alanı ise, arayış amacıyla gidiş ve bağışçının isteklerine karşı gösterilen ve her zaman olumsuz tepkiyi ve asılsız savları kapsar.
V.Propp’a göre temel fonksiyonları tanımlanan kişilerin işlevleri arasında geçişkenlik ve yer değiştirme de bulunmaktadır. Eylem alanları doğrudan doğruya kişilere uygun düşerken, aynı zamanda bir kişi birçok eylem alanını kaplayabilir. Önemli olan temel yönelimleri bilmek ve işlevler arasındaki bağlantıları kurabilmektir.
Sonuç olarak bir bütün olarak masala bakıldığında, bir kötülükle ya da eksiklikle başlayıp ara işlevlerden geçerek evlenmeye ya da düğümü çözme olarak kullanılan başka işlevlere ulaşmak, olağanüstü masalların temel izleğidir. Bitiş ödüllendirme, kötülüğün giderilmesi, izleme sırasında yardım ya da kurtarma vs. olabilir. Tüm bu gelişim çizgisi Propp’a göre, olaylar dizisini oluşturur. Her yeni kötülük ya da zarar, her yeni eksiklik yeni bir olaylar dizisini başlatır.

Olaylar dizisi kavramı, çevirmenler tarafından Fransızca séquence  teriminin karşılığı olarak kullanılmış. TDK sözlüğünde séquence: “Belirli bir süre içinde arka arkaya giden şeyler, dizi. 2. sin. Bir bütün meydana getiren planlar dizisi” olarak tanımlanıyor. (bkz http://tdkterim.gov.tr/bts)

V.Propp’a göre, olaylar dizileri arasındaki başlıca bağlantı yöntemleri şu şekildedir:
1)Bir olay dizisi hemen bir başka olaylar dizisinin arkasından gelir.
2)Bir olay dizisi bitmeden, yeni bir olay dizisi başlar. Sonradan araya giren dizi ikinci dereceden olguların anlatıldığı bir yapıdadır, asıl olay dizisi kesintiye uğrasa da yeniden başlar ve yoluna devam eder.
3)Araya giren ikinci dereceden olgu da kendi içinde kesintiye uğrar ve daha karmaşık bir dizi oluşur.
4) Masal aynı anda yapılmış iki kötülükle başlar, kötülüğün çözülme zamanları birbirinden farklıdır.
5) İki olay dizisinin ortak bir sonucu vardır.
6)Masalda bazen iki arayıcı vardır.

Olaylar dizisinin çoğalması analiz yapmayı zorlaştırsa da, V.Propp’a göre olayların düğümlendiği noktaları bulmak ve olay dizilerinin sayısını bulmak yararlı olacaktır. Sonuç olarak V.Propp kitabındaki çözümleme yöntemini, Kuğu ve Kazlar masalı üzerinden oldukça detaylı ve açıklayıcı şekilde örnekler. Bu örneklemeyi okumanızı öneriyorum.
V.Propp, yaptığı analizlerle halkbilimden edebiyata kadar uzanan geniş bir yelpazede, dilbilimcileri, göstergebilimcileri ve antropologları (özelikle de yapısalcı düşünür Claude Lévi-Strauss’ü) etkileyen önemli bir düşünürdür. Bizim açımızdan ise önemi, anlatı analizi için yapısal bir model ortaya koymuş olmasıdır. Örneğin Ömer Faruk Kurhan bu analiz biçimine makalesinde yapısal analiz diyordu.
Bence bir oyunun nasıl bir modele göre kurulduğu biraz olsun matematiksel ve mühendisçe bir bakışı gerektiriyor. Kurgunun nasıl inşa edileceği, olaylar dizisinin nasıl sıralanacağı bu anlamda oyunun en asal öğesini oluşturuyor. Örneğin bir tiyatro metninin kaç tane olaylar dizisi içerdiği, olaylar dizisinin sıralanışı bir anlamda kurgu matematiğine dair bize fikir verebilir. Ya da David Edgar’ın bence V.Propp’dan etkilenerek ortaya attığı 6 temel senaryo kalıbı meselesi, oyunlaştırma sürecini anlayabilmek için oldukça önemlidir.  Eğer elimizde kendi oyunumuzu üretmek için bir kurgu matematiği varsa, oyunlaştırma sürecimiz ister istemez kolaylaşacaktır. Özelikle de kolektif bir oyunlaştırma sürecinde oyuncuların hem eylemcilerin fonksiyonlarını icra etmeleri, eş zamanlı olarak da olay örgüsünü ve metni oluşturmaları söz konusu ise.

Paylaş.

Yanıtla