Tiyatro Festivali Notları…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

6 Eylül’de İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun ‘Ölüleri Gömün’ oyunu ile başlayan 9. Kıbrıs Tiyatro Festivali tam yol devam ederken siga siga son haftasına da girmiş oluyor. Yazıyı hazırladığım sıralarda Ankara Sanat Tiyatrosu’nun ‘Giderayak’ oyunu yeni izlenip, sevgili Genco Erkal’ın yazar, yönetmen ve oyuncusu olduğu Dostlar Tiyatrosu’nun ‘Nereye Gidiyoruz’u ile Tiyatro Pera ekibinin ‘Bir Dönüşün Beşlemesi’ ve ‘Vanya Dayı’ oyunları için gerisayıma başlandı.

Açılış oyunu ‘Ölüleri Gömün’ oyununu takip eden aynı ekibin ‘Profesyonel’i ile İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ‘Dullar’ını kaçırdığımı geçen hafta yazmıştım. ‘Dullar’ oyununu değilse de geçtiğimiz sezon Çatalköy Belediyesi TiyatroSU olarak sahneye koyduğumuz ‘Profesyonel’ oyunu bir başka yorum ile izleyebileceğim için festival programını öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım; ayağımıza kadar gelen bu fırsatı kaçırmış olduğuma üzüldüm.

Festival’de (şimdilik) en keyif aldığım oyun Trabzon Devlet Tiyatrosu ekibinin ‘İstibdat Kumpanyası’. Canlı orkestra eşliğinde ve gülmekten gözlerimizden yaşlar akarak (hatta ön sıralarda oturan bir kadın gülmekten az daha koltuğundan düşecekti!) izlediğimiz oyunun 3 saate yakın süren yüksek temposu boyunca ekibin enerjisinin bir an bile düşmemesi, canlı söylenen şarkılar ve kareografik dansları ile oyunun başından sonuna sahne performansları çok ama çok etkileyiciydi. Başta oyuncular ve yönetmen olmak üzere tüm ekibi candan kutlarım.

Devlet Tiyatroları’nda sevgili Derman Atik’in yönetmenliğinde sahneye taşınan ‘Benim Güzel Pabuçlarım’ çocuk oyunu yazarı Dersu Yavuz Altun yönetmenliğindeki kara güldürü ‘Giderayak’ canlı piyano ezgileri ve oyuncular (ve piyanist) tarafından söylenen solo parçaları ile birleştirilen kısa kısa ama vurucu sahneciklerden oluşuyordu. Broşürden ‘aklı ve vicdanı iğdiş edilmeyenleri, hala insandan, insanlıktan umutlu olanları oyunumuza bekliyoruz’ diye çağrıda bulunan bu oyun gecesi YDÜ AKKM salonu yine hınca hınç doluydu… Dileyelim ki oyun amacına ulaşmış olsun…

Festival Komitesi Başkanı sevgili Yaşar (Ersoy) abimizin ‘İnsan Kalmakta Direnmek’ başlıklı broşür yazısını yazdıktan sonra programda bir değişikliğe gidilmiş, yazıda belirtilen ‘Kadın ile Memur’ oyunu yerine ‘Vanya Dayı’ programa eklenmiş olmalı. Yoksa titiz ve özenli çalışmalarıyla tanınan Yaşar abimizin böylesi bir hata yaptığı pek görülmemiştir… (Dürüst olmam gerekirse böylesi bir ünü olan birisinin hatasını bulmaktan keyif aldığımı bile söyleyebilirim. Sonuçta zaman zaman tanrılaştırdığımız birtakım kişilerin tıpkı bizim gibi etten kemikten insanlar olduğunun hem bizlere hem de yeri geldiğinde kendilerine hatırlatılması sağlıklı bir durum olsa gerek…)

Bu yılki festivalin bir başka özelliği ise festival süresince devam eden atölye çalışmalarıydı. Yönetmen Yücel Erten yönetiminde ‘Reji Atölyesi’ ve Prof. Dr. Özdemir Nutku ile Prof. Dr. Hülya Nutku yönetiminde ‘Metin Dramaturgisi ve Sahneye Yansıması Atölyesi’ başlıkları altında sunulan her iki etkinliği de sevgili Yaşar abinin nazik davetine rağmen, yeni açılan okuldan izin alma durumum olmadığı için geri çevirmek zorunda kaldım. Giden dostlardan atölyelerin verimliliği ile ilgili henüz bilgi alamadım ancak şunu söyleyebilirim ki festival açılışında sahneye çağrılan iki değerli hocanın Kıbrıs’ta, hatta ‘Lefkoşe’de beş yıl yaşamış olduklarının altını çizdikten sonra ‘Kıbrıs’taki gelişmelerden ayrıca çok mutlu olduklarını’ söylemeleri oldukça manidardı. Gerçi sonuç itibariyle onlar Lefkoşe, bizler Lefkoşa’da yaşamışız, aynı Kıbrıs’tan sözetmediğimiz ondan belli…

Bitirmeden, önümüzdeki yıllara ışık tutar umuduyla broşüre eklenmesini önerebileceğim iki minik detay var: oyunların kaç yaşındaki seyirciye uygun olduğuna ve ne (şiddet, küfür, vs.) içerdiğine dair künye, diğeri ise oyunların kaç perde olup kaç dakika süreceğine yönelik bilgi.

Özellikle, açılış oyunu olan ‘Ölüleri Gömün’e öğretmen bir arkadaşımın 5 yaşındaki kızıyla geldiğini görünce değil de oyunun en başında ve tüyler ürpertici sahne makyajları ile gömülmeyi reddeden ölü askerlerin aniden yeraltından fırlayıp salondaki herkesin koltuklarından zıplamalarına neden olunca bu gibi ayrıntıların hayat kurtarır nitelikte olabileceğini anladım.

Oyun boyunca endişelenip, sonunda karşılaşır karşılaşmaz kızını yanında görmeyince ilk sorum ‘çok mu korktu?’ oldu… Neyse ki kapıdaki görevliler çocuklara uygun bir oyun olmadığını söyleyince birlikte geldiği eşiyle eve göndermiş kızını daha oyun başlamadan. Oyunu izlemek için Girne’den çıkıp gelen bu arkadaş oyunu tek başına izlemiş böylece, ama o durumda başka bir seçenekleri de yoktu tabii… Oyun sonunda uyur vaziyetteki kızlarını arabaya koyup arkadaşımı gelip almak zorunda kalan eşi bu durumdan açıkca şikayet etmemişse de eminim izleyemediği bu oyun burnundan gelmiştir. Halbuki broşür içerisinde belirtilmiş olsaydı belki başka bir ayarlama yapar son anda kaçınılmaz görünen bu plan değişikliğini ve bağlı olarak yaşanan hayalkırıklığı önlenebilirdi.

Britanya başta olmak üzere, yurtdışında izlediğim pek çok tiyatro oyununun broşüründe oyunun kaç perde (hatta her perdenin kaçar sahneden oluştuğuna kadar) olduğu, kaç dakika süreceği belirtilmişti. Daha kısa sanıp uzadıkça uzayan, ya da tam tersi uzun süreceğini sanıp hop diye biten oyunlara psikolojik ve pratik olarak kendimizi hazırlamış olacağız böylelikle…

Üstelik sinema filmlerinden alışkın olduğumuz bu her iki ayrıntının pek çok ülkedeki tiyatrolarca uygulandığı bir gerçek artık.

Yine de 30 Eylül gecesi Çehov’un ‘Vanya Dayı’ klasiği ile sona erecek 9. Kıbrıs Tiyatro Festivali’nin en unutulmaz anısı açılış oyunu öncesinde sevgili Yaşar abinin Kültür Bakan(lığ)ına ‘tek kuruş katkısı olmadı’ lafını oturtmasıydı. İzlediğim oyunlardan bağımsız olarak an an aklıma düşen o cümlesi (orada hazır bulunan ilgili Bakan’ın yüzünün –yüzü varsa– aldığı şekil ile birlikte) en az izlediğim oyunlar kadar gülümsetip duruyor beni…

Oya Akın

Yeni Düzen

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.