Her Şey Çok Güzel Olur mu?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Aşk Şarkısı
Yazan-Yöneten: Cihan Sağlam
Oyuncular: Serap Oral, Cavit Çetin Güner, Tarkan Çeper, Fatih Altun, İpar Karaörs,
Alp Derilgen, Pınar Göktaş, Murat Yılmaz, Can Cano.
Gösterim tarihleri: 5, 6, 12, 13, 19, 20, 26, 27 Ekim. Saat 21.00
Aşk Şarkısı’, ‘yerli in your face’in tazelerinden. Şiddeti, acısı bol bir oyun. Ama aslolan, tamamen bizden bir öykü anlatması…

Çok değil, beş yıl öncesine kadar ‘memleket tiyatrosu’ mevzuu, ortak bir serzeniş eşliğinde açılırdı: “Sahne mi var doğru dürüst…” Genç tiyatrocular ‘şehir’ ya da ‘devlet’e atamazsa kapağı, ‘özellere’ ispatlayamazlarsa kendilerini kalıverirlerdi içlerindeki hevesle. Bir dert daha vardı hem: “Yerli oyun yazarımız yok!” Sonrası şu meşhur klişe: “Zaten tiyatro ölü bir sanat artık…” Üniversite tiyatrosu geleneğinden gelen yarı profesyonel gruplar (gündüz mühendis, bankacı, akşam tiyatrocu olanlar…) Beyoğlu’ndaki tek tük sahnelerde hem metin seçimleri hem de oyunculuk anlayışlarıyla alternatif bir soluk olurken, ‘okullu oyuncular’ için durum pek parlak değildi…

Memleket sathına, DOT’un cesur çeviri oyunlarıyla giriş yapan, İngiltere’den ithal ‘in your face’ (Suratına tiyatro) akımı o vakitlerde yetişti imdada. Takip eden yıllarda olanlarsa, tiyatroyu gerçekten sevenlerin içini ferahlatacak kadar dağıttı, manzaradaki pusu. Beyoğlu ve Kadıköy hattında birbiri ardına yeni mekânlar açıldı, açılıyor. Daha güzeli bu adreslerin büyük kısmı 20’li yaşlarını süren genç tiyatrocuların gözüpek girişimlerinin ürünü… Daha da güzeli var. İki yıldır, oralardan yükselen sesler sadece yabancı yazarların ‘in your face’lerine değil, yazma konusunda da ürkek davranmayan tiyatroculardan çıkan, bizden meseleleri işaret ediyor. ‘Kan, şiddet, gözyaşı ve küfürde’ sınır tanımayan, kelimenin gerçek anlamıyla seyircinin ‘suratına’ oynanan bu oyunlarda artık sadece İngiliz gençlerinin dertlerini değil, buralardan yalnızlık, şiddet, savaş, aile öyküleri de izliyoruz.

Başrolde aile var

Geçtiğimiz hafta prömiyer yapan ‘Aşk Şarkısı’ gelinen noktayı kendi başına özetleyen bir örnek. Oyun 26 yaşındaki Cihan Sağlam’ın kaleminden. Beykent Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu olan Sağlam, Asmalımescit’te küçük bir daireyi tiyatroya dönüştürmüş. Yemenici Abdüllatif Sokak’taki ‘The Club’, Sağlam’ın yazdığı dört oyuna sahne oluyor. Genç yazar-yönetmen var olan metinleri çevirmektense ‘bize ait’ bir şeyler anlatma gereği duymuş. ‘Aşk Şarkısı’ da diğer metinleri ‘Neverland’, ‘Retro’ ve ‘Stockholm’ gibi bu niyetle oluşmuş.

Geçen yıl sezonu yine ‘in your face’ tanımına girebilecek bir yerli oyun olan ‘Limonata’ ile kapatmış biri olarak, bu yıl açılışı ‘Aşk Şarkısı’ ile yapmak anlamlı oldu. ‘Aile’yi didikleyen ‘Limonata’dan sonra, ‘Aşk Şarkısı’ da merkezine ‘aileyi’ alıyor.

Figüranlık ve televizyon karşısında bira içmekten kalan zamanlarında iki oğluna küfürler savuran bir babayla erkenden ölen çilekeş bir annenin oğluyla giriyoruz hikâyeye. Bu genç adamın kendinden büyük bir eski Yeşilçam oyuncusuna abayı neden yaktığını ilk 15 dakikada anlamlandıramasak da yanıtı ‘anne eksikliği’ duygusunda buluyoruz.

Mühendislik okumuş ama müzik grubuyla ‘yırtmayı’ hayal eden, onca şiddete karşın ‘Ne de olsa babamızdır’ hissiyatındaki yumuşak huylu ağabey; onun Bosna’dan kaçmış, ‘dilsiz’ sevgilisi; kariyerinin son yıllarında ekmek parasını erotik filmlerden çıkarmış, kızı tarafından terk edilmiş orta yaşlı yalnız kadın ve umutsuz bir baba… Sağlam; genç adamın ne yapacağını bilememe halini bu karakterler arasında dönen, detayı bol bir öyküyle anlatıyor. Arada, bir ‘Her şey çok güzel olacak’ havası esiyor sahnede, aralarındaki buzları, ‘dolapta bekleyen vanilyalı dondurmanın’ eritmesini umarak…

Âşık genç Cavit Çetin Güner tüm oyunu tek başına sürükleyecek enerjide. Lakin genç adamın sevdalandığı eski Yeşilçam artisti rolündeki Serap Oral’la oyunculuk tarzları, ilk sahneden itibaren uyumsuz geliyor göze. Oral’ın, Güner’e ve diğer oyunculara kıyasla ağır akan, dramatik oyunculuğu bilinçli bir tercih değilse, yumuşatılmaya ihtiyaç duyuyor. Alanın darlığı uzun sigara ve itiş kakış sahneleri için handikap olsa da seyri asıl ağırlaştıran, 1 saat 45 dakikalık süre. ‘In your face’in olmazsa olmazı sert küfürlerse, gereğinden fazla savruluyor havaya. Baba daha az küfretse de biz seyirci olarak o gaddarlığı ve çaresizliği ziyadesiyle algılayacakmışız gibi…

Tüm bunların ötesinde oyun başka bir his uyandırıyor: Seyirciler için ‘Her şey kesinlikle daha güzel olacak.’ Belli ki aile, askerlik gibi dikenli konulara bundan sonra daha da çok korkusuz genç el uzanacak; “Yer yok, metin yok” söylenmelerinin de yavaş yavaş sonu gelecek.

Bahar Çuhadar

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.