Devlet Tiyatroları Kapatılmalı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ömer F. Kurhan

fkurhan@gmail.com

Milliyet Sanat’ın Ekim 2011 sayısında, Asu Maro’nun Haluk Bilginer’le yaptığı söyleşi tiyatro camiasında çarpıcı bir gündem yaratmayı başarmıştı. Bu gündemin magazin çerçevesinin dışına çıkıp çıkamadığı konusunda yoğun şüphelerim olmadı değil. Fakat derginin Kasım 2011 sayısında yayınlanmak üzere isteyenlere yanıt hakkı verileceğini duyunca, bunu olumlu bir gelişme olarak kabul ettiğimi belirtmeliyim.

Yanıtların bir aylık gecikmeyle verilecek olması bir dezavantaj gibi görünse de, gündemin kapsam ve derinlik kazanması adına önemliydi. Bu anlamda, Haluk Bilginer söyleşisini eleştirenler arasında yer alan Nedim Saban’ın yanıt hakkını kullanmamasını bir eksiklik olarak gördüm, fakat bu sonuçta kişisel bir tercih.

Derginin Kasım 2011 sayısını aldığımda, yanıt hakkını tek kullanan kişinin Devlet Tiyatroları (DT) Sanatçı Temsilcisi Atsız Karaduman olduğunu gördüm. Haluk Bilginer’in DT zaman geçirmeden kapatılmalı çıkışına itirazlarını yapmış.

DT konusuyla ilgili tek kişinin yanıt hakkını kullanması ve buna iki sayfa yer verilmesi, elbette ki bir dosya çalışmasına işaret etmiyor. Bir okur olarak, fırsat bu fırsat, en azından bu konuda çeşitlilik içerecek bir dosya çalışması yapılmasını çok isterdim. Konuyla ilgilenenler için önemli bir belgeleme çalışması yapılmış olurdu. Başka bir vesileyle olur inşallah diyerek, aşağıda Haluk Bilginer’e verilen yanıtı kısaca değerlendirmek istiyorum.

Temel tavır bakımından, Atsız Karaduman’ın söyleminin bir çeşit DT tutuculuğu ve bürokratik dokunulmazlık talebiyle şekillendiği söylenebilir. Örneğin şu söyleniyor:

“Devlet Tiyatroları’nın genel yapısını, yasasını, işleyişini, kurum içindeki yeniden yapılanma tartışmalarını bilmeden; ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz, yetkili yetkisiz birçok insanın kamuoyunda DT ile ilgili beyanat vermesi yanlıştır.”

Bu tutumun ilgi, bilgi ve yetki bakımından tekelci ve seçkinci imalara sahip olduğunu belirlemek zor değil. Doğru tutum anlayışı tersine çevirmek olacaktır: DT’yi finanse eden her vatandaşın, ilgisiz de olsa, bilgisiz de olsa, yetkisiz de olsa, DT’yi sorgulama ve hakkında beyanat verme hakkı vardır. Daha da önemlisi, DT’nin halkı ilgilendirme, bilgilendirme ve yetkilendirme sorumluluğu vardır.

Ana akım medyada sesini duyurabilen bir sanatçı olarak Haluk Bilginer çıkıp DT hakkında bazı eleştiriler yaptığında, Atsız Karaduman’ın temsilcisi olduğu DT sanatçıları adına yanıt verme ihtiyacı duyarak siz ne bilirsiniz demeye getirmesi bile, niçin DT’nin kapatılması gerektiğine yeterince açıklık getirmekte.

DT’nin yerine her ne konulacaksa, öncelikle kendisini finanse eden kamuya karşı asgari sorumluluklarını yerine getirmeli. Örneğin, bilgilendirme sorumluluğu gereği ve “akademik” kurum niteliğiyle (tanım DT Sanat Temsilcisi Atsız Karaduman’a ait), DT tarihi, hukuku, işleyişi vs. ile ilgili akademik çalışmalar ve güncel kaynaklar var da, biz mi ulaşamıyoruz? diye sorma hakkımız vardır.

Söyleşinin bir bölümünden anlıyoruz ki, DT akademik bilgi üretimi ve paylaşımından ziyade, “akademik” seçicilik ve ayrımcılık konusunda başarılı. DT Sanat Temsilcisi Atsız Karaduman’la söyleşen Gönül Koca sormuş:

“DT’nin kuruluş amaçları arasında Türk dilini yerleştirmek, şive birliği sağlamak gibi konular var. Böyle bir amaç çevresinde birleşmek bir sanat kurumu için baskı yaratıyor mu?”

Yanıt:

“Hayır yaratmıyor. Benim için önemli olan insandır. Kürt mü, Türk mü, Laz mı, Çerkez mi olduğuna bakmam ki. Oradaki insan ezilendir. Ben “Romeo Juliet” oynuyorsam, o oyundaki kan davası benim ülkemdekileri çağrıştırdığı için oynuyorum. Ben resmi bir kurumum, resmi dilim Türkçe, ben oyunlarımı Türkçe oynarım. DT akademik bir tiyatrodur. DT Oyuncuları, Türkçe’nin fonetik, diksiyon, vurgu, tonlama vb. eğitimlerini, yine akademik anlamda alır. Bu anlamda -başka dillerde- kimin nerde tiyatro yapacağına ben karar veremem.”

Bu beyanata bakıldığında, “resmi sanatçı” duruşunun gereği yerine getirilmiştir, diyebiliriz. Benzer bir beyanatı geçmişte DT Genel Müdürü Lemi Bilgin de vermişti. Mesela memleketimizin Kürt coğrafyasında, halkın hangi dilleri konuştuğu DT’nin umurunda değildi. O kendisine verilen resmi bir görevi (tek dil, tek şive ve tek millet imalatını) yapmakla yükümlüydü.

Atsız Karaduman’ın söylemindeki gayri bilimsel “akademik” dil tarifi, DT’nin işleyişi bakımından ayrımcılığa olur verilmesi, buna rağmen toplumcu ve insancıl bir tiyatro imajı üretme çabası, neresinden bakılsa bir skandaldır. Fakat Türkiye’de işler böyle yürümüyor. Yürüse, bu memlekette günü birlik ve sürekli kan akarken, toplumsal barış adına sanatçılarımız niçin yeterince etkili olamıyor, ses çıkaramıyor sorusu da sorulmayacak.

Yeri gelmişken, şu “Türkü, Lazı, Çerkezi” nakaratının da ayrımcılık içerdiğini belirteyim. Daha önce başka bir yazımda belirtmiştim. Daha inandırıcı bir nakarat, örneğin “Türkü, Kürdü, Ermenisi…” ya da “Türkü, Lazı, Yahudisi…” şeklinde olabilir. Böylece, demagojik niteliği korunsa da, aynı nakarat içinde dinsel ayrımcılık da ortadan kaldırılabilir. Demagojik olmayan tutum, bu tiyatro kurumunun kültürel çoğulcu bir perspektifi benimsediğini açıklamasıdır; topu taca atması değil.

İlkesel olarak, ülke çapında örgütlü bir tiyatro kurumunun resmen devletin değil, halkın tiyatrosu olması gerekir yaklaşımı esas alındığında, DT’nin niçin kapatılması gerektiği sorusunun yanıtı açık hale gelir. Devlet sosyal olacaksa, finanse ettiği tiyatrolar da sosyal olmak zorunda. Topluma rağmen toplum tarif edilir ve oradan da resmi bir devlet tiyatrosu tarifine ulaşılırsa, sonuç elli yıldır tartışılıp içinden çıkılamayan bir DT muamması olur.

Haluk Bilginer DT’nin yerini ulusal tiyatro almalıdır derken, hiç kuşkusuz Batı’daki deneyimlerden yararlanma önerisi geliştiriyor. Atsız Karaduman haklı: Mesele oyuncular sözleşmeli olsun mu, olursa nasıl olur gibi bir şeye indirgenmemeli. Fakat bu indirgeme bizzat kendisi tarafından yapılıyor ve DT nasıl bir değişime tabi tutulmalı sorusu geçiştiriliyor.

Hükümetin DT’ye dönük olarak yarattığı tasfiyeci baskı ve huzursuzluğun hayra alamet olmadığını anlamak zor değil. Bu tip durumlarda, DT’nin söylemlerinin kelimenin gerçek anlamında sosyal devlet ilkesiyle uyum içinde olup olmadığı önemlidir. Bu anlamda, Atsız Karaduman’ın DT sanatçılarını temsilen kurduğu söylem umut vermiyor. Sadece seçkinci devlet anlayışının hükümetle uyumsuz bir kanadını temsil edebiliyor.

DT sanatçıları ne zaman ki DT kapatılamaz tavrını bırakıp, DT’nin yerine ne konulmalı sorusunu ciddiye almaya başlarlar, işte o zaman yaşanması gereken değişimin öznesi haline gelebilirler. Aksi takdirde, devlet otoritesi ağzıyla, siz ne bilirsiniz tavrıyla şu kadar günü daha kurtarmış olurlar. Nereye ve ne zamana kadar?

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ömer F. Kurhan

2 yorum

  1. hürol ulu Tarih:

    hay hay sayın yazar nasıl isterseniz hemen mi yoksa bayramdan sonra mı hayatı zaten çok uzun sürdü biz içten siz dıştan bir türlü muavaffak olamadık kapatmaya ama ha gayret oldu olacak dt nin kalemi kırılmak üzere ancak böyle düşürürüz ülkedeki enflasyonu terörü de bitirir insanların türk kürt diye birbirlerini boğazlamalarının önüne geçeriz haa bakın unuttum bu sayede gelir adaletini de sağlar ülkenin yüzde beşlik kesiminin gelirin yüzde altmışa sahip olmasının önüne geçeriz dt ve diğer tiyatrolar kapatılırsa ancak insanların kitap okumalarının önü açılır eğitim ve öğretimde kalitatif ve kantitatif başarıyı yakalar bilgi toplumu olmaya başlarız sokaklarımızda elinde silahlarla cinayet işleyen rast gele sağa sola ateş açan tecavüz gasp hırsızlık çetelerinden şehir eşkiyalarından magandalardan kurtuluruz dt kapatılırsa ancak avrupa ve abd nin kıyaslanmayacak kadar çok çok gerisinde olan tiyatro izleyicisinin ve salonlarının sayısını artırabiliriz dt nin kapatılmasıyla gerçek bir sanatsever toplum oluruz ülkede her 10 dakikada bir yaşanan aile içi ve kadına yönelik şiddetin önüne geçebiliriz hem böylece afrikada bile kalmayan kadın cinayetlerinin ve töre cinayetlerini engelleriz dt nin kapatılmasıyla hanelerden mutluluk nağmeleri yükselir her evden nazımın yahya kemalin orhan velinin can yücelin aşık veyselin pablo neruda nın louis aragonun hane halklarınca seslice okunan coşkulu dizeleri sokakları çınlatabilir ülkede sanat ve insanlık adına daha bir çok şey yaşanır eğer dt kapatılırsa en basitinden memleket refaha erer huzura kavuşur o halde siz dışardan biz çalışanlar içerden bir an önce dtnin kapatılması için durmak yok yola devam

  2. ilker yasin keskin Tarih:

    Hürol Ulu topu taca atmış. Ama buna benzer gündemlerde hep buna benzer yorumlar okuduğumu anımsıyorum. “heh onun da canını okuyun, memlekette bir o sıkıntı vardı vs.” benzeri söylemler…
    Yorumunu hadi biraz konu ile ilgili hale getirmeye çalışayım diyorum; o zaman da bence daha çok yenilginin kabulü ve ağıtı gibi okunuyor… Ağıt yakmak yerine devletin sanata nasıl destek olacağını tartışmak ve yazarın belirttiği gibi değişime müdahil olmak gerekiyor.
    Not: Yıl 2011 oldu… DT’nin bu zamanda savunulacak bir tarafının olduğunu düşünmüyorum. Hiç bir şekilde bu kara deliğin yok olmasını istemeyenler varsa; o zaman yorumlarında bu kurumun bugün için faydasını anlatsınlar da bir tartışma ortamı oluşsun…

Yanıtla