Ben Maraton Koşucusuyum

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Büşra Bozok Aytek’in Zafer Alagöz ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz) – Zafer Algöz, dizi ve sinema çalışmalarına rağmen tiyatro sahnesinden kopmamakta direniyor.

Başarılı oyuncu, uzun zamandır “Mor Menekşeler” seti ile “Münasebetsiz” oyununun sahnelendiği Göktürk Kültür Merkezi arasında mekik dokuyor. Algöz’ü bu koşturmacanın ortasında yakaladık, hem Çetin Akcan’ın yönettiği “Münasebetsiz”den hem de sinema, dizi ve genel sektör şartlarından konuştuk.

Zafer Bey, söze tiyatrodan başlamak istiyorum. ızlememiş olanlar için biraz “Münasebesiz”den bahseder misiniz bize? Tiyatro severleri nasıl bir hikaye bekliyor?

– Oyun Fransa’da, mütevazı bir kasaba otelinde geçiyor. Otelde bir oda var. Eskiden double odaymış, ortadan ikiye ayırmışlar, tek tek kiralıyorlar. Odalardan birine bir paparazzi muhabiri yerleşiyor. Orada bulunma amacı Sarkozy ve Carla Bruni’nin fotoğraflarını çekmek, ayrı yaşadığı karısıyla barışma ihtimalini değerlendirmek… Öbür odayı da Sarkozy’yi vurmaya çalışan suikastçi tutuyor. Neticede suikastçinin ve paparazzinin başına gelenleri eğlenceli biçimde anlatıyoruz. Oyunun yazarı Francis Veber… Yıllar öncesinde yazılmış aslında, çok daha kalabalık bir kadroyla oynanıyormuş. Sonra Veber bunu revize etmiş.

Oyun, otel müşterilerinin kesişen yolları üzerine kurulmuş. Siz çevrenizde, yan dairenizde olup bitenlerle ne kadar ilgilisiniz? Komşulara karışır ya da müdahalede bulunur musunuz?

– Yok, ben karışmam. Zaten medeniyet de bunu gerektirir. Yandaki, üstteki, alttaki komşunuzun sosyal-ailevi ilişkileri, sadece kendilerini ilgilendirir. Tabii hayat memat meselesiyse başka.

ÇEKİM ESKİŞEHİR’DE OYUNLAR İSTANBUL’DA

Diziler yüzünden tiyatro çalışmalarını askıya alanlardan değilsiniz. Tiyatro o zorlu tempoya rağmen sizin için önceliğini koruyor, değil mi?

– Evet… Ben bu oyun dışında, Devlet Tiyatroları’nda üç sezondur devam eden “Vahşet Tanrısı”nda da oynuyorum. Kapalı gişe oynuyoruz hem de… 270’inci oyunumuz oldu, daha da devam edeceğiz. Bir yandan da “Mor Menekşeler” dizisinin çekimleri nedeniyle sürekli Eskişehir’e gidip geliyorum.

Peki bu koşturmacadan yorulmadınız mı?

– Zor oluyor tabii, ama insan sevdiği işi yapınca o zorluk bile haz veriyor. Bir gün Eskişehir’de çekimde, bir gün ıstanbul’da sahnede oluyorum. Hayatım sürekli yollarda geçiyor.

Yeter artık demiyor musunuz?

– Demiyorum, çünkü tiyatro yapmak hoşuma gidiyor. Herkesin yapamayacağı işleri yapmayı seviyorum.

İYİ BİR OYUNUN PARA KAZANMADIĞINI GÖRMEDİM

Son yıllarda birçok tiyatro sanatçısı dizilere yöneldi, tiyatroyu arka plana attı ama…

– Bu tiyatronun çok para getirmemesinden kaynaklanıyor. ınsanlar ekonomik koşullardan ötürü dizilerde oynamayı tercih ediyor. Sanat olsun diye yapılan işler değil onlar, ticari olarak bakılıyor. Tiyatro daha emek ve fedakarlık isteyen bir iş.

Tiyatrodan hiç mi para kazanılmıyor?

– İyi yapılırsa neden kazanılmasın? Tiyatronun iyisi de var, kötüsü var. ıyi bir oyunun hiç para kazanmadığını görmedim.

Dizilerin tiyatroya bir de artısı var deniyor; insanlar ekranda görüp sevdikleri oyuncuları canlı olarak izlemek için tiyatroya yöneliyormuş. Doğru mu?

– Aynen öyle oldu. Bir de ister istemez tiyatro patronları tanınmış oyuncularla oyun yapmak istiyor artık… Gişesi sağlam olsun diye yani… Ama tiyatro tanınmış oyuncuların değil, yetenekli oyuncuların var olduğu bir sanat dalı. Bir de bizde tiyatro, sinema, dizi oyuncusu gibi saçma sapan bir ayrım var. Oyuncu, oyuncudur. Tiyatroda da oynarsın, dizide de oynarsın. Ben kendime maraton koşucusu diyorum.

DİZİ KALDIRILINCA FATURA BİZE KESİLİR

Yeni diziniz “Mor Menekşeler” nasıl gidiyor?

– Çok iyi… Yazılı metni iyi bir kere… 1950’li yıllara ait bir dönem dizisi. Yeraltı dünyasındaki iyileri ve kötüleri anlatıyor. Çok kıymetli oyuncular var. Bu dizi için Eskişehir’de bir plato kuruldu, Odun Pazarı restore edildi. Kendi adıma yaptığımız işten çok memnunum.

Dizide canlandırdığınız karakterden bahseder misiniz?

– Yorgancı ıshak diye birini canlandırıyorum. Babaları inşaat göçüğünde kalıp ölmüş üç yetime babalık yapan bir yorgancı. Karakterimi seviyorum.

Reyting kaygısı yaşıyor musunuz? Sektörde çok büyük bir rekabet var ve reytingi yükselmeyen diziye ancak birkaç hafta yaşam hakkı tanıyorlar, sonra yayından kaldırılıyor.

– Oynadığı dizinin yayından kaldırılması oyuncuyu üzer. Neden üzer; çünkü fatura oyuncuya kesilir. “Bunun oynadığı dizi tutmadı” denir. Halbuki bir dizinin tutması için asıl önemli olan senaryodur. Sağlam bir hikaye, çok iyi senaryo olması şart. Sonra siz ona bir de iyi kast yaparsanız, senaryo daha da güzel bir hâl alır. Senaryo işin yarıdan fazlasıdır. Bizim anlatamadığımız bu!

Son olarak Çağan Irmak’ın “Dedemin ınsanları” filmiyle ilgili düşüncelerinizi öğrenelim. O filmde de rol aldınız…

– Gerçekten çok güzel bir proje. Ama benim küçük bir rolüm var. Sadece konuk oyuncu olarak oynadım. Çağan çok iyi bir yönetmen, yolu açık olsun.

KIVANÇ MÜTHİŞ AŞAMA KAYDETTİ

Genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz? Sette ya da kuliste eleştiri yaptıklarınız oluyor mu?

– Bana fikrim sorulursa eleştiri yaparım sadece. Sormazlarsa söylemem. Son dönem yıldızı parlayan gençlere bakarsak; Kıvanç Tatlıtuğ müthiş bir aşama kaydetti. Bu işe çok kıymet verdiğini de biliyorum. Zaten her oyuncunun kendini geliştirmesi lazım. Sırf yakışıklılıkla, güzellikle bu iş olmaz. Mert Fırat, Umut Kurt ve ısmail Hacıoğlu’nu da başarılı buluyorum.

Hürriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.