Faşizm Bireysel Reaksiyondan Başlar, Sonra Kitleselleşir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(26 Aralık 2011 tarihli CNNTurk.com’da yayınlanan Emre Kınay röportajını okurlarımızla paylaşıyoruz. )

Emre Kınay, kurucusu olduğu DuruTiyatro’da sahnelenen “Sondan Sonra” ve diğer projelerini CNNTurk.com’a anlattı.

Sondan Sonra’yı sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

Önce oyunu okudum, Füsun Günersel  ile konuştum çeviri için. O da gerçekten çok güzel bir çeviri yaptı. Önce biraz onunla çalıştık. Ben yönetmenle çevirmenin çalışması esasına çok inanıyorum.

Ahu ile de (Ahu Türkpençe) hep  beraber oynama hayalimiz vardı. Okuyunca da başka kimse gelmedi aklıma ve Ahu’yu aradım. Ona gönderdim metni, o da tamam dedi. 52 gün boyunca meşakkatli bir prova sürecinden sonra çıkardık. 4 ay içinde de oyunu çıkardık. Mart 2010’da ilk oyunumuzu oynadık.

Yanılmıyorsam Duru Tiyatro’nun ilk in yer face oyunu Sondan Sonra. Rejideki önceliğiniz neydi?

Evet ilk ‘in yer face’ oyunumuz. Ve rejideki önceliğim tamamen ‘gerçeklikti.’ Söylenenler çok gerçek, hikayesi gerçeğe çok yakın. Aslında biz türler ve tarzlar arasında çok ayrım da yapmıyoruz. Duru Tiyatrosu repertuar tiyatrosu mantığıyla kurulduğu için. Bu mantıkla kurulduğu için de örneğin klasik de yapabiliriz bir sonraki projede.  Hedefimiz 7’den 77’e hitap edebilecek oyunlar çıkarabilmek.

In your face’e gelince de, ona çok takılmıyorum ve in yer face’in bazı örneklerinden de çok hoşlanmıyorum aslında ama bu hikaye çok yaşamın içinden, anlattığı hikayede biraz fantastik öğeler var ama gerçek olma ihtimali var.

Bu metnin söylediği söz hem benin ülkem hem de dünyanın diğer ülkeleri için geçerli sözler. ‘Size her söyleneni söylendiği gibi kabul etmeyin.’ Bir şeyler söylediğiniz zihinler hastalıklı biz zihinse örneğin çok ağır sonuçları olabilir. Söyleyenlerin de kendi sözlerine dikkat etmesi lazım.

Örneğin bir politikacı, bir siyasetçinin ettiği laflar onlara normal gelebilir ama söylenenleri çok farklı algılayan zihinlerle karşılaşabiliriz ve karşılaşıyoruz da; Rusya’daki okul baskını, metro saldırısı, Barselona’daki saldırı, Türkiye’deki sinagog baskınları. Mahallede çeteler kurup kendi anladığı biçimdeki adaleti dağıtmaya çalışanlar ilk aklıma gelenler.

Oyunda Mark’ın kendini ‘öteki’ olarak gördüğünü biliyoruz ama giderek şiddetdozunu arttırdığı davranışlarının neden kaynaklandığı çok verilmiyor metinde. Nedeni nedir sizce?

Birinci neden Mark’la çok empati kurdurmamak. Bir de bence nedeni biraz da şu: Hitler’in bile yaptığını neden yaptığını anlatan 500 sayfalık bir kitabı var. Ne yaparsak yapalım egodan oluşuyoruz. Yanlış olduğunu bildiğimiz şeyleri yaparken bile bunu savunmaktan geri kalmıyoruz.

Mark’ın öteki olduğunu anlattığı kısım var oyunda. Alt benlik üste çıkıp da kontrol edemediği yerde oralarda ötekiliği ile yüzleşiyor ama onun dışında bunu yapmıyor. İnsanlarda da böyle.  Biz de insanlar koltuktan kalktıktan sonra 2-3 dakikasını düşünerek geçirsin istedik.

Hayatı olması gerektiği gibi mi yaşıyoruz? Birileri gitme dedi diye kapalı mekanlara gitmiyor muyuz? Hayatı erteliyor muyuz? sorularını sorsunlar, biraz bunları düşünsünler istedim. Bu kadar vahşet var mı derseniz evet var. Daha ağırı var.

Daha geçen günlerde lisede kulak kesmiş çocuklar. O kulak kesme eyleminin öncesine bakmak lazım. O kulağı kesenin, o şiddeti gösterenin korkusu var.  Birkaç tane korku var; birincisi korkuyorsunuz ve kapıyorsunuz, korkuyorsunuz ve duvar örüyorsunuz ve 3.sü korkuyorsunuz ve gözünüzü kapatıp işin içine dalıyorsunuz. Biz bu gözünü kapatıp işin içine dalan kısımla ilgileniyoruz. Oyunda Louis’in de korkuları var tabii; o duvar örmeyi seçmiş.

Oyunda çok nefret edilir şeyler yapmasına rağmen Mark’tan çok da nefret etmiyoruz aslında. Bunun nedeni  hepimizin içinde bir parça Mark olması mı?

Evet var tabii. Ben kendimde yakalıyorum bazen. Ben bir futbol meselesi tartışırken bile abimle kavga ettiğimi, abimi ittiğimi hatırlıyorum. Onun bir adım sonrası daha ağır şiddetzaten. Hepimizde var bu. Çünkü genimizde var.

Elmaya uzanırken ayağa kalktığımız andan itibaren insanoğlunda o şiddet olgusu var. İnkar ediyoruz sadece. Lacivert takım elbiseler giyince baskı altına alıyoruz. Ya da belirli bir sosyal durum içinde davranmaya çalışırken örtüyoruz.

Bir haber hatırlatacağım şimdi size bu oyunun güncelliğine de biraz işaret: Bir profesörün eşine uyguladığı şiddet; dışkı atması söz konusuydu. Tabaka da fark etmiyor. Akademisyen olmak, sokaktaki olmak, öteki olmak, beriki olmak  fark etmiyor. Önemli olan ‘insan olmak’. Tüm bunları tetikleyen sebeplerle yüzleştiğinizde insan olmayı başarabiliyorsanız hala, insanlara insan gibi davranmayı becerebiliyorsanız o zaman hayat yaşanılır oluyor.

Sondan Sonra pek çok şeye değiniyor; terörizm, şiddet, paranoya vs ama en çok şunun altını çiziyor dediğiniz şey?

En çok ‘faşizm bireysel reaksiyondan başlar sonra kitleselleşir’ in altını çiziyor. İki kişi arasındaki faşizm böyle bir şeyse bunun kitleselleştiğindeki tablo Irak’ı da açıklar, Kuzey Afrika’yı da açıklar, Amerikan emperyalizmini de açıklar Fransa’nın bugün gündemde olan tarihi gereksiz kurcalamasını da açıklar.

Duru Tiyatro’nun repertuar tiyatrosu mantığını açıkladınız ancak bu yine de daha önce sahnelenmiş bir oyunu tekrar sahnelemeyeceğiniz anlamına gelmiyor değil mi?

Tabii öyle bir kuralımız yok ama dikkat ediyoruz buna. En azından yakın tarihte sergilenmiş oyunları sahnelemiyoruz. Ama tabii ki bir klasik yaparsak o Duru Tiyatro’nun diliyle olacağı için başka bir yerde oynamış olması bizi çok da bağlamaz. Ama mümkün oldukça dünya tiyatro edebiyatının Türk seyircisiyle buluşamamış örneklerini sahnelemeyi tercih ediyoruz.

Tiyatro hakkında söylenen ………’yı klişe bulduğunuz şey nedir?

Tiyatro ölmüştür’ü çok klişe buluyorum. Çünkü yeryüzünde iki insan kalana kadar tiyatro devam edecek. O iki insan da dönüşümlü olarak bir oyuncu bir izleyici olacak.

Entelektüel cehaleti denen bir şey var Türkiye’de; bilmedikleri görmedikleri şeyler için ahkam kesiyorlar. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan çok kişi var. Geçenlerde Ahmet Hakan demişti bunu. Önce bir gelmek görmek lazım.

Duru Tiyatro’nun diğer projelerinden bahsedersek?

Şubat ayında Tatlı Çarşamba isimli bir oyuna başlıyoruz. Yine Sondan Sonra’ın yazarı Deniz Kelly’nin bir oyunu var; Kahramanım Usame var. O da benzer bir içerik ama daha farklı bir söylemi var ona başlayacağız. Mayıs gibi düşünüyoruz.

Önümüzdeki sezon bir klasik yapma derdimiz var. Aşk Her Yerde bu sezon azalarak sahnelenmeye devam ediyor. Festival dönemine denk gelen belki festivalin içinde Usame’yi yapacağız. Sonra sezona veda edeceğiz.

Yazan: Denis Kelly

Reji: Emre Kınay

Oyuncular: Emre Kınay-Ahu Türkpençe

Çeviri: Füsun Günersel
Ayrıntılı bilgi için: www.durutiyatro.com

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.