Tutku: Bir Eleştiri Yazısı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri – Önce Söz vardı. Sokakta: “Yahya Peygamber yürüyen merdivene çıkmaya çalışırken şehir merkezinde miydin?” Sonunda bir imge vardı. Deniz kıyısında: Haça gerilmiş bir adam, ayaklarının dibinde dalgalar ve koyun öte yakasında Güney Galler’in demir işçileri.

The Observer. 1 Mayıs 2011, Çeviri: Ömer Ongun

Binlerce kişi kesintisiz 72 saat süren Paskalya Tutku’su vesilesiyle Port Talbot sokaklarında Michael Sheen’i takip ediyor. Fotoğraf: Galler Haber Merkezi

Günlük yaşam ile epik olanı, olağan ile yüce olanı bir araya getiren Port Talbot’un Tutku’su sadece bu yılın değil son on yılın öne çıkan tiyatro etkinliklerinden biriydi. 2006’da Londra’da sergilenen Sultan’ın Fili, bir yerin yaşamını allak bullak eden bir tiyatro işiydi ve kendisinin bambaşka algılanmasını sağladı. Profesyonel oyuncular ve çok sayıda yerleşimciyle birlikte rol alan Michael Sheen’in,  çocukluğunda izlediği Tutku oyununu, bölgeye özel iki büyük kurum olan Galler Ulusal Tiyatrosu ve Wildworks ile Sheen ve Wildworker ortak yapımcılığında ve Bill Mitchell yönetmenliğinde gerçekleştirme hedefi vardı. Owen Sheers ise metni yazdı.

Bu 21. yüzyıl hikâyesinde insanların hayatlarındaki hesaplaşmaları dinleyerek iyileştiren unutkan bir öğretmen yer alıyor. Bu, İncil hikayelerinde bir tilt: İsa öğüt verir, Öğretmen dinler. 72 saatlik bir rotada, Paskalya’nın hikayesinin ana özelliklerini şehirdekilerin yaşamlarına taşıdı ve ziyaretçiler ve yerli halktan oluşan bir kalabalığı şehrin sokaklarında peşinde sürükledi.

Alaycı bir şekilde yurttaşların kaynaklarını tüketmenin peşinde koşan unutkan bir şirketin merkezindeki Öğretmen, Port Talbot’un kum tepeciklerinin ıssızlığında zaman geçiriyordu. (Sheen orada çarmıha gerilmişti) Sheen, denizde vaftiz olur, (Deniz Kıyısı Sosyal Kulübü’nde domuz etinden paylar ve ekler yedikleri) Son Akşam Yemeği’ne başkanlık eder; mahkemeye çıkarılır, vahşice dövülür ve çarmıha gerilir.

Burada günahlardan arınma daha pratik bir mesele; fena halde göz ardı edilmiş bir şehrin anılarını yeniden düzeltmek… Bir yeraltı geçidinde, öfkeli iki erkek çocuğu moloz yığınlarının üzerine çömelmiş kendilerini hatırlamaya çalışıyor. İkinci bir yol yapmak için terasları yıkılan evlerin bulunduğu Llewellyn Sokağı’nda sürülmüş komşularının hayatlarını tasvir eden bir sokak sakini onların ruhlarını çağırmış gibi ve üst geçidin kemerlerinde cehennemvari bir bölgede, beton sütunlardan oluşan bir anti-katedralde ve kubbeli bir çatıda başıboş dolaşan suretler beliriyordu.

12 bin insan izliyordu Sheen’i. Sokaklar boyunca haçı taşırken yüzü kanlıydı ve bacakları buruşmuştu. Kalabalığın büyüklüğü her dakikaya daha da çok güç veriyordu: “İnsanların hiç utanmadan öylece ağladıkları böyle bir izleyici kitlesinin arasında hiç yer almamıştım.” Sheen’a olan ilgi (Port T’deki herkes onu bilen birini tanıyor) her bir sahneye doğrudanlık ve bazen de sürrealistlik katıyordu. Eğer tökezlerse “Devam et Michael” diye bağırıyordu izleyiciler, “yapabilirsin.” Neyi yapabilirdi? Ölüme gitmeyi mi?

Müzik, bazıları düzensiz olan bölümleri birbirine bağlıyordu. Son Akşam Yemeği’nde, Paul Potts ve Manic Street Preachers; mahkemede, bir perküsyon grubu; Calvary yolunda ise, bir bando ve opera şarkıcısı vardı. Rock grupları ise yolun kenarındaydı. Ve bir ninni vardı. Bir kilisenin bahçesindeki bir mezarlıkta, gecelikler içinde, merhum hayatları hakkında fısıldayan kadınlar söylüyordu. Öğretmenin kırbaçlanıp kadınlar tarafından yıkandığı alışveriş merkezinde ise ninniye kadar sadece suyun ve arpın sesi duyuluyordu. Sheen ise ellerinden haça çivilendiği anda bir bebek gibi o ninniyle uyuya kalıyordu.

Silahlarını gösteren siyah giyimli cüsseli insanlar olan isimsiz şirketin güvenlikleri ise, rugby oyuncuları tarafından canlandırıldı. Tanrı, yapı iskelesinin üstüne tünemiş bir çatı ustasıydı: “Bir ara buraya gelmelisin.” diye gürlüyordu oğluna. Bahçedeki şiddetli ıstırapsa yoksulların lojmanlarında Gethsemane (İncil’de tasvir edilen bir zeytin bahçesi) yaratmak için bir kovanın yerleştirildiği yerde yaşanıyordu. Sheen bir sokak lambasının halesi içerisindeki ateşin dönen alevleriyle çevrili bir halde toprak ve çiçeklerde oluşan bir tepenin üzerinde duruyordu,

Onun haçtan verdiği hitap Port Talbot’a yönelik bir hitaptı ve isimlerin okunduğu ayin, kalabalıktan yükselen uğultularla karşılandı. Bunların bazıları, yeni gelen birisinin kafasını karıştırabilir. Örneğin; büyük bir şevkle alkışlanan Selwyn Jenkins kimdi? Bir don mu yoksa bir diyakoz mu? Hayır, diye açıkladı Port Talbotlu biri: Orası bizim eğitmenlerimizi getirdiğimiz yer. Ve bu da coşkulu bir hafta sonundan geriye kalan bir not: Dikenli bir taç takan bir adam eğitmenlerden bahsediyor ve binlerce insan tarafından alkışlanıp yüceltiliyor.

Paylaş.

Yanıtla