Sırtında Taşıdığı Yükü Mülk Edinen İnsanların Hikayesi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Şahika Tekand, performatif tiyatroyu Türkiye’de başlatan sanatçı. Şimdi ‘On Adımda Unutmak: Anti Prometheus’ oyunuyla seyircisine yine farklı bir sahneyle önemli mesajlar veriyor.

Televizyonda gördüğünüz genç oyuncuların büyük çoğunluğu onun öğrencisi oldu. Türkiye’de ‘performatif tiyatro’ dediğinde kimse onu anlamadı. O, ‘yeni tiyatro’yu çok önce gördü ve gençlerle birlik olup, performatif oyunlar sergiledi, olimpiyatlara katıldı. Şimdi yine Studio Oyuncuları için Türkçe yazıp yönettiği ‘On Adımda Unutmak: Anti Prometheus’la 7-8 Şubat’ta Enka İbrahim Betil Oditoryumu’nda sahne almaya hazırlanıyor Şahika Tekand. Ustayla yeni oyununu ve tiyatronun son durumunu konuştuk.

– ‘On Adımda Unutmak: Anti Prometheus’ oyununuz ne anlatıyor?
Sırtlarında taşıdıkları yükleri daha sonra mülk edinen insanların hikayesini anlatan bir oyun. Başkalarının yükü olarak taşıdıkları şey daha sonra mülkleri haline geliyor ve o mülkün nasıl bir yüke dönüştüğünü anlatıyoruz. Prometheus ateşi tanrılardan çalıp insanlara hediye eden tanrıdır ve bütün varlığı boyunca zincire vurulmayı, her gün kartallar tarafından ciğerinin parçalanıp aynı acıları yeniden çekmeyi göze almış olan bir tanrı. Dolayısıyla biz bugünün insanına bu tanrıyı bir kez daha hatırlatıyor ve onu hangi on adımda nasıl unuttuğunu gösteriyoruz. Ve ‘Aslında senin hiç olmadığın şey Prometheus, sen bir anti Prometheus’sun. Bugünkü sistem sana kendini feda etmeyi, büyük idealler kurdurtmayı, büyük umutlar peşinde koşmayı unutturdu. Seni küçücük bir dünyanın içine sıkıştırdı ve halbuki sen bundan çok daha değerlisin. Bir dur, düşün bakalım bu hayatı yaşamak istiyor musun?’ diyoruz.

– Oyun günümüze işaret ediyor…
Aslında hepimiz bu kutu kutu evlerimizde birbirine çok benzer problemlerle yaşıyoruz ama nedense birbirimize hiç dokunamıyoruz. Ve birbirimizin sesini hiç duyamıyoruz. Son derece eğlenceli ama trajik bir konuyu işleyen oyun.

TİYATROYU AŞKLA YAPIYORUM
– Yönetmenlik, oyun yazarlığı yapıyor tiyatro oyunlarında oynuyorsunuz ve birçok da oyuncu yetiştiriyorsunuz, televizyonda ya da sinema filmlerinde oyunculuk yapmayı özlüyor musunuz?

Hiç özlemiyorum. Çünkü ben çok doydum ve yüzümün akıyla yaptım işimi. En son 1997’de çok kesin bir kararla sinema ve televizyon çalışmalarını kestim. Son işim Ömer Kavur’un en iyi filmlerinden biri ‘Akrebin Yolculuğu’dur. Orada da iyi bir iş çıkardım. Bu filmde oynamamı çok istemişti, bu ona gönül borcumdu. İyi ki de o filmi yapmışım. İyi bir kapanıştı. Rahmetli Ömer Kavur bana sinemayı sevdiren adamdır.

– Bu kesin kararı verdiren neydi, bir küskünlük mü söz konusu oldu?
Hiç öyle değil. Beni öyle küstüren, sıkan bir durum yok ortada. Tiyatro o kadar aşkla yaptığım bir iş ki sinema ve televizyonun onun yerini tutmasına ya da ondan zaman çalmasına izin vermem mümkün değil. Artistik olarak ne sinema ne de televizyon bizim tiyatroda aldığımız zevki karşılıyor. Temel nedenim bu aslında. Stüdyo Oyuncuları çok büyüyünce, kadrosu genişleyince, hem oyunculuk stüdyosu hem de tiyatro kurumsallaşınca tiyatro için ayıracağım emek ve enerji daha çok arttı. İkinci neden de zaman yok.

– Haldun Dormen şu günlerde tiyatronun en şaşaalı dönemini yaşadığını söylemiş siz de buna katılıyor musunuz?
Sektörün artistik olarak şaşaalı bir dönem yaşadığını söylemeye ve o kadar abartmaya gerek yok. Ama seyircinin tiyatroya ayağının yeniden alışması açısından bence hoş bir dönem yaşıyoruz. Özellikle son on yıldır küçük küçük her taraftan tiyatro toplulukları ortaya çıktı. Genç sanatçılar önemli şeyler denediler. Konvansiyonel tiyatro diyebileceğimiz tiyatrolar yüzünü değiştirdi, adeta televizyon starlarını tiyatroya çıkararak yeniden seyircinin ayağını tiyatroya alıştırdı. 80’ler ve 90’larda yaşanan tiyatro seyircisindeki düşüklük şimdi söz konusu değil.

– Popüler dizilerle tanıdığımız oyuncuların tiyatro sahnesinde olması da seyirciyi tiyatroya çekti değil mi?
Bunun da etkisi var. Bu sektör böyle çalışır, bunu yadırgamamak lazım. Bizim gibi yüksek sanat yapan ve artistik olarak sürekli araştırma peşinde olan topluluklar da var, ki biz zaten hiç seyirci sıkıntısı yaşamadık. Çünkü çok yeni bir tiyatro yapıyoruz. Onun alıcısı her zaman var. Konvansiyonel tiyatro açısından sektörde tabii ki canlı bir dönem yaşıyoruz. Ünlü oyuncuların sahnede olması, tiyatrocuların dizilerde meşhur olması önemli. Eskiden sinema ve televizyon tiyatroculardan pek bir şey anlamazdı. Televizyon ve sinemada iş yapan insanlar da artık sinema okullarından mezun, o nedenle biraz daha ilgili davranıyorlar.

TELEVİZYON ÜNLÜLERİN ÜNÜNÜ TÜKETİR
– Konservatuvar okumadan ya da sizin gibi okullarda eğitim almadan sadece oyuncu koçuyla çalışıyor olmak oyunculuk yapmak için yeterli midir?

Bana pek yeterli gelmez ama sektörün bir kısmı bunu yeterli görüyor ki böyle çalışıp ünlü olan, iş yapan çok insan var. Kaldı ki bu dünyanın her yerinde böyle. Televizyon ünlü insanların ününü tüketir ve geçer. O ünlü insanlar da bu mesleği meslek olarak edindilerse tabii ki kendilerini yetiştirmek için koçlarla çalışırlar, stüdyolara giderler. Bunların hiçbiri beni hiç rahatsız etmiyor. Dünyanın her yerinde farklı kulvarlar ve bu kulvarların ünlüleri vardır. Hepsinin de alıcısı bulunur.

– Televizyon güzel kadın, güzel adam istiyor ama tiyatronun hiç böyle bir derdi yok…
Evet, hiç yok. Kaldı ki tiyatroda güzellik anlayışı da farklıdır. Işığı alan oyuncu tiyatroda her zaman güzeldir. O insanı günlük hayatta görürsünüz, belki vasat gelir size ama sahnede parlar. Oyuncular başka türlü hale gelir sahnede. Televizyon için o alelacele çekilen dizilerde ne ışığa ne insanların makyajına özen gösteriliyor. Bunlara hiç vakitleri yok. Televizyonun böyle bir derdinin olmaması normal. Çünkü televizyon ne kadar reklamla çalıştığına bakar. Eskiye göre çok daha esnek davranıldığı kanaatindeyim. Tiyatrodan aldıkları bazı oyuncuları başrolde görüyoruz. Bu insanların hoş çirkinlikleri ve bozuklukları bile olabiliyor. Fakat ona rağmen artık bundan lezzet çıkaran yönetmenler de yetişti. Bu çok sevindirici bir şey.

– Sinema tiyatroya göre daha popüler, sinemanın gerisinde kalmamak için tiyatro kendini her daim yenilemek zorunda mı?
Sinema her zaman tiyatrodan gerideydi. Sadece daha popüler çünkü bir seferde milyonlara ulaşıyor. Tiyatro artistik olarak da sinemadan hiçbir zaman geride kalmadı. Hatta sinema kadroları tiyatrodaki gelişmeler sayesinde biraz daha artistik olarak eğitilebildiler. Tiyatronun risk alma kapasitesi çok daha fazla. Çünkü prodüksiyonları daha düşük. Bir sinemacının o paraları deney yapmak için harcaması çok mümkün olmuyor. Ama biz tiyatrocular bu riski kolaylıkla alıyoruz. O nedenle sinema, tiyatrodan çok şey öğrendi. Fakat iletişimin, eğitim düzeyinin artması, Türkiye’nin değişmesi herkesin çok daha hızlı ilerlemesine neden oluyor.

TİYATRO İNSANI DEĞERLİ KILAR
– Sizden mezun olanlar çok ünlü isimler oldu; Burcu Kara, Yiğit Özşener, Nesrin Cevadzade, Ozan Güven…

Daha birçok isim var. Şu anda televizyonda star denebilecek insanların çoğu belki de… Bu çocuklarla hiçbir zaman bağlarımız kopmaz, her zaman ilişkimiz devam eder. Hepsi son derece gurur verici sanatçılar oldu. Ödüller aldılar… Onları çok özlüyorum.

– Siz buraya gelen insanlara ne yapıyorsunuz da sizden çıktıktan sonra bir özgüven patlaması yaşanıyor? Depresyon ilaçlarını kesenler, sosyal fobisi varken ekran önünde haber sunmaya varan örnekler biliyorum… Ne oluyor burada?
Aslında çok basit bir şey oluyor. Burada geliştirdiğimiz yöntemle de ilgili. Bu yöntem insanı merkez alır ve o insanın varlığını değerli kılar sahne üzerinde. Tiyatroya hazırlanırken bu yönteme ilişkin bir eğitim süreci geçirince insanlar doğal olarak kendi değerleriyle yüzleşiyorlar. Sosyal rollerini, sınırlı ve kısıtlı zavallı iş ilişkilerini ve iş hayatının kendileri üzerinde yarattığı baskı noktalarını keşfediyorlar ve bunlarla mücadele etmeyi öğreniyorlar. Çünkü her insan değerlidir. Her insanın saygı görmeye hakkı vardır. İnsanlara bu kadar tüketilip bir kenara atılacak bir meta gibi bakılması ille de şart değildir. İşte burada insanlar bunu deneyimliyor. Sonucu itibarıyla tiyatronun tedavi edici olduğu da bir gerçek. Tiyatro insanı çok değerli kılan bir meslek.

Akşam

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.