Ölme Eşeğim Ölme

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Zafer Diper

Süregiden sayrılı tutkunluğum operaya, on beş yaşlarında başladı. Düşkünlüğümün nedeni, insan sesinin o sıra dışılığı, erişilmezliği. İyi bir uygulayımla (teknikle) harmanlanmış bir türkücü türkü söylerken de, olağanüstü yorumculuğuyla Sarah Vaughan caz söylerken de aynı derinden etkilenimi bırakır bende. Hani ne tür müzik olursa olsun, içinde yetkin bir ses olsun da. Ama ille de opera sonuçta! Çünkü onda ulaşabiliyorsunuz en üst düzeyde söyleyiş biçimine. Geçmişlerde, kralların varsılların koruyuculuğunda gerçekleşebildiği için adı çıkmış, “opera üst sınıfların, kentsoyluların (burjuva) sanatı” diye. Bir eleştirilen yönü de pahalılığı. Her yerde olduğu gibi ucuza biletler de var. Ama kuyruğa gireceksiniz birazcık. Londra Covent Garden’ın önünden geçerken gece saat 3.00 gibi, upuzun bir kuyruk. Nedir, diye soruyorsun doğal olarak. Dönemin ünlü tenorlarından Jon Vicker’ın söylediği bir yapım için, indirimli bilet için geceden girilmiş sıraya…

Bir diğer karşı görüşten baksak: “Ne gereği var şimdi operanın?” diye başlasak, “hem kim dinler bizde,” diye sürdürsek? Halktan kim gider, kim ne eder? Hangi halk? “Benim işte halk? İşçiyim. Operanın ne olduğunu tam bilmiyorum. Hem o aldığım üç kuruşla nasıl giderim operaya?”… Öncelikle, dedik ya, indirimli biletler de var. Ama daha da çıkışacaksın belli: “Onla da bitmez… Kılık kıyafetime baksana! Benim daha ayağımda doğru dürüst bir ayakkabı yok!”  İtalya’da duvar ustası. İşini bitiriyor, üstü başı kirli paslı. Eve gelip yıkanıyor. Gösterişli görünmesine gerek yok. Temizce giyiniyor yeter. Sonra düşüyor yola… Ve şimdi bizim nedensilikten (bahane) biletten, giyim kuşamdan ayrıldığımız nokta gelip çatıyor: İzleyeceği operadan bir aryayı ıslığıyla çalıyor duvarcı yürürken. Sahnede çok ünlü bir soprano var o gece. Sesçi ünlü münlü, hiç dert değil, sıkı mı bir nota yanlış söylesin, ezbere biliyor bizimki müziği… O ünlü Maria Callas’ın başına geliyor. Sen ben nasıl anlarız bilmem ama o bir küçücük yeri yanlış söylüyor ki ne tepkiler, sahneye ellerinde ne varsa atmalar! Kanıtım yok elimde ama mutlaka halktan biri, o duvarcıdır bu işi başlatan. Sonra ne mi oluyor? Perde kapanmak zorunda kalıyor. Callas içeride sinir bunalımı geçiriyor.

 Avrupa’da bir ülke. Kente yakın bir köy. Köylüler örgütlü biçimde biniyor otobüslere topluca operayı izliyorlar sonra dönüyorlar köylerine… Opera izlemek kentsoyluların tekelinde değil artık istenirse.  Opera, onca insanın bir araya geldiği dünyanın en zor işlerinden biri. Büyük merkezlerden birinde New York’taki Metropolitan Opera House’da (MET) sahne gerisini yöneten başkişiyle söyleşi yapılıyor TV’de. Arkada görevlilerin dekorları, aksesuarları yerleştirmek için koşuşturma içinde olduğu görülüyor görüntüde. Soru geliyor: “Kaç kişi çalışıyor arkada?”  Yanıt veriliyor: “Şu an 150 kişiyiz, ama bu operasına göre değişiyor. Daha da çoğalabiliyor.”  Neden dünyanın en pahalı sanatı? İşte yalnızca arkada 150 kişi, sahnede koro, orkestra, solistler, yönetici, gişe, yer göstericileri, kapı görevlileri, ışık odası, teknisyenleri… Marangozhanesini görseniz; bilmem kaç kişi dekorları yapıyor… Bir de yine operanın içinde terzihane, giysilerin çoğunluğu burada dikiliyor. Ya yaratıcılar? Müzik bölümü orkestra şefinin elinde ama bir de sahne var: Yönetmeni, yönetmen yardımcıları, dekor-giysi-aksesuar tasarımcıları, dans çalıştırıcıları… Ve o bina giderlerinin tümü vd. uzayıp giden bir dizelge (liste). Şöyle kabaca ortalama 500 kişi… Herkese o günlük bir ödeme yapsanız, düşünün 2500 kişilik bilet de satsanız, giderlerin yarısı bile karşılanamayacak… Dünyanın en ünlü sesleri doğal olarak MET’teyse, bir de onlara ödenen ücretleri ekleyin gider hanesine!?… Ne oluyor peki? Devlet destekliyor; öyle böyle değil hem desteği. O da yetmiyor ayrıca, bir sürü kuruluşlardan da çeşitli destekler geliyor…  Şimdi gelmeyelim mi bize?! Ama İstanbul gibi bir memlekette operaya yönelik donanımlı bir salonun yoksa, biz ne konuşabiliriz ki üzerine? Bunu işte! Öyle bir sanat ki; müzik, şarkı, dans, ışık, dekor, giysi, oyun;  sahnede capcanlı var olan, neredeyse tüm diğer sanat dallarını bir araya getiren benzersiz bir olay! Onca önemine karşın biz yoksunuz operadan. AKM yetersiz de olsa bir seçenekti ama o da uzunca bir süredir kapalı. Neden peki operayı öldürmeye çalışmak? Bu da uzunca bir konu, derken, yeni habere bak: Bakım onarım yapılacak(mış) da açılacak(mış) AKM… Bunca zaman niyeydi, ne oldu peki öyle kapalı kapalı da şimdi mış mış… Olacak(mış)… Ölme eşeğim ölme…

Birgün

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Zafer Diper

Yorumlar kapatıldı.