Sahnedeki Başarım Dersim’in Acısıdır

Pinterest LinkedIn Tumblr +
Türkiye Tiyatrosunun en önemli başyapıtlarından biri olan “Keşanlı Ali Destanı” müzikali 2012 yılında da yine sahnede.  42 kişiden oluşan dev kadrosuyla Sadri Alışık Tiyatrosu tarafından sahneye konulan ve Haldun Taner’in ölümsüz eseri ‘Keşanlı Ali Destanı’ Sahnelendiği ilk üç günde 5 bin kişiye ulaştı neredeyse… Haldun Taner’in bu ölümsüz eserini televizyon dizisinde görmek de mümkün ama dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmiş bir oyunu tiyatro sahnesinde izlemenin keyfi de bambaşka…

Orijinal müzikleri Yalçın Tura’ya ait. Ahmet Mümtaz Taylan’ın yönetmenliğini, Çiğdem Erken’in müzik direktörlüğünü yaptığı müzikal oyunun provaları prömiyerinden üç ay önce başladı. Oyunun kostümleri Başak Özdoğan, dekoru Barış Dinçel tarafından hazırlandı.

‘Keşanlı Ali’ büyük kentin eteklerinde yer alan varoşlarda yaşayan ezilen yoksul insanların öykülerini ele alırken gündelik hayatın yanı sıra iktidar, çıkar, aşk ilişkileri dolayında gelişen, olaylara da eğlenceli bir yaklaşımla değiniyor. Keşanlı Ali Sinekli Dağ mahallesinin kahramanı bir yanıyla bakarsak da Türkiye’nin gecekondularında yaşayan yoksul kesime tekabül ediyor. 60’lı yılların kült tiyatrosu olan bunca yıl geçmesine rağmen hem bir televizyon dizisine uyarlandı hem de hala tükenmeyen seyircisiyle Türkiye’nin dört bir yanında sahnelenmeye devam ediyor.

Biraz geriye gidelim, ‘Keşanlı Ali Destanı’ ilk olarak 1964 yılında Gülriz Sururi ve Engin Cezzar Tiyatrosu’nda sahnelendi… Yönetmen ise Genco Erkal’dı, Engin Cezzar “Keşanlı…”

Son günlerde müzikleriyle ilgili tartışmalar çıktı ama biz hiç değinmeyelim ona… Elbette ‘Keşanlı Ali Destanı’ müzikalini ölümsüz yapan unsurlarından biri müziğidir. Yalçın Tura’nın müzikleriyle hayat buldu Keşanlı Ali…

Bu müzikali, kapalı gişe oynamaya devam eden, başrollerinde Yavuz Bingöl, Songül Öden, Kerem Alışık, Tuba Ünsal, Mustafa Üstündağ, Kayhan Yıldızoğlu ve SAKM Akademi’den yetişmiş gençlerin yer aldığı oyunun müzik direktörü de Çiğdem Erken’e ait… Oyunun kadrosu oldukça zengin ve başarılı…

DERSİM’DEN KEŞANLI ALİ’YE UZANAN BİR HİKÂYE

Sözünü ettiğim 42 kişilik kadroda öyle biri var ki adeta bir azmin başarı öyküsünü anlatıyor. Keşanlı Ali’yi izleyenler onu iyi biliyor, Sinekli Dağ mahallesinin ‘zayıf’ polisi o.

Bütün hayallerini tiyatro üzerine kurup İstanbul’un yolunu tutmuş Turan Selçuk Yerlikaya, bir diğer adıyla daha doğrusu herkesin söylemiyle Zaza…

Zaza’nın ilk tiyatro deneyimi çocukluğuna dayanıyor. İlkokul da müsamerelerde hocaları güldürmek için sahneye çıktıklarını anlatıyor keyifli bir şekilde. O zamandan bu yana içinde hep bir uhde olarak kalan tiyatro için Dersim’de çok çaba sarf etmiş.

Zaza adından da anlaşılacağı gibi Dersimli. Dersim’den Keşanlı Ali’ye uzanan uzun ince bir yol Zaza’nın ki…

Sadri Alışık Kültür Merkezi’nde bir araya geldiğimiz Zaza, “bizim oraya tiyatro gelmezdi, geldiğinde en ön sıralarda olurdum. Oyuncuların yanına gitmek dünyanın en büyük keyfiydi benim için” diyor.

İlkokuldan sonra lisede,  kendi tarifiyle daha profesyonel bir yol izlemiş.  Liseyi bitirince Ovacık Belediyesi’nin çatısı altında Yılmaz Erdoğan’ın ‘Bana Bir Şeyler Oluyor’ oyununu sahnelemişler, yıl 2006, bu oyundan sonra kendini daha da yakın hissetmiş tiyatroya.

Dersim’de oynamak iyi hoştu da Zaza’nın hayalleri daha da büyüktü. Askerden sonra müzisyen amcası Seyfi Yerlikaya’nın teşvikiyle Sadri Alışık Kültür Merkezi’nde akademik eğitim aldıktan sonra başarı ve azmi herkes tarafından fark edilince Keşanlı Ali’nin de yolu görünmüş Zaza’ya… Bu kadar kısa sürede bu başarının sırrını soruyorum, “çok istemek” diyor sadece çok istemek.

DERSİM’DE METİN CEBİM DOLAŞIYORDUM

Keşanlı Ali’ye başlama serüvenini bakın nasıl anlatıyor: ‘Keşanlı Ali Destanı’ için seçimler olacaktı, Dersim’deydim çalışma metnim cebimde geziyordum. 42 kişi vardı onlardan biri de bendim. Geldim Ahmet Mümtaz Taylan tarafından bu oyunda oynamaya hak kazandım. Profesyonel olarak ilk adımım bu.

Dersim yaşayıp o zorlu coğrafyanın acılarını iliklerine kadar hisseden biri için zor bir süreç elbette Keşanlı Ali. Yabancısı olmadığı bir hikayenin içinde yer almak da onu ayrıca motive ediyor.

Zaza’ın ailesi önceleri karşı çıkmış… “Ben aileme oyuncu olacağım dediğim de annemin ilk söylediği ne oyuncusu git oku öğretmen ol dedi “ diyor Zaza. Ve ekliyor: İleride de anılacaksam tiyatroyla anılmak istiyorum…

Biraz Dersim’deki yıllarını anlatmasını istiyorum Zaza’dan… Bugün bambaşka bir sahnedeydi, Dersim’de ise bambaşka bir ruh. Konuşmamız sırasında çok kilit bir şey söylüyor: Hozat’ta oynarken kimin oğlu diye bakarlardı, merak ederlerdi, burada sahnede görüldüğünüz de hangi okulu bitirmiş diye soruyorlar.

Gülümseyerek anlatmaya devam ediyor:  Dersimde Dersimlilere oynadım. Hata yaparım gibi kaygımız yoktu, tabi ki sahne disiplini, oyuna ve seyirciye saygımız vardı ama hepimiz bir birimizi tanıyorduk.  Ama burada o kadar başka ki, Türkiye’de çok önemli yerlerde oynuyoruz, herkese ulaşıyoruz… Sahne üzerindeki herkes bilinen oyuncular, riski ve yükü çok ayrı…

Tabi Dersim’de tiyatro yapmanın da bedeli vardı. Geçim derdi, hayatını idam ettirme vs… Tiyatroyla olmuyor, Zaza’nın da Dersim’de bir işi varmış… “Kırtasiyede çalışıyordum. Çalıştığım yerden kovulmadım ama kovulmayı göze alarak provalara gittim… Bu arada çok iş yaptım, otobüslerde çalıştım otelde de çalıştım, hayatta bir insanın yapacağı her işte çalıştım desem yeridir “diye anlatıyor…

Aslında Zaza zor bir işe girişmiş ama içinde büyüttüğü tiyatro aşkı, azmi onu bu uzun yolun başına çoktan getirmiş… Bu yolun başına da öyle kolay gelmemiş elbette: Ben hep emin adımlarla yürüdüm, evet engeller çıktı ve hepsini de aşmaya çalıştım, şimdi tek hedefim Türkiye’de iyi bir oyuncu olmak diye ifade ediyor…

ŞANSIM İYİ GİTMESEYDİ DERSİM’E GERİ DÖNERDİM

Zaza sadece müzikalde değil sinema filmlerinde de rol aldı. İlk sinema filmi kuzeni olan Volga Sorgu’nun ‘Kaledeki Yalnızlık’ filmiydi. Aynı mahallenin çocukları, birlikte top oynayıp gezdikleri Volga da Zaza için etkili olmuş oyunculuğa adımda…

Arkasından gelen Murat Saraçoğlu’nun 72. Koğuş’u ve Yangın Var filmleri Zaza’yı hayallerine biraz daha yaklaştırmış. Zaza oynadığı filmler nezdinde de şanslı bir genç, iyi yönetmenler ve iyi oyuncularla yan yana gelmişti. Kendisi de aynı kanaatteydi:  Buraya ilk geldiğimde doğru insanlara karşılaştım, ama şansım iyi gitmeseydi Dersim’e geri dönerdim. Ahmet Mümtaz Taylan ya da Yavuz Bingöl gibi çok değerli isimlere denk geldim, elbette şanslıyım. Evet, şanslıydı Zaza ama yetenek ve başarı bu şansı ona getirmişti.

Peki, Oyunculuk Zaza için ne anlam ifade ediyordu? Zaza’ya göre hayatın taa kendisiydi oyunculuk: Okumakla oyuncu olunmuyor. Hayatı boyunca yaşadığı her şeyi alıp biriktirmek, oradaki seyyar satıcıdan tutun, pilotuna doktora gözlemleyerek,  kendi bedeninde bunları barındırıp,  ayrıştırıp doğru şekilde Kanalize etmektir oyunculuk…  Oyunculuk doğal olmaktır,  samimiyettir, içinizde biriken her şeyi ortaya koymaktır…

Oyunculuk hayatın bir parçasıdır doğru ama hayat daha serttir diyorum Zaza’ya… Bam teline basmış gibi oluyorum Zaza’nın…

ACILI COĞRAFYAM BENİ TETİKLEDİ

Dersim üzerine konuşmaya başlıyoruz: “Dersim farklı bir coğrafya biz 38’i yaşamış bir neslin torunlarıyız. Çok acılar görmüş bir nesiliz… Bu yaşanmışlıklar belki de sahnede daha da başarılı olmamı sağladı.  Sahnedeki başarım Dersim’in acısıdır. Benim orada tanık olduğum, okuduğum her şeyi bugün açığa çıkartıyorum. Acılı coğrafyam beni tetikledi. Malzeme geçmişimden geliyor. Bir enerjiyi toplarsınız bir yerde patlar, bizimkisi enerji değil acı… Şimdi yavaş yavaş ortaya çıkıyor…”

Bu kez perdenin en öndekileri değil en öne aday olan Zaza’yla sohbetimiz sırasında Kerem Alışık ve Yavuz Bingöl’le de ayaküstü sohbet ediyoruz. Sohbet bizde kalsın ama oyunu görmek isteyenler bugün Maslak Tim’de izleyebilir. 16 ve 17 Şubat’ta İzmir AKM’de oynayacak oyun 29 Şubat’ta yeniden İstanbul Kozyatağı Kültür Merkezi’nde olacak…

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.