Tiyatro Sadece Bir Araç

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Romantik komedi türündeki yeni oyunu ‘Tatlı Çarşamba’yı sahneleyen Emre Kınay, hem devletin hem de medyanın tiyatroya bakış açısından şikayetçi. Kınay, basının sinemaya verdiği desteği tiyatroya vermediğini söylüyor.

Yeni oyununuz ‘Tatlı Çarşamba’da izleyicileri nasıl bir sürpriz bekliyor?

Oyun, 1960’lı yıllarda sahnelenmiş; sonra beyazperdeye uyarlanmış. Oyunda, evli ve bir çocuğu olan bir iş- adamının sadece çarşamba günleri görüştüğü, kendinden yaşça küçük bir kızla ilişkisi var. İlişkisi olduğu kadının önceden kiracı olduğu daireyi satın almak suretiyle kadını her yönden kendisine bağlamış. Bir gün işe yeni aldığı sekreter, evin anahtarını önce ortağına, sonra da sevgilisinin doğum gününde karısına verince ortalık iyice karışıyor. Evliliği, ilişkileri sorgulayan ve bunu da keyifli bir dille yapan güzel bir romantik komedi.

Peki, oyunda kimleri izleyeceğiz?

Burcu Kara, Sibel Turnagöl ve ‘Aşk Her Yerde’de de rol alan Sait Genay ile Cem Yanılmaz rol alıyor.

‘Aşk Her Yerde’, dört yıldır kapalı gişe oynuyor. Onun yerine şimdi ‘Tatlı Çarşamba’ geldi. En az ‘Aşk Her Yerde’ kadar başarılı olacağını düşünüyor musunuz?

Bekliyorum ama artık tiyatroda bir şeyleri kesin bir şekilde ön göremiyorsunuz. Çok güvenerek bir oyunu sahnelemeye koyuluyorsunuz; ama sonrasında hayal kırıklığı oluyor. Aynı şekilde bazen tam tersi bir durum da söz konusu olabiliyor. Biz tiyatronun dolup taşması derdindeyiz.

Duru Tiyatro, 2005’te kuruldu. Yeni bir oyunun prömiyerini yaptığınız bu dönemde baktığınızda topluluğu kurduğunuz zamanki hedefe ulaştığınızı düşünüyor musunuz?

Yedi yılda dokuz prodüksiyon yaptık. Temsil açısından başarıya bakacak olursak en kötü oyunumuzu yirmi beş, en çok oynadığımız oyunu ise 250 kere sahneledik. Bu anlamda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Değerlendirme kurullarının verdiği ödüllere bakacak olursanız; kurulduğumuzdan bu yana on – on beş ödüle layık görüldük. En çok turne yapan tiyatro olduğumuzu söyleyebilirim. ‘Aşk Her Yerde’yi, neredeyse götürmediğimiz yer kalmadı. ‘Sondan Sonra’yı da götürmeye çabaladık; ama engellerle karşılaştık. Oyunun içeriğini çok sert zannedip salon vermeme durumları oldu. Organizatörler, oyunu sunmaya çekiniyorlar. Belediyeler, duyarsız kalıyor. Siyaseten kimseyi rahatsız edecek bir durum yok ama buna rağmen ‘Sondan Sonra’ ve “Faşizm bir kişiyle başlar ve yandaş buldukça ortak bir kavga haline gelir” meselesi bazılarını rahatsız ediyor.

Geçtiğimiz yıl Afife Jale Tiyatro Ödülleri eleştiri oklarının hedefi oldu. Pek çok tiyatrocu, kendi oyunlarının izlenmediğini söyledi. Bununla birlikte ülkemizde sinema eleştirisi ağırlıkta; fakat tiyatro eleştirisi daha az…

Tiyatroların çoğu o kadar dolaşıyor ki, izlemek isteyen jüri o oyunu yakalayamıyor. Bir açıdan baktığımızda ödüller, hayatımızı değiştiren bir şey değil. Eleştiri konusuna gelecek olursak açıkçası bunun sorumlusunun yazılı ve görsel medya olduğunu düşünüyorum. Medya, tiyatronun sanki bir konusu varmış gibi işlediğinde ya da manşet yakalamak için tiyatroyla ilgilendiğinde seyirciyi de tiyatrodan soğutuyor. Seyirci de “Tiyatro belden aşağı düşmüş” deyip gelmiyor ve sinemayı tercih ediyor. Medya, sinemaya verdiği desteği tiyatroya vermiyor.

Medyanın bu rolü dışında bir yanda da maalesef toplumsal cehalet var. Almanya’da bir kitabın ilk baskısı 14 bin, İngiltere’de 40 bin iken; bizde ilk baskı iki bin olduğunda gurur duyuyoruz. 74 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz. Kültür Bakanı’nın oturup düşünmesi gereken ciddi bir problem bu. Böyle bir durumdan benim duyduğum rahatsızlığı bir ülkenin bakanı duymuyorsa hangi icraattan bahsedebiliriz ki? Özel tiyatrolara destek projesi sözleşmeden kaldırıldı. Zaten ben bu desteğe de karşıydım. Bana otuz bin lira veriyorsunuz, sonra 1500 lira sahne kirası ödüyorum. Otuz temsil sonrasında zaten devletin bana verdiği parayı ben salon kirası olarak geri ödüyorum.

“Dünyanın hiçbir yerinde devlet sanata katkıda bulunmuyor” deniliyor ama kocaman bir yalan. Türkiye’de eğer para desteği olmayacaksa, en azından devletin salonları açılsın ki bizler de bilet fiyatlarımızı düşürelim.

Karşımızda böyle bir tablo varken, bir yandan da özel tiyatro toplulukları artıyor…

Yugoslavya’nın parçalanması ve Gürcistan’ın savaşı sırasında bile tiyatro hiçbir zaman durmamış. Tiyatro, insan iletişimini sağlayan en önemli sanat. İnsan tiyatroda kendini yeniden yaratıyor. Bu yüzden savaş döneminde bile sığınaklarda tiyatro yapılmış. Sanat, insanı özgürleştirir ve böylece insan da bağımsız hareket eder, güdülmeyi bir onur mücadelesi sayar. Ama bu noktada toplumun diğer katmanlarının birlikte hareket etmesi gerekir. Bildiği şeyleri konuşmayan bir toplum haline geldik.

Bir şeyleri tartışmamız gerekiyor. ‘Anonim’ filmini “Tiyatronun politikayla, siyasetle ne ilgisi olur” diyenler özellikle izlesin. Filmde şöyle bir söz vardı: “Belki aileniz mahvolmuş olabilir; ama bugün ne olduğu hakkında, bu oyunlar sayesinde gelecek kuşaklar fikir sahibi olacak.” Resmi tarihçiler resmilerin istediği gibi tarihi yazar. Tarihin gerçeğini sanatçılar yazar.

1990 yılında MSÜ Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdiniz. Doksanlı yıllardaki tiyatro öğrencileriyle şu anki tiyatro öğrencilerini karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?

Tiyatro yapmak bizim için amaçtı. İnsanlara güzel hikâyeler anlatmak, oynadığımız rollerle özdeşleşmek, insanlara pencereler açıp başka dünyalar sunmak en büyük hedefimizdi. Şimdiyse tiyatro bir araç. Herkes, bir basamak olarak görüyor. “Televizyona geçiş nasıl oluyor?” sorusunu soran çok öğrencim var. Artık çoğu kişi, tiyatro etiketini kullanıp o etiketle beraber medya sektöründen iş alma amacı güdüyor.

‘Tatlı Çarşamba’yı yönetiyorsunuz. Bu oyun dışında genelde ne gibi projeleriniz var?
Uzun zamandır ‘Hamlet’i sahnelemeyi istiyorum. ‘Sondan Sonra’nın yazarı Dennise Kelly’nin ‘Osama the Hero’ oyununu düşünüyorum. Tiyatro dışında bir de televizyon projesi var. 15 Mart’ta çekimlere başlayacağız: ‘Ustura Kemal’. Oktay Kaynarca’yla birlikte rol alacağım dizi, nisan gibi yayımlanmaya başlayacak.

Cansu Uras

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.