Var Olmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Var olmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları üzerine Radikal’den Bahar Çuhadar’ın izlenimlerini yayınlıyoruz]

Zeynep Kaçar, on yıldan uzun süredir ‘feminist tiyatro’ yapan, kalemi güçlü, masalları, kadınlığa dair klişeleri ve türlü öğretiyi ters yüz edip oyunlar yazan&sahneleyen bir isim. 2008’den beri Bab-ı Tiyatro ile devam etmekte yola. Hayal kırıklığına uğramayacağımdan emin olarak gittim ekibin son oyununa. 55 dakika sonra ışıklar açılıp, oyuncular Zeynep Kaçar, Kübra Kip ve Tuğçe Karaoğlan selama durduğunda içimde “Sahi, son bir saat içinde, sıradan bir kadının tüm hayatını mı izledik biz şimdi!” şaşkınlığı vardı. Ellerim de alkışa davranmadan önce yanaklarıma akan yaşları silmekle meşguldü.
* * *
Baştaki ‘feminist’ kelimesi, koşarak uzaklaşmanıza neden olacaksa, sizin için yapacak bir şeyim yoktur muhtemelen. Ama geçen hafta ‘Sen olmak nedir?’de, erkek olmaya dair leziz bir oyun izlemişken, ertesinde kadın olmaya dair kapsamlı ve eğlenceli bir metinle karşılaşınca bende bir şeyler tamam oldu.

‘Varolmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları’, adı üstünde ‘var olamamış bir kadının’ çocukluktan yaşlılığa ‘maceraları’ üzerine. Ama ne macera! ‘Ortalama bir ülkedeki ortalama bir ailenin kızı olarak, ortalama bir evde, ortalama bir sevgi ve ortalama dayaklar arasında, ortalama masallar dinleyerek’ büyüyen bir kadının, maalesef çoğunluğun “E normalll…” diye karşılayacağı bir ömür işte…
Solda anne-kız rolünde ‘Varolmayan Ayşe’nin hayatını anlatan Zeynep Kaçar – Kübra Kip ikilisini izlerken, sağda çiçeklerle donatılmış bir salıncakta, ‘var olan bir kadın sallanıyor’. Şarkısını söylüyor: “Sessiz Ayşe, sus Ayşe, sessizlik on bin kere… Mesela Ayşe, var olmak mesele. Hiç Ayşe, yok Ayşe, klişeler sonsuz kere. Şarkı söylemek gerek, yüksek sesle…”

Ondan alarak sözü, mesela diyelim kötü kadının ‘cadı’, iyilik timsali kızın ‘peri’ olduğu masallarıyla büyütülmüş, bir türlü şarkı söyleyemediği okulda tarihin bile ‘erkeğin tarihi’ olduğunu öğrenmiş bir kız çocuğu. ‘25 sene çalışıp 10 sene balkondan bakacağı’, bir kıza yaraşır meslek sahibi olabilmek üzere, ailesinin dizinin dibinde okuması beklenen bir ergen mesela. ‘Ailesine, vatana, babasının dünya görüşüne, örf ve âdetlere, dizilere uygun, istikbali parlak, ne çok milliyetçi, ne çok dinci, ne çok ilerici, azıcık çapkın, ortalama bir dangalak bulup, evlenmesi gereken genç kız. Hep bakımlı olmakla yükümlü kadın. ‘Daha genç olana’ koşan kocanın ve emekliliğin ardından “Dinlenirim” diyecekken, yaşlı annesine bakmaya başlayan kadın… Bir türlü balkondan bakacak vakti olmayan kadın. Nihayetinde şarkı söyleyecek fırsatı bulduğunda, söyleyecek şarkısı kalmadığını fark eden kadın…

Bildiğiniz kadınlardan işte. Anneniz gibi, komşunuz gibi. “Öyle olmamak için tırmaladıklarınızdan” belki. Kaçmak için çabalasanız da maruz kaldığınız tonla klişenin içinde debelendikçe yollarınızın kesiştiği bir kadın.

* * *

Kaçar, şarkılar eşliğinde süren oyuna sığdırmış bunları. Grotesk kostümler, süpürge, rende gibi minyatür ev aletleri; bunlara Kaçar ve Kip’in keskin hareketlerle değişen ifadeleri eklenince tüm bir hayatı aktarmaya pek güzel yetmiş. Salıncaktaki ses ise şarkıları, jest ve bakışlarıyla dahil oluyor.

Naçizane tavsiye: Bu oyuna annenizi, annenannenizi, teyzenizi, halanızı alıp gidin.

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.