O, Bir Kadın Duyarlılığıyla Cumartesi Annesidir: ‘Antigone’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Klasik Yunan tiyatrosundan Sophokles’in (M.Ö.496-M.Ö.406) M.Ö. 440’da yazdığı “Antigone”si İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak sahnede. Kenan Işık’ın Sabahattin Ali çevirisiyle (Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993) uyarladığı ve rejisini yaptığı eser, her bir yanıyla bu coğrafyada günümüzde yaşanan olayları da çağrıştırmakta.

Nasıl mı çağrıştırmakta?

Günümüzde de sanki demokratik bir düzen varmışçasına yaşanıyorsa; yöneticilerin halk arasından seçilmesine karşın, halk seçtiği yöneticiyi denetleyemiyorsa; seçme ve seçilme hakkına “soylular” sahipse; bu devlet sınıflı bir toplumsa, devletin siyasal yaşamına katılma hakkı olanlar en üstte oturuyor, “köleler” en altlarda sürünüyorlarsa bu “çağrıştırma” kim ne derse desin elbette son derece doğal karşılanmakta.

Kadının Ölen Çocuğunun Cenazesini Alması Bile Suç

“Antigone”yi izlerken ya da izledikten sonra, Sofokles’in yaklaşık 2500 yıl önceki trajedisini bugün ülkemizde binlerce kadının yaşamakta olduğunu düşünürken bile insanın tüyü tüsü dineliyor. Antigone’nin kardeşinin cenazesini gömmek için iktidara karşı yürüttüğü mücadele, bu topraklarda benzer acılar yaşayan Kürt kadınlarının verdiği savaşla neredeyse birebir örtüşmekte. Bilinen ve yadsınamayan bir gerçek ki, Kürt anaları 30 yıldır süren savaş sonunda ölen çocuklarının cenazelerini almak için bugün bile insanlık dışı uygulamalarla karşılaşmaktalar.

Polyneikes’e İktidar Erdemleri Tatlı Gelince

Kenan Işık, oyunu iki el silah sesinin ardından sahnedeki iki ölüyle açıyor. İnsanların birbirlerini kurşunlamaya henüz başlamadıkları bir çağdan duyulan silah sesi izleyiciyi silkelerken, üzerinden kanlar süzülen ön perde düşüyor, oyun başlıyor. Tomris İncer, dış ses olarak o mükemmel üstü ses tınısıyla Oidepus’un bilinen öyküsünü anlatmaya başlıyor. Sözcükler yazılı izdüşümü olarak dekorun ve ölülerin üzerinden de akmakta. Oidepus’un iki oğlu Eteokles ve Polyneikes’in babalarının ölümünün ardından iktidarı belirli süreliğine kendi aralarında paylaşacaklarını, dayıları olan Kreon’un da bu paylaşımı desteklediğini, ilk olarak iktidar olan Polyneikes’in iktidar erdemlerinin albenisiyle sırası geldiği halde iktidarı kardeşine bırakmak istemediğini Tomris İncer’in pırıl pırıl tınılarından öğreniyoruz. İki kardeşin iktidar uğruna savaşa tutuştuklarını, ikisinin de savaşta öldüğünü, iktidarın “Dayı Bey”e kaldığını, Kreon’un Polyneikes’in ihanetini lanetleyerek ölüsünü gömdürmeyerek börtü böceğe, kurda kuşa yem etme buyruğuna da tanık oluyoruz.

Antigone’nin Kararlılığı

Gel gelelim, halk tepkili!

“Bu kararın doğru/Ayırmak gerek elbet/Dost olanla düşmanı/Fakat düşünmek de gerek/Sen mi yoksa Tanrılar mı/Ölülerden sorumlu” diye çığırıyor tepkili halk.

Polyneikes’in kız kardeşi Antigone, hem kadının zalimlerin uygulamalarına direnişin, hem de halkın isteklerinin temsilcisi olarak kardeşinin gömülmeme kararına karşı çıkıyor. Tam da bu sırada Aynur Doğan’ın “Ağıt”ı yürekleri dağlamakta… Antigone’nin davranışında iktidarlara, yasalara, eşitsizliğe, adaletsizliğe isyan var. Geceleri gidiyor, kardeşinin cesedinin üzerine avuç avuç toprak atıyor. Oysa Kreon için bu eylem bir suç unsurudur ve suç işleyeni bulduruyor. Yakalanan Antigone, Kreon’un karşısında bütün kararlılığı ile koyduğu adaletsiz yasaları tanımadığını haykırıyor.

Kenan Işık Eseri Evrensel Boyutundan Tutuyor

Şimdi…

O çağın temelinde dinsel ve tutucu bir dünya görüşü egemen, ama Kenan Işık metne çalışırken asla at gözlüğü takmadığını uyarlamasında belli ediyor. Esasında Antigone, dinsel değerler dünyaya egemen olsun diye krala başkaldırmış durumda, Kreon “meşru zemin”den kayınca şıpınişi bir diktatöre dönüşüverecek. Kenan Işık, gidip doğrudan Antigone’nin yanında saf tutuyor, öyküden çıkarılabilecek böylesi “hisse”yi trajedinin derinine gömüyor, eseri: “… gelinim sen anla,” evrensel boyutuna taşıyor, yorum getiriyor. Kadın-erkek çatışmasının, devletin devamını kendi hırsıyla birleştiren yöneticinin sonunun ne olabileceğinin altını, tiyatronun gerektiğinde sipsivri uçlu da olabilen kalemiyle çiziyor.

Kişilerin Oluşturduğu Canlı Organizma

Yunan siyasal düşüncesinde siyaset ya da kent devleti, sınırları belli bir toprak üzerinde kurulmuş siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik bir bütün olarak kabul edilmekte. Ayrıca da, devlet dinsel bir birim. Kral ile halk arasında toplumun ileri gelenlerinden oluşan aristokrasi sonradan gelişiyor; ancak gelişmeler, toprak sahibi aristokratların yanı sıra, ekonomik yönden daha güçlü bir ticaret kesimini de ortaya çıkartıyor ve yönetenler yürekten inanıyor, yasalara dayalı yönetimin toplumdaki çatışmayı önleyeceğine. Zaten Pythagoras’ın: “Toplum bilge kişilerin, askerlerin, üreticilerin oluşturduğu canlı bir organizma gibidir; toplumda adaletin gerçekleşmesi için, bu üç bölüm arasında eşitlik ve uyum olmalıdır,” deyişi de bu işte!

Kreon Kendisini Devlet Sanıyor

Kenan Işık, bütün bu düşünceleri iyiden iyiye süzgeçten geçirerek Antigone karakterini (sıkı sıkıya geleneklere bağlılığını örterek) aile sevgisi uğruna ölümü göze almış bir kadın olarak tanımlıyor. (Siz bu sevgiye toprak, halk, özgürlük, bağımsızlık sevgisi de diyebilirsiniz elbette.) Yorumunda Kreon’un genel tavrını, kendisine verilen otoriteyi toplum bağlamından çıkarıp siyasi iktidarını sorgulanamaz hale getirmeye çalışmak olarak veriyor. Kreon kendi otoritesini devamlı kılma çabasında, fakat bunu yapmaya çalışırken karşısına muhatap olarak hâlâ insanları alabilmekte. Çünkü Kreon kendisine verilen otoritenin meşruiyetinin kaynağının toplum olduğunun pek güzel farkında. Günümüzde olduğu gibi, Kreon da kendi emirlerine karşı gelinmesinin otoritesini sarsacağına, kendi otoritesini sorgulanamaz kılmaya çalışan bir iktidar içinse bu durumun rahatsızlık yaratacağına inanıyor. Kenan Işık yorumuyla, reji çalışmasıyla, oyuncu tutumuyla “Antigone”den alnının akıyla çıkıyor.

Müzik, Işık, Dekor, Kostüm

Kenan Işık “Antigone”sinin bestelerini yapan Ayla Çelik’in sanırım bu ilk oyun müziği bestekârlığı, ama gayet başarılı. Çelik’in, matematiksel müzik bilgisi olduğu ve de melodisini bilinçli akorlarla yarattığı gayet iyi anlaşılıyor. Çelik, müziğe olabildiğince yatkın şarkı sözlerini, sözcüklerin vurgulu ve vurgusuz heceleriyle, ölçünün güçlü ve zayıf zamanları arasındaki uygunluğu kusursuz sağlayarak bestelemiş. Diğer taraftan Önder Arık, oyunun geçtiği alanlara ve sahnenin izleyiciye gösterilmek istenilen bölümlerine ışığı gayet dengeli dağıtmış. Sahnenin ve dekorun boyutlarını iyi hesaplamış. Sahne üzerindeki her bölüme beş yönden ışık tasarlamış, ideal olan genel atmosferi yakalamış. Dekor Tasarımını yapan Elena Ivanova dar sahne alanını yeniden yaratmış, biçimlendirmiş ve gerçekten anlam kazandırmış. Kostümleri de amaca fevkalade uygun saptamış. Hele keşke bir de Kreon’un koltuğunu daha görkemli tasarlasaymış!

Koronun Başarısı

Koro Başı’nda deneyimli oyuncu Suna Selen o pek bilinen sanatsal arzu ateşini bu oyunda pek koruyamamakta. Simel Keçecioğlu, Belma Şahin, Canan Duran, Sercan Sungur, Ömer Menteşe, Aybar Taştekin, Aykut İspir, Güzide Arslan koroyu başarıyla oluşturuyorlar. Çocuk’ta Gökhan Mert Yılmaz’a sözüm yok, ama Kâhin’in yardımcısı neden çocuk, anlamama da imkân yok! Koro olarak “Kreon”, “Muktedirdir İnsanoğlu”, “Kader Yürütünce Hükmünü” şarkılarında topluca başarılılar. Gelgelelim “Ağıt”ta Hilal Kuvvet, “Dağılmaya Görsün Bir Kere İnsanın Yuvası”nda Tarkan Koç ile Bora Godri, “Ey Eros”ta Zeynep Şimşir ve Hande Gençörnek, “Ey Çok İsimli Dyonisos”ta Gürcan Burcu Değirmenci-Onur Ertaman ikilisi ve “Ah Ne Acı Ne Acı”da Onur Ertaman pırıl pırıl sesleriyle doğal olarak öne çıkıyorlar. Kenan Işık, koronun tamamına tüm yaklaşımları iyi anlatmış, onlar da iyi anlamışlar ki yaklaşımları iyi kontrol ediyorlar.

Kerem Gökçer’in Derinlikli Tutkuları Var

Korumalarda Gökhan Yılmaz ve Eylem Server Ünüvar, Nedime’de Fatma İnan, Haimon’da Barış Bağcı görevlerini mükemmel bir disiplin içinde yerine getiriyorlar. Özellikle Barış Bağcı, Haimon’un aşkının da önemli bir noktada olduğunu, ancak babası Kreon ile tartışmasında adalet duygusunun çok daha baskın çıktığını pek iyi veriyor. Eurydike’de Tuğçe Şartekin Karasu, duygularını sürekli harekete geçiren ve bu sayede fiziksel skoruna yaşam veren yönelimleri daha bir aramalı ve bulmalı diyeceğim, bana kızmasın. Ismene’de Selin Tekman da öyle. Sadece dışsal fiziksel gerçekliğiyle değil, her şeyden önce içsel güzelliğinin su yüzüne çıkışıyla heyecanlanmalı Ismene. Muhafız’da Murat Sarı; tutkulu bir heyecan, arzu, özlem ve aksiyon uyandırabiliyor. Haberci’de Kerem Gökçer’in duygularını, iradesini, aklını, tüm varlığını harekete geçirmek için derinlikli tutkuları olduğu kesin. Finali başarıyla bağlıyor.

Gözde Okur Kutlanmalı

Antigone’de, 2010-2011 sezonu oyunlarından “Ölüleri Gömün”de Webster karakteriyle “coşkusal tutkuların denenmişliğin bileşimi olduğunu” bildiği “teşhisini” koyduğum; “coşkusal tutkuların çeşitli ve birbirinden farklı duyguların, deneyimlerin, durumların toplamından oluştuğu konusunda kendisini eğittiği” hususunda “gıyabında” karara vardığım Gözde Okur izleniyor. Oyuncunun yaratıcı hali, beklenen ya da beklenmeyen bir uyarıcıya olan tepkisi gibi, kendiliğinden ve doğru olduğu zamanki haliyse Gözde Okur, üstünyönelimi “kardeşini gömmek” olarak pek güzel belirleyerek bu kere de alnından öpülmeyi hak ediyor.

İki Fenomen: Ali Sürmeli ve Attila Olgaç

Kâhin Teiresias’ta usta oyuncu Ali Sürmeli, kendine denk düşen içsel özlemleri mükemmelen açığa çıkartırken, içsel oynama kışkırtıcılarını da buluyor. Bana sorarsanız, oyunun yıldızı Ali Sürmeli. Siyasi otoritenin varlığını ve hedeflerini gözeten, destekleyen bu figürün her iktidar değişiminde rol oynayan gizli bir el olarak da işlev gördüğünü öyle güzel veriyor ki!

Her rolün hakkını verengillerden Attila Olgaç ise amacından sapmayan oyunculuk örneğini Kreon ile örneklemekte.

Hem de hiç abartısız hırçınlık ve sertlikle.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla