Yaşasın Tiyatro ve Onun Hiç Büyümeyen Çocukları!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Nilgün Belgün’ün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü dolayısıyla Selçuk Yöntem’le HT Magazin için yaptığı röportajı aşağıda yayınlıyoruz.]

Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü! Tiyatromuzun şen kahkahası Nilgün Belgün, bu özel günün şerefine tiyatromuzun büyülü sesi Selçuk Yöntem’le röportaj yaptı. Belgün’ün sorularını içtenlikle yanıtlayan Yöntem, “Aslında her gün tiyatronun günü” dedi.

BUGÜN 27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ…

Benim ikinci doğum günüm… Bu özel günün ışığını herkese, anlamını her güne yaymak için ne yapabileceğimi düşünürken, aklıma “Tiyatrocu olmasaydım, gazeteci olurdum” diyen Nilgün Belgün’ün bu hayalini gerçekleştirmek geldi. Hemen aradım ve Dünya Tiyatro Günü şerefine HTMagazin’in röportajcısı olur musunuz?” dedim. İkiletmeden kabul etti teklifimi. Birkaç gün sonra Selçuk Yöntem’le karşılaştım. Belgün’le eski dost olduklarını biliyorum, “Bu iki dünya güzeli insanı bir araya getirsem tadından yenmez” dedim ve konuyu Selçuk Abi’ye açtım. O da hemen “Evet” dedi. İkisinin de temposu bu aralar çok yoğun. Buldukları ilk boş zamanda, dinlenmek yerine Hayat Cihangir’de benimle bir araya geldiler. Hemen belirteyim; Belgün oyunculukta olduğu kadar gazetecilikte de iddialı. Yıllardır bu işi yapıyormuş gibi kendinden emindi. Bir o kadar da samimi… Her işin başlıca sırrı olan samimiyet, kahkahaların havada uçuştuğu, hissedilen her şeyin bir çırpıda konuşulduğu bir muhabbet yarattı. Yanımda, “Tiyatro bizim oyun alanımız” diyen, hiç büyümemeye ant içmiş, kendileri çocuk iki büyük oyuncu vardı. Bir bilseniz içimdeki çocuk yanlarında kaç kez sevinç çığlığı attı…

‘ŞÖHRET BİZE KOMİK GELİYOR’

Röportajın ortalarında konu şöhrete geldi. İkisinin de ağzından şu cümleler bal niyetine damlayıverdi: “Sahnede şöhreti oynarken bunu sosyal hayata taşımak bize komik geliyor. Bizim tek amacımız arkamızdan ‘iyi oyuncu’ denilmesiydi. İşimizi aşkla yaparken tanınmak kendiliğinden geldi. Şöhret geçici bir şey. Biz kalıcı olan, değeri olan şeylerin peşindeyiz…” Bu sözlerin kıssadan hisse olarak kabul edilmesini umuyor ve ‘Yaşasın tiyatro” diyorum. Ben bunu her gün söylüyorum, darısı başınıza…

NİLGÜN BELGÜN: Bence Dünya Tiyatro Günü, tiyatronun bayramı! Sen ne düşünüyorsun Selçuk’çuğum?

SELÇUK YÖNTEM: Madem “Tiyatro hayatın aynasıdır” diyoruz, o zaman aslında her gün Dünya Tiyatro Günü! Tiyatro her gün paylaşılan bir enerji, bu yüzden her gün tiyatronun günü! Ama tiyatronun anlamını ortaya çıkarmak için böyle bir kutlama yapılması beni çok umutlandırıyor. Eskiden bu günde tüm dünya adına bir bildiri okunurdu. Artık her ülke kendi ulusal bildirisini okuyor. Bence dünyada tek bildiri okunması daha anlamlı; çünkü tiyatro evrenseldir.

‘TİYATRONUN ÖLMESİ İNSANLIĞIN ÖLMESİDİR’

Bu yıl bizim ulusal bildirimizi Kenan Işık yazdı. “Tiyatro öldü! Son yıllarda insanı usandıracak kadar sık tekrarlanan bir söz bu! Gerçekten de iddia edildiği gibi öldüyse tiyatro; bugün Dünya Tiyatro Günü’nü kutlamak yerine yasını tutalım tiyatronun…” diyor bildiride Kenan. Son günlerde, başta bazı köşe yazarları olmak üzere herkesin dilinde “Tiyatro öldü” cümlesi! Tiyatro ölebilir mi ya!!!

Ölemez; çünkü tiyatronun ölmesi insanlığın ölmesi demektir. Bir insan tiyatronun öldüğünü söylüyorsa kendisinin hayatla ve insanlığıyla ilgili bir sorunu var demektir. İnsanları tiyatrodan soğutan kötü oyunlardan söz edebiliriz ama tiyatronun öldüğünü söyleyemeyiz. İnsanlara duygu veren bir sanat nasıl ölebilir? Başka hangi ülkede tartışılır bu, gülerler adama! Ben okulların müfredatlarına tiyatronun eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Tiyatronun edebiyatı çok geniştir. Bütün sanatları yoğurur. Bu yüzden de sanatların babasıdır. Yaşamın ta kendisidir benim için tiyatro…

Tiyatro bir kültür de… Ailelerin çocuklarını bu kültürle tanıştırmaları çok önemli. Beni çocukken hep tiyatroya götürürdü ailem…

8-9 yaşlarındayken beni de her hafta tiyatroya götürürdü babam. Ankara’da yaşıyorduk. O zamanlar hayat daha saf ve temizdi, insanların tiyatroya ilgisi çok yoğundu. Konservatuvarda okurken bazen okuldan kaçıp oyun izlemeye giderdik, kıyafetlerimizden utanıp bizi balkona alırlardı. Bu kadar büyük bir saygı duyulurdu tiyatroya o zamanlar!

İnsanlar ne kadar şık, özenerek giderlerdi tiyatroya…

Eskiden bu kadar televizyon kanalı yoktu. Her şey değerliliğiyle yürüyordu. İnsanlar değerleriyle yaşıyor, haftada bir sinemaya, tiyatroya, sergiye gidiyordu. Tüketim toplumu onları sadece evde oturup dizi seyreder, reklamlara bakıp alışverişe çıkar hale getirdi. Tiyatro artık bir tercih ama ben bu tercihin giderek zorunluluk halini alacağını düşünüyorum. El emeği her zaman daha değerlidir, tiyatro da bu yüzden daha değerli! Bir yerden sonra insanlar teknolojiden bıkacak.

‘İYİ PERFORMANS OYUNCU İÇİN REİKİ GİBİDİR’

Dizilerden de bıkkınlık gelecek bence bir süre sonra…

Bu bir rüzgâr! Acaba duyguyu, insanlığı elde edebilecek miyiz tekrar? Daha az cinayet haberi duyabilecek miyiz? Mekanikleşmenin yarattığı zararlar sanatla ortadan kalkar. Toplum bilimciler bunu düşünmeli! Tiyatro bir davranış eğitimidir. Kötü insanları da gösterir ve “Böyle olmayın” der. En etkili kişisel gelişim yöntemlerindendir. Oyuncu için de reiki gibidir. Büyük enerji transferi gerçekleştiği için iyi bir performanstan sonra eve gidip yatamazsın. Tiyatronun en büyük ritüeli iyi bir oyundan sonra arkadaşlarla sohbete gidip enerjiyi dengelemektir.

“BAŞTA AŞK, YAŞADIĞIM HER DUYGUNUN ÇIĞLIĞINI ATARIM”

Seni tiyatro sahnesinde izlediğimiz son oyunlardan biri ‘Koca Bir Aşk Çığlığı’ydı. Aşkı çığlık çığlığa yaşama cesaretini gösterebilen biri misin?

Kesinlikle! Duygunun her türlüsünün çığlığını atarım ben! Üzüntünün de çığlığını atarım, coşkunun da, aşkın da! Bir duygu sana verilmişse atacaksın o çığlığı, içinde tutmayacaksın! İnsan, kendisini mutlu edecek anları asla ertelememeli. Üstelik aşk çığlığının yaşı başı da yok!

Hiç olmadı mı o çığlığı atamadığın? Aklında kalan kimse yok mu?

Yok! Ben felsefe olarak şuna inanırım; yaşamda ne olması gerekiyorsa o olur. Olmuyorsa bir nedeni vardır. Oscar Wilde “Tanrı insanı cezalandırmak isterse duasını kabul eder” der. Dua ederken çok dikkatli olmalıyız. Ne istediğimize dikkat etmeli ve hayatı akışına bırakabilmemiz.

Kaderci biri misin?

Kaderci değilim ama trenin varacağı noktanın belli olduğuna inanırım. Treni değiştiremezsin ama yaptığın seçimlerle kompartımanını değiştirebilirsin. Sonuçta her şey varması gerektiği noktaya varır.

Aktörlerin mesleki egoları yüksektir. Bu durum aşk hayatlarına da yansıyor mu sence?

Esas yönetmenlerin egosu yüksektir, zararlı olabilir. Ben duyguyu realize eden aktörün egosundan yanayım. Aşka gelince, bence ilişkilerde her iki taraf da hem oyuncu hem de yönetmen olmayı becerebilmeli. Rollerinin ne zaman değişeceğine karar vermeliler.

Eskiden aşklar bir başkaydı bence…

Daha sahici aşklar vardı bizim gençliğimizde! Jetonlu telefonda randevu verip, bir hafta sonra o randevuya sadık kalırdık. O zamanlar çok güzeldi aşk! Teknoloji bozdu aşkı! Ama bizi ve aşka bakışımızı bozamadı.

“SELÇUK’UN YÜZÜNDE İNSANLIĞIN VE AKTÖRLÜĞÜN PIRILTISI VAR”

Dünya Tiyatro Günü şerefine ‘gazeteci’ rolüne bürünen Nilgün Belgün, yeni kariyerindeki ilk röportajını meslektaşı Selçuk Yöntem’le yaptı. Belgün, röportaj sırasında sık sık “Canım Selçuk’um benim” diye seslendiği Yöntem’in hayatındaki yerini şu sözlerle özetliyor: “Selçuk’la 1982’de tanıştık. Ben bir özel tiyatroda çalışıyordum. Turne için İstanbul’dan Ankara’ya gittik. Selçuk, o dönemde Ankara’da çalışıyordu. Onu ilk gördüğümde, ‘Ne hoş, ne çekici’ bir adam demiştim. Hâlâ da öyledir! O günden beri hayatımdaki yeri hiç değişmedi. Zamanla herkes onu tanıdı, çok sevildi. Ben onun yüzünde hiçbir zaman paranın pırıltısını görmedim. Hep insanlığın ve aktörlüğün pırıltısı vardır onun yüzünde!”

“DİZİLERİ TUTAN İNSANLARI BİR DE SAHNEDE İZLEMEK İSTERİM”

Senin için oyuncu tiyatro oyuncusu mudur? Ben dizilerin başarısını tiyatrocuların rol almasına bağlıyorum.

Tiyatrodaki oyunculuk aktörlüktür! Aktör hem kadın hem de erkek için kullanılan bir kelime. Herkes oyuncu olabilir ama herkes aktör değildir. Aktör beden dilini, sesini, jestini, mimiğini kullanabilen kişidir. Dizilerde ya da sinemada bunları teknik olarak da yerine getirebiliyorsun ama sahnede canlı ve gerçek performans var. Kimse kusura bakmasın ama ben dizilerde rol alan insanları bir de sahnede izlemek isterim Nilgün’cüğüm. Çok yazık! Şu devirde hâlâ oturup dizilerle tiyatro arasındaki farkı tartışıyoruz…

HT MAGAZİN / ECE SARUHAN

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.