Tiyatroya Özelleştirme Değil Özerlik Gerek

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Şehir Tiyatroları’nda 12 Nisan günü alelacele yapılan yönetmelik değişimiyle başlayan kriz, dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen “Tiyatroları özelleştireceğiz” açıklamasıyla yeni ama konuyu takipte olanlar için hiç şaşırtıcı olmayan yeni bir yola evrildi. Yönetmelik değişiminin ardından İstanbul Şehir Tiyatroları yönetimi istifalarını sunmuş, tiyatrocular eylemlerle sanatsal kararları bürokrasiye devreden yönetmeliği protesto etmişti. Kulislerdeyse “Sıranın Devlet Tiyatroları’nda olduğu” vardı. Beklenen dalga da hızla geldi; Erdoğan AKP Genel Merkez Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresi’ndeki konuşmasında ‘tiyatroların özelleştirilmesi’ konusunu Bakanlar Kurulu’na teklif edeceğini açıkladı. Dahası bu konudaki kararından dolayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı tebrik etmekle kalmadı. Benzer bir tavrı Ankara Büyükşehir Başkanı Melih Gökçek’ten de beklediğini açıktan duyurdu; “Melih Bey sen de hazırlığını yap” sözleriyle.

Günlerdir süren tartışmalar gelip “Devletten destek alan sanat özgür olmaz”a takılıyor; devlet desteği yerine ‘sponsor sistemi ve proje bazında destek’ gibi öneriler havada uçuşuyordu. Konunun gündeme geldiği türlü ortamda ‘özerk bir yasanın’ ihtiyacı dillendiriliyor, en aklıselim tavrın tiyatro alanındaki yetkin isimler, akademisyen, sanatçı ve bürokratlardan oluşacak bir konseyin bu konuda çalışmalara başlaması olduğundan bahsediliyordu. Lakin başbakanın dünkü çıkışı tartışmaları başka bir boyuta çekmekte. “Destek gerekirse, istediğimiz oyunlara sponsor oluruz” sözleri başta olmak üzere, bir fabrikadan bahsediyor gibi tiyatroları özelleştireceğini açıklaması, yoğun bir tartışma sürecini başlatacaktır, şüphesiz. Erdoğan’ın ne tür bir özelleştirmeden söz ettiği şimdilik bir muamma. Tartışmanın ilk ayağı olarak şehir, devlet ve özel tiyatrolardan sanatçılara ‘özelleştirme’ konusundaki fikirlerini sorduk.

Ayşenil Şamlıoğlu (Şehir Tiyatroları eski genel sanat yönetmeni): Tiyatro konusunda, değişik iktidarlar boyunca bütçede bu yükten nasıl kurtulacağının çalışması yapılmıştır. İlk defa bu kadar açık şekilde dile getiriliyor. Çok üzüntü verici. Avrupa’da en küçük kasaba ölçekli kente bile gitseniz karşınıza opera, tiyatro, bale binası çıkar. Biri devlet, diğer belediye desteklidir. Royal Shakespeare Company ile National Theatre’a ne diyeceğiz? Devlet destekli bunlar. Bizim bilet fiyatları, onların fiyatlarından çok daha düşük. Her bütçedeki seyirciye tiyatro hizmeti taşıyabilmek için bu kadar düşük tutuyoruz fiyatları. National Theatre’da bilet West End Theatre’a göre düşüktür ama bize göre yüksektir. Bir miktar gişe geliri ve sponsor desteği gelir. Sponsorları BP gibi dev firmalardır. Bu prestij sponsorluğudur. BP, kar beklemez. Oyuncu kadrosu diyelim ki 100 kişiyle sınırlıdır ama dev işler yapılır. Sözleşmeyle oyuncu alımı vardır. Orta Avrupa’da adımınızı attığınız her yerde bir belediye destekli tiyatro ve devlet destekli tiyatro vardır. Devlet, belediye destekli tiyatrolar pahalı klasik prodüksiyonları yeni kuşağa geçirmekle görevlidir. Devlet destekli tiyatroyu durdurduğunuz zaman yeni yetişen nesillere klasik Türk eserleri ya da bir Osmanlı oyununu hangi özel tiyatro oynayacaktır? Bize destek verilirken elbette ki seyirciye ve yapılan yatırıma karşı sorumluyuzdur. Hangi iktidar gelirse gelsin, aynı halkın cebindeki vergiyle tiyatro yapıyoruz. O iktidara bağlı olarak çalışmıyoruz ki. Tiyatro tiyatrodur. Okul okuldur, hastane hastanedir. Her iktidara göre değişen bir şey değildir sanat.

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünyadan bihaber. Anlaşılan tiyatro sanatını da rant alanına teslim etmeyi planlıyorlar. Devlet eliyle tiyatro olmazmış! Bal gibi olur. Esas, tiyatroların özelleştirilmesinin düşüncesi bile kültürel cinayet suçu işlemek kapsamına girer. Hiçbir özel tiyatro, devlet tiyatrosu çapında bir yapıma cesaret edemez, gidip halkın ayağına tiyatro götüremez. İngiltere National Theatre’ı, Fransa Comedie Française’i özelleştiriyor mu? Tiyatroların özelleştirilmesi tiyatro sanatının idam fermanıdır. Devletin o kadar lüzumsuz harcaması, israfı varken tiyatroyu yük saymasını çok amaçlı bir düşünce olarak yorumluyorum. Zırhlı koruma araçları, binlerce koruma masraf olmuyor da tiyatro mu devlete çok geldi? Tiyatroların özelleştirilmesi “Ucubeyi yıkın” zihniyetinin sanata bakış açısının canlı fotoğrafıdır.

Orhan Alkaya (Şehir Tiyatroları; yönetmen, oyuncu): Başbakanın gelişmiş ülkelerin tiyatrolarıyla ilgili söyledikklerine bakılırsa danışmanlarından bir hayli eksik ve yanlış bilgi almış. Özelleştirme çalışmasına girecekse en başta danışmanlarını özelleştirmesinde fayda var. Tiyatronun büyük bir rantı yoktur. Özelleştirilecek rantımız olsa olsa lokasyon ve binalarımızdır. Ona da göz dikildiyse, tarih iki ayrı sayfada değerlendirecektir bunu: Talihsizler ya da kötüler. Ben talihsizler sayfasında bir kısa not olarak kalmasını ve bu sözlerin bütünüyle söylenmemiş olmasını diliyorum. Dünyada böyle bir model bilebildiğimiz hiçbir yerde yok. Ne Naziler Almanya’da, ne faşistler İtalya’da bu şekilde bir yaklaşım içinde oldu. Bundan sonra da herhangi bir ülkede böyle bir şeyin olabileceğini varsaymak olsa olsa, “Bundan sonrası tufan” demektir. Türkiye’nin akla ve sağduyuya ihtiyacı var. Bilgiyle konuşmak gerekir. Başbakanın ve Kültür Bakanı’nın yapması gereken bu uluorta açıklamalardan vazgeçip bir an önce bir çalıştay toplamaktır. İşin ehli olan insanların bilgileriyle tartışılır böyle konular.

Tamer Levent (TOBAV – Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı Genel Başkanı): Başbakanın fevri bir tavırla bu açıklamayı yapmasını şaşkınlıkla izliyorum. Bir despotluktan söz ediyor. Başbakanın yaptığına ne despotluğu demek lazım? İstanbul Belediyesi, Şehir Tiyatroları yönetiminde profesyonel bir danışman tutmuş değil mi? Belediye bu danışmanına danışmadan, bir gecede yönetmelik değiştiriyor. Bu despotça mı, demokratikçe mi? Türkiye’de diğer bilim alanlarında olduğu gibi tiyatro bilimi alanında da gelişmiş insanlar var. O insanlar ve kamuoyu bu despootluğa karşı dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde olduğu kadar demokratik bir tepki gösteriyor. Sayın başbakandan beklenen toplumun sesine kulak vermek olmalıydı. Oysa diyor ki “Siz despotsunuz.” Biraz da öc almak ister gibi bir tavır var. “Siz onu mu yapıyorsunuz, o zaman ben DT’yi özelleştiriyorum” diyor. Dünyada değişik uygulamalar var ama özelleştirme değil, özgürleştirme anlamında. Sendikalarla, meslek birlikleriyle, sanat konseyleriyle, sanat senotalarıyla, fikir ve sanat eserleri kanunlarıyla bu alanın düşünme ve yaratma özgürlüğünü garanti altına aldıktan sonra bir bütçe ayrılması konusunda da tedbir almış. Türkiye’de sanata ayrılan genel bütçeler oranı binde yedi, 10’da 2. Sayın başbakan diyor ki “Avrupa’da sanata para verilmiyor.” Avrupa’nın sanata ayırdığı devlet bütçesi yüzde 1. Tiyatrolar bu önlemler alınmadan belediyelere devredilirse, Sayın Başbakan tiyatroları hiçbir yasal koruyucu önlem almadan gündelik siyasetin kucağına atmayı düşünüyor demektir. Sanat hayatının özerkleşmesi konusunu parlamentoya götürmesi lazım. Sonra fikir ve sanat eserleri kanunun TRT dahil bütün kurumlarda en yetkin şekilde uygulanmasını parlamentoya götürmeli.

Şahin Ergüney (Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği Başkanı): “Özelleştirilecek” denilen şey herhalde kamu tiyatrolarıdır. Türkiye’de ödenekli tiyatro olarak bilinen en büyük kurum da Devlet Tiyatroları’dır. DT’yi hangi yönüyle özelleştireceksiniz? Binalarını mı satacaksınız? Sanatçıları mı? Tiyatro hayatı sorgulayan, aykırı olan, muhalif bir yapısı olan bir kurumdur. Bunları özelleştireceğiz düşüncesiyle, yok edilmesi düşüncesi vardır. “Halktan kopuk” deniliyor. Tiyatro halkın içindedir. Özellikle Devlet Tiyatrosu sanatçıları halkın içinden yetişen, halkla aynı havayı soluyan insanlardır. Kurumu yok etmek için halkın gözünde küçük düşürmeye çalışılır, bankamatik sanatçıları gibi gösterilirler. Ama Türkiye’nin en fazla çalışan kurumlarındadır, DT. Ülkenin dört bir yanına tiyatro sanatını götürmeye çalışır. Kar etmeyen kurumlar özelleştirilir. Kar etmesini mi bekliyoruz? “Niye kar etmiyor?” diyebiliriz ama bazı kurumlara da ticari anlamda bakamayız. TÜBİTAK kar eden bir kurum mudur? Diyanet İşleri’ne o kadar masraf edilir, kar eder bir kuruluş mudur? Hatta ordu, kar eden bir kuruluş mudur?

Oyun Atölyesi: Başbakan’ın Şehir Tiyatroları’na yönelik açıklamasında doğrularla yanlışlar birbirine karışmış bize göre. Sanatın bağımsızlaşması yönündeki Başbakan’ın dileği desteklenmeli ancak bunun “İstediğimize destek oluruz” biçiminde ifade edilmesindeki keyfilik kabul edilebilir değildir. Sorunları ‘demokratik’ bir ölçüyle tartışmak gerekir. Despotluğu eleştirirken despotluk yapmak gibi bir tutumun doğma ihtimali var ki demokratiklik talebinde bu tavrın asla yeri olamaz. Tiyatroyu tiyatrocuların tartışmasından daha doğal bir şey olamaz. Dışarıdan katkılar her zaman istenen bir katkıdır. Ancak tepeden inmeci tavırlara her kesimin bir son vermesi gerekir. Problemin sahipleri muhatap alınmalıdır.

Görgün Taner (İKSV Genel Müdürü): Konu daha geniş bir perspektifle ele alınmalı. Devletin sanatla ilişkisini hem fikri hem de maddi düzeyde tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer ülkelerde çok değişik modeller var. ABD’de, Avrupa’da, Latin Amerika, Asya ülkelerinde… Türkiye’de de bir sanat bağımsız ve özerk bir sanat konseyi oluşturulması ve bu konunun burada tartışılması çok iyi olur. Bunu da bir fırsat olarak görüyoruz. Bu konuda hem sivil toplum hem de merkezi yönetim konuyu kültür çevrelerinde tartışmalı. İKSV olarak bu konuda bir oturum düzenlemeyi planlıyoruz.

Harbiye’de Gecelediler

Şehir Tiyatroları’ndaki yönetmelik değişikliğini protesto eden oyuncular tiyatronun büyük ustası Muhsin Ertuğrul’u mezarı başında andıktan sonra geceyi burada geçirmek üzere Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin önünde toplandı. Ölümünün 33’üncü yıldönümünde Zincirlikuyu’daki mezarı başında anılan Muhsin Ertuğrul’a seslenen Orhan Alkaya, “Aziz hocamız, bugün sana yoldaşlarınla, arkadaşlarınla, çocuklarınla, yetiştirdiğin sanatçıların ve düstur verdiklerinle, aramızda olmayanların ruhlarıyla geldik” dedi. Törene, oyuncu Cem Davran ve Gülriz Sururi ile Yıldıray Şahinler’in de aralarında bulunduğu İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncuları katıldı. Oyuncular 18.30’da ise Muhsin Ertuğrul sahnesi önünde toplandılar. Birkaç gündür sosyal mecralardan da “Uyumuyoruz. Muhsin Ertuğrul Sahnesi önündeyiz. Uyumayacağız” sloganlarıyla yapacakları eylemi duyuran oyuncuları tiyatro seyircileri de yanlız bırakmadı. Orhan Alkaya, Fırat Tanış, Engin Alkan, Şebnem Sönmez, Murat Daltaban gibi tiyatrocuların yanı sıra Oyuncular Sendikası’nın da erkenden saf tuttuğu eyleme akşam saatlerinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katılarak destek verdi.

Başbakan Erdoğan: Despot aydın tavrı geride kalmıştır

Dün AKP Genel Merkez Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresi’nde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Şehir Tiyatroları yönetmeliğinde gerçekleştirilen değişiklikle, repertuarın saptanmasının genel sanat yönetmeninin yetkisinden alınarak bürokrat ağırlıklı bir kurula devredilmesinin ardından başlayan tartışmalara yeni bir boyut getirdi. Erdoğan, tiyatroların özelleştirileceğini söyledi.

O zavallılara acıyoruz: Bu tarihte ne destanlar yazılmış, medeniyetimizden haberi yok. Bunlar tarihin kendilerinin doğumu ile başladığını sanıyorlar. Bu zihniyet Türkiye’de eğitimi de sanatı da özgürlükleri de demokrasiyi de kısırlaştırmış bir zihniyettir. Bugün bile bu despotların bize ve millete nasıl tepeden baktıklarını zaman zaman görüyorsunuz. ‘Her şeyi biliyor’ edasıyla despot aydınların bizlere nasıl akıl vermeye çalıştığını görüyor ve kusura bakmasınlar belki biraz ağır tonajlı olacak bu ama ifade, o zavallılara acıyoruz.

Tiyato sizin tekelinizde mi?: İşte en son İstanbul’da Şehir Tiyatroları meselesinde o despot anlayış, o kibirli tavır bir kez daha tezahür etti. Şehir Tiyatroları’nda yapılan bir yönetmelik değişikliği üzerinden hem bizi, hem tüm muhafazakarları aşağılamaya ve küçümsemeye başladılar. Allah aşkına soruyorum; Siz kimsiniz? Siz her konuda söz söyleme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Bu ülkede tiyatro, sanat sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler. Despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti küçümseme, azarlama devri geride kalmıştır.

İstediğimiz oyunlara destek veririz: Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Ben Kadir Bey’i (İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı Kadir Topbaş) kutluyorum ve aynı şeyi Bakanlar Kurulu’ma getireceğim. Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürmek. Bunu teklif edeceğim. Özelleştirmek suretiyle buyurun istediğiniz gibi tiyatrolarınızı oynayın. Destek gerekirse, gerektiği zaman bizler de hükümet olarak istediğimiz oyunlara sponsor olur, desteğimizi veririz. Melih Bey, (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek) sen de ona göre hazırlığını yap. İşte buyurun özgürlük. İstediğiniz oyunları, istediğiniz gibi oynayın. İstediğiniz yerde oynayın. Kimse engel olmaz. Ama kusura bakma, geleceksin Şehir Tiyatrosu’ndan hem belediyeden maaşını alacaksın, ondan sonra da istediğin gibi yönetime verip veriştireceksin. Böyle saçmalık olmaz.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.