Aşk Denilen Mevzuat Her Şeyin Tam Tersini Yaşatabilir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nergis Öztürk ve Engin Hepileri, İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ‘Oda ve Adam’la sahnede. Öztürk’e göre oyun, aşkın insana yansıması ve kendisiyle hesaplaşmasıyla ilgili.

Nergis Öztürk ve Engin Hepileri, 18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde, aşkın günümüzdeki olanaksızlığını anlatan ‘Oda ve Adam’la sahnede. Temelde kadın ve erkeğin birbirini hem tamamlayıcı hem de yadsıyıcı bakış açılarının ayrı ayrı anlatıldığı bir metne dayanan ‘Oda ve Adam’, en kısa ifadeyle aşk ve ilişki olasılığına dair… “Hani bir gece, daha önce hiç görmediğin biriyle karşılaşırsın bir yerde, bir şey hissedersin. Orada o kadar insan vardır ama o kişi çekmiştir ilgini. Sonra onu görmek istersin ama belki de görme ihtimalin sıfırdır. O kişi, resim olarak hafızanda vardır ve hissettiğin duyguyu içinde büyütebilirsin. Büyütürsün de. O adam, o adam olmaktan çıkar. Belki onunla bir daha karşılaşabilirsin ama o adam artık o ilk gördüğün adam değildir. Çünkü sen, üstüne çok şey yüklemişsin, hayalinde bambaşka biri kurmuşsundur. İşte oyun bununla ilgili.” Böyle özetliyor Nergis Öztürk. Ama sadece bu da değil. ‘Oda ve Adam’, birbirini, yani aşkı ıskalayan insanların hikâyesi… Niye ıskalıyorlar peki? Şöyle açıklıyor Engin Hepileri: “Iskalıyorlar çünkü gözlerinin önündekini görmüyorlar. Bizim oyunumuz diyor ki, her yaşanmış aşkın, bir başlangıcı, bir en heyecanlı bölümü, bir de sonu var. Ve sen bunu ıskalasan da yaşayacaksın, ıskalamasan da…”

Oyunun bir özelliği, karakterlerin değil, duyguların canlandırılması. Hepimiz bir duyguyu yoğun yaşadığımız zaman, kendi kişiliğimizin dışında davranabiliyor, olmadığımız insanlar olabiliyoruz. Engin Hepileri de buradan yola çıkarak çok ters duyguları içinde barındıran, kendiyle çatışan bir adamın duygularını anlatıyor: “‘Oda ve Adam’da bütün duyguların aksini de değerlendiriyorum çünkü aşk denilen mevzuat aslında yaşadığımız her şeyin tam tersini bize yaşatabilir.” Oyun, Nergis Öztürk’ün ifadesiyle, aşkın insanın kendi dünyasına yansıması, kendisiyle hesaplaşmasıyla ilgili. Ama içinde sayıklamalar da var, yaşamayı umut ettiği aşklar da… ”

Oyunun sahnelenme serüvenine gelirsek… Yönetmen Mesut Arslan, 20 yıldır Belçika’da yaşıyor. Arslan, 2003 yılında Eric de Volder’in yazdığı ‘Oda ve Adam’ın, Türkçe çevirisini okuyor ama sahneleyecek kadar beğenmiyor. Belçika’ya gittiğinde Flaman Tiyatro Enstitüsü’nde, metnin orijinalini yani Flamancasını buluyor, bu sefer çok etkileniyor. Bu arada de Volder, metinleri oyuncularla yazan bir yazar ve hiçbir oyununu başka bir yönetmenin yönetmesine izin vermemiş. Gün geliyor, Mesut Arslan, Eric de Volder ile Belçika’da tanışıyor ve yazarın Karaburun’dan kendine bir yer alıp, 20 yıldır orada Belçikalı ekibiyle prova yaptığını öğreniyor. Oyunu sahnelemek için de izni koparıyor. ‘Oda ve Adam’ı ilk kez 2006’da Belçika’da sahneleyen Arslan’ın oyunu ikinci kez sahnelemesi ise Tiyatro Festivali’ne denk düşmüş. Arslan, ‘Oda ve Adam’ın kendisine neden cazip geldiğini şöyle anlatıyor:

“Bir yerde gördüğün, birlikte olmadığın kişiye ait bir ayrıntı giriyor hayatına. Sonra başka bir yerde bir hayal olarak çıkıyor o ayrıntı. Gerçek değil ama daha gerçek oluyor senin için. Bu ilgimi çekti. Çünkü olmayanın gerçekliği daha gerçek geliyor”. De Volder’in 20 yıl önce yazdığı ‘Oda ve Adam’da aynı anda birçok ikiliyi barındıran bir yapı olduğunu ve bunun da kadın – erkek üzerinden işlendiğini söyleyen dramaturg Ata Ünal ise insanın hiçbir zaman tam anlamıyla kendini keşfedemeyeceğini söylüyor: “İnsanın her zaman bir karanlığı ve bir aydınlığı var. O keşfetme dürtüsü olmasa kendi üstüne düşünemezdi ama ne kadar keşfetme dürtüsü olursa olsun asla kendini keşfedemeyecek. Buradan yola çıkarak, gerçek ve sanal, düş ve gerçek arasındaki alanlara kadın ve erkek arasında tekabül eden çoklu alanları çarpıştırdık, gerek görsel imgesel, gerek sözel imgesel konuşma üzerinden başka dinamikler çıkarmaya çalıştık”. ‘Oda ve Adam’ bu akşam 20.30’da Garajistanbul’da.

Festİvalde bugün ayrıca…
HANS YA DA HEIRI: İsviçreli Martin Zimmermann ve Dimitri de Perrot, gizli olanı açığa çıkarmak, kabuğu kırarak altındakini göstermek gibi bir yeteneğe sahipler ve bunu yedi sanatçının hareketiyle, beden diliyle, objelerle, farklı tınılarla, canlı müzikle, seslerle yapıyorlar. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, 15.30

AH SMYRNA’M, GÜZEL İZMİR’İM: Tiyatro Pera’dan Nesrin Kazankaya’nın yazıp yönettiği oyun, Mübadele Yasası’nın çıktığı 1923 yılında İzmir’de geçiyor ve göçe hazırlanan bir Rum aileyi izliyor. Caddebostan Kültür Merkezi, 16.00

PARTİ: EKİP’in temel hedefi, havasını soluduğu ülkenin meseleleriyle ilgili, farklı sosyal sınıflara ulaşabilen, dönüştürebilen, nitelikli, çağdaş ve samimi bir tiyatro yapabilmek… Topluluğun Parti adlı çalışması ise altı eski arkadaşın yıllar sonra, bir bekârlığa veda partisindeki buluşmasına odaklanıyor. Tiyatro Hal, 18.30

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.