İnsan-Doğa ve Gösterinin Futbolu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Osman Bulugil

Bugün Dünya büyük bir tımarhaneyse eğer futbol da bunun oyun sahnesini oluşturuyor. Futbol üzerine üretilen kavramların birçoğunu “insanın doğası” sorunsalı içinde meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde, bu düzeneğin çarkını bozma girişimleri de direnişi gösteriyor.

Öncelikle kısaca doğa-insan ilişkisine değinelim. Doğa insanı üretirken insan da doğayı üretiyor. Artık yeniden üretmenin kendisi de bu ilişkiden bağımız gelişmiyor. Önce doğaya atfedilen -örneğin rekabet, güçlü olanın hayatta kalması gibi- kavramların doğada karşılıklarının bulunmasıyla (sürekli av-avcı ilişkisini gözümüze sokan belgeselleri hatırlayalım) beraber bunlar insana atfediliyor ve bir doğa yasası olarak akıl yürütmeye dahil oluyor. Tabi burada doğaya atfedilen rekabet, savaş, ortak yaşam, paylaşmak vb.nin doğada olmadığını söylemiyoruz. Biri diğeriyle iktidar ilişkisi içinde bulunmayan, koşulların üretirken, koşulların yeniden üretildiği bir tesadüflerden oluştuğunu vurgulayalım. Bu noktada evrimden söz etmemiz gerekiyor. İnsanın doğadan farklılaştıran, evrimindeki alet (özellikle el’in kullanılması) yapabilme aşamasıydı. Bu süreçle birlikte artık bir anlamıyla da geride kalan doğaya atfedilen kavramların, tekrar insana yüklemenin hiçbir gerçekliği yok. Doğaya atfedilen ve oradan da insana bir yasa olarak sunulan kavramların, evrim süreci sonrasındaki dönüşen ve dönüştüren hareketi kaçırmaktan başka bir şey değil. Bu sorunsal içinde düşünmeye devam ettikçe, doğanın yasaları insana atfedilip, insan doğası icat ediliyor. Buradan da futboldaki yetenek olgusu inşa ediliyor. Artık Messi’nin futbolunun tarifi de insanüstü, doğaüstü vb. kavramlarla yapılıyor. Bu da Messi’nin ne yaptığını, oynadığının ne olduğunu görmememize neden oluyor. Burada sorunsalı bozmadıkça Messi’yi anlama şansımız da yok. Günümüzde futbolda yaratıcılığın yok olmaya başladığı, birbirini tekrar eden, saha içinde mekanik birer ecza dolabına dönüşen ‘robotlaşmış’ futbolculardan başka bir şey yapıyor Messi. Burada var olan sorunsal içinde bu, insanüstü- doğa üstü vb. algılanmasına neden oluyor. Tabi durum hiç de öyle değil.

Sorunsalı değiştirdiğimizde ise bambaşka bir durumla karşılaşıyoruz. Messi’nin bugünkü futbolu aslında tek tipleşen futbola karşı bir direnişi oluşturuyor. Kökenlerini Latin Amerika’nın –endüstriyel futbol ilişkileri içinde pek de yeri olmayan- amaca yönelik oyuna çomak sokan, estetik futbolundan alıyor. Normal tanımının dışında bir futbolcu olan Messi’nin tekniğini icat eden de brezilyalı Garrincha… Bu noktada Ulus Baker’den yapacağımız alıntı anlamlı olsa gerek:

“Garrincha’nın buluşu tam anlamıyla bir futbol ‘jestiydi’: Topu küçük veya uzun atılan adımların ‘alterasyonu’ aracılığıyla rakip tarafından ulaşılamaz/hissedilemez hale getirmek… Buluş, dar ve geniş alanlarda farklı biçimlerde gerçekleşiyordu. Bu, sanıldığının aksine futbolda ‘çalım atmak’ ya da ‘adam geçmek’ değildi yalnızca… Evet, bu türden etkileri vardı ama aynı zamanda rakibi inanılmaz biçimde yoruyordu. Garrincha, biraz da sol ayağının aksamasını pozitif bir unsur olarak kullanıp, inanılmaz bir teknik icat etmişti. İşin sırrı topu küçük adımcıklarla ve küçük dürtmelerle kontrol etmeye dayanıyordu. Bunu iyi yapamayanlar, günümüzde doğru dürüst pas verme şansını tepen ‘hödükler’ olarak anılır. Küçük tepiklerle hareket edildiğinde geometrik alan küçülür, daha dar bir alanda daha çok iş yapılır. Garrincha da henüz onun buluşundan haberdar olmayan defansları darmadağın etmişti” [1]

Öncelikle Garrincha’ya da ‘doktorların’ futbol oynayamayacağı teşhisi koyduğunu hatırlayalım (Çocuk felci geçirmişti ve sol ayağı aksıyordu). Messi de 11 yaşındayken hormonlarından kaynaklanan hastalığından dolayı yaşıtlarına göre çok yavaş gelişim gösteriyordu. Büyümesine engel olan bu hastalığı özellikle Messi’nin boyu üzerinde etkili oluyordu. Dezavantaj olarak görülen boyunun uzamamasını bugün Messi, çeviklik olarak avantaja çevirdi.

Bu noktada Messi’nin de içine çekilmeye çalışıldığı kavramsal düzeneğin yeniden üretilmesinde sporun tekno-bürokratik niteliğini vurgulamamız gerekiyor. Genel anlamıyla bunu, sporcunun performansını sürekli (aynı zamanda sınırsız?) artırmaya yönelik bütün çalışmaları kapsadığını söyleyebiliriz. Bununla ilişkili olarak bio-iktidardan bahsetmemiz gerekiyor: Bio-iktidar, kapitalizmin vazgeçilmez unsurudur ve yaşama iki türlü müdahalesi vardır, bunlardan birincisi (özellikle futbolla ilişkili olarak) bedene makine olarak yaklaşır ve bu disiplinci iktidardır. Bedenin disipline edilmesi, yeteneklerin optimize edilmesi ve daha verimli hale getirerek ekonomik denetim mekanizmalarıyla bütünleşmesine neden oluyor. Foucault’a göre bu, insan bedenin anatomi-politiğidir.

Bugünün futbolunu tekno-bürokratik niteliği ve bununla ilişkili olarak gösterinin futboluyla açıklayabiliriz. Tekrarlanan mekanik hareketler, saha içi didişmelerin ürettiği kontrollü bir oyun ve bunun gösterinin futbolu olarak bugünün futbol turistlerine pazarlanması ve çoğunlukla da TV’yle paketlenip satışa sunulan bir iş alanı artık futbol. Aynı zamanda gösterinin futbolda, maçlarını üreten bir fabrikada emeklerini en yüksek verimi üreterek satan ve bunu yeniden üretmek zorunda olan endüstriyel futbol işçileri olan futbolcular… Bu noktada Galeano’dan yapacağımız alıntı anlamlı olsa gerek:

“Yan çizgi boyunca kan ter içinde koşuyor. Bir yanda onu zafer bekliyor, göklere çıkarılacak; öbür yanda gıpta ediyor: Profesyonel oyuncu, fabrikadan da, bürodan da kurtulmuştur; ona eğlenmesi için para öderler, tam anlamıyla bir piyangodur bu! Ölümüne ter dökmek zorunda olsa da, ne yanılmaya, ne de yorulmaya hakkı olsa da, o gazetelere ve televizyonlara çıkar, radyolar ondan söz eder, kadınlar onun için iç geçirir, çocuklar onu taklit eder. Oysa varoşların tozlu yollarında zevk için oynayan o, birden bire kendini çalışma zorunluluğu ile stadyumlarda bulmuştur; ya kazanacaktır ya da kazanacaktır.İşadamları onu alırlar, satarlar, kiraya verirler; oyuncu daha fazla para ve şöhret vaadi karşılığında kendini akıntıya bırakır. Ne denli başarılı olur ve çok para kazanırsa, tutsaklığı da o oranda artar. Askeri disiplin altında, her gün yorucu idmanlarla ezilir. Bedeni, sağlıklı bir görünüm ardında acıyı unutturan analjezik bombardımanlarına tutulur, kortizon iğneleriyle delik deşik olur. Önemli maçlar öncesinde onu toplama kamplarına hapsederler, buralarda zorla çalıştırılır, aptalca yemekler yer, suyla sarhoş olur ve yalnız uyur”[2].

Bugün kapitalizmden bağımsız düşünemeyeceğimiz ve endüstriyel futbol olarak nitelediğimiz, daha karmaşık iktidar ilişkilerini barındıran, sadece kitlelerin afyonu olarak algılayamayacağımız, aynı zamanda tahakkümün olduğu yerde direnişin de olduğu, farklı düzlemlerde mücadelenin olduğu bir alan futbol.


[1]Baker, Ulus. 2002. “O bir mucitti”.  http://www.haydigencler.com/?ID=yazi&yazino=33 erişim tarihi :21.08.2010 21:30

[2] Galeano, Eduardo.2008. Gölgede ve Güneşte Futbol. Can yayınları. İstanbul. Sf:16

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Osman Bulugil

Yanıtla