“Sihirli Değneğim Olsa Tiyatro İçin Kullanırdım”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Yeni Asır gazetesinin Gencay Gürün ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.] Sanata gönül vermiş bir yürek ve tiyatroya adanmış koskoca bir ömür. 1960larda Paris konsolosu. 1980’li yıllarda diplomasi görevi tiyatro aşkına yenik düşüyor ve Türkiye onun sayesinde unutulmaz ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’ ile yeniden buluşuyor. Fransa Hükümeti ‘Sanat ve Edebiyat Şövalyesi’ nişanı (Chevalier des Arts et des Lettres) ve Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktorluk unvanı veriyor. 1990’lı yıllarda Türk Kadınlar Birliği, tarafından “Yılın Kadını” seçiliyor. 1996’da İzmir’den XX. dönem milletvekili seçilerek TBMM’ne giriyor. Devlet Tiyatroları Genel Sekreteri ve Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliğini yıllarca sürdürdükten sonra, İstanbul Profilo Alışveriş Merkezi’nde bulunan ve kendi tiyatrosu olan Tiyatro İstanbul’u kuruyor. Gencay Gürün, kendini ve hayata bakışını Deniz Aryal’a anlattı….
– Sizin döneminiz ile günümüz Türk tiyatrosunu karşılaştırdığınızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
Ben biraz irtifa kaybettiğini görüyorum. Dünyada da var tiyatro kaybı, yalnız Türkiye’de değil. Mesela İstanbul’da şehir tiyatrolarının harbiye’deki sahnesi yıkıldı. Fatih’teki yıkılıyor. Taksimdeki AKM kapatıldı, Taksim sahnesi kapandı. Merkezde tiyatro kalmadı bir kere. Bir takım problemler var Türkiye’de; eğitim problemi var, düzey problemi var. Bundan 15 sene evvel en ağır oyunları, en entelektüel, en akıllı oyunları çok rahat oynatırdık ve müthiş sükse yapardık, bilhassa öğrenciler arasında. Şimdi hayır. Mesela harika bir oyun, bundan 13 sene evvel oynanmıştı, şehir tiyatrolarında ve gençler her hafta geliyorlardı. Bütün ödülleri almıştı. Geçen sene o oyunu Amerika’da iki yerde oynadılar, hem New York’ta hem Los Angeles’ta ve Al Pacino başrolde oynadı, filmini Albert Finny çevirdi. Demode de olmadı. Çok güzel ve bize çok yakın bir oyundu, ‘Çıkmaz Sokak Çocukları’ diye. Tam şu anda bizde çok sokak çocuğu var, mafya var ve kimse gelmedi biliyor musunuz. 15 sene evvel o kadar çok ödül alan oyun için şu anda şöyle diyorlar mesela, ‘İçinde kadın yok’. Üç erkek oynuyor. Ben değerlendirme yapmayım, siz 15 sene evveli ile şimdinin yaklaşım farkını görün.
– Türk kadınlar birliği tarafından yılın kadını seçilmişsiniz. Fransa Hükümeti “Sanat ve Edebiyat Şövalyesi” nişanı ve Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktorluk unvanının da sahibisiniz.
Nereden hatırlıyorsunuz(gülümsüyor).
– Lüküs Hayat’ı da unutmadık.
Benim en büyük prodüksiyonum. Ben şehir tiyatrolarına geldiğim vakit hemen hemen seyircisi tükenmişti. Yani davetiyeleri bile bulmak zordu. Biz o zaman bir iki oyun koyuyorduk sahneye ama hep içimde bir his vardı; çok önemli bir şey yapmalıydım ki, makus talihi değişsin tiyatronun diye ve aklıma Lüküs hayat geldi. Ben çocukken evde onun şarkılarını söylerlerdi, dayım danslarını yapardı. Lüküs Hayat dedim ve Haldun’a (Dormen) gittim. Annemin 1930’lu elbiselerinden bakarak-çiçeğine, dekoruna, her şeyine kadar müthiş bir özenle Hisseli Harikalar Kumpanyası’nı yarattık ve Haldun da çok güzel sahneye koydu, 1984 yılıydı. Cemal Reşit Rey kendi geldi ve ‘Hiç bu kadar güzel oynanmadı benim oyunum’ dedi.
– Sizce gerçek sanatçı kimdir?
Ciddi bir sanatçı, hakiki, gerçek bir sanat dalında bir şeyler yaratan insandır, odur sanatçı. Bu ressam da olabilir, operacı da olabilir, tiyatrocu da olabilir, sinema rejisörü de olabilir. Aslında aktörlere sanatçı demek doğru değil, yanlış bir terim bizde. SSanki insanlara sanatçı denilince bir rütbe kazanmış gibi geliyor, bence yanlış, çünkü öbürü daha güzel işte. Rejisör de bir sanatçıdır, yazar da bir sanatçıdır, oynayan da bir sanatçıdır, üçü de sanat yapar. Artist daha çok ressamlar için kullanılır biliyorsunuz dışarıda. Hiçbir zaman artist denmez bir oyuncuya ya da bir yazara.
– Sanatçı mı olunur, sanatçı mı doğulur?
İkisinden de pay var. Yani, şimdi bilemezsiniz ki, bir çocuk müsamerede güzel oynar, onun bir kabiliyeti vardır. Mesela bana piyano dersi aldırdılar ben hep kaçardım; çünkü kabiliyetim yoktu müziğe, kulağım da iyi değildir. Bir yetenek, bir de çalışma ve öğrenme vardır. Yani sanatçı doğulur, kabiliyetli doğulur, o kadar. Sanatçı doğup da hiç imkanı olmayıp hiç sanatçı olamayan insanlar da vardır. Belki de köylerde resme kabiliyetli, müziğe kabiliyetli insanlar vardır ama hiçbir zaman sanatçı olamamışlardır, çünkü imkanları olmamıştır. Yetenek artı eğitim diye düşünüyorum. Bu eğitim okulda da olur, alaylı dediğimiz türden de olur. İstanbul’da benim gençliğimde konservatuvar yoktu, tiyatrolarda usta-çırak ilişkisiyle tiyatrocular yetişirdi.
– Diyelim ki elinizde sihirli bir değnek olsa, nasıl kullanırdınız?
Çok şey var. Bir kere harika salonlar yapardım, çok modern salonlar yapardım. Gençleri hem Türkiye’de hem dışarıda eğitime tabii tutardım. Tekniği dünyanın en ileri ülkelerinin tekniği seviyesine getirirdim çünkü artık ışıkla dekor yapılmaya başlandı dışarıda. Bir de dışarıdan öğretmen getirirdim.
– Şu anda İstanbul’da kendi tiyatronuz var; Tiyatro İstanbul-Gencay Gürün Tiyatrosu.
Evet. Profilo’da bizim çok güzel bir salonumuz var. O kadar alışveriş merkezi yapıldı, bir tek Jak Kamhi Bey yaptı bunu; Çok güzel iki salon yaptı, biri 400 kişilik biri 250 kişilik, iki tane çok tane salon. Çok güzel bir cafemiz var, Cafe de Zar, orda insanlar oyuncularla karşılaşıyorlar, hakikaten çok hoş bir ortamı var.
– Tiyatroya ve sahne sanatlarına gönül vermiş gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Birincisi, içlerine dönsünler; yetenekleri gerçekten var mı, onu anlasınlar. İki, varsa çok çalışsınlar. Çünkü şimdi benim gördüğüm, çabuk meşhur olmak, çabuk ünlü olmak için, televizyonda bir dizide rol almak onlara tiyatrodan daha cazip geliyor. Ben bunları eleştirmem, bu bir teşhis sadece. Ama ciddi tiyatrocu olmak istiyorlarsa, ciddi oyuncu olmak istiyorlarsa, hemen bir saman alevi gibi parlayıp sönmek istemiyorlarsa, ömür boyu devam etmek istiyorlarsa, çok ciddi çalışmaları lazım. Ve şimdi artık hem rol, hem dans ve diksiyon çalışmaları lazım. Çünkü artık çok iç içe girdi. Bir de eğer imkanı varsa yurt dışına gidip o oyunların nasıl oynandığını görmeleri de lazım.

İzmir deyince aklıma neşe ve güzellik gelir

– 1996’da İzmir’den 20. Dönem milletvekili seçildiniz. İzmir’in gönlünüzdeki yeri..

İzmir benim çok sevdiğim bir şehir. İzmir dünyaya açık bir şehir, batıya dönük, çağdaş bir şehir. İnsanları güler yüzlü, güzel, yani insanın oturmak isteyeceği bir şehir, ben hep öyle düşündüm. İzmir deyince neşe, güler yüz, güzel kızlar gelir aklıma. Bence İzmir Türkiye’nin çağdaş ve batılı yüzü. İklimi gibi insanları da güzel, yumuşak, tatlı, sevimli. Yeni oyunlarımız ile İzmire en kısa zamanda geleceğiz.

Yeni Asır

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.