'Akıllı İşi Değil' Denilen Jonglörlük

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[ Türkiye’nin ilk Uluslararası Sokak Sanatçıları Festivali bugün Marmara Forum ve Forum İstanbul alışveriş merkezlerinde başlıyor. 12 farklı ülkeden sanatçının iki gün boyunca gösteriler yapacağı festivalin tek Türk katılımcısı Gökhan Nasif. Fransa’daki Toulouse Sirk Okulu’na kabul edilen ilk Türk olan Nasif ile ‘akıllı işi değil’ denilen jonglörlüğü Akşam Gazetesinden Pınar Hiçdurmaz konuştu, Akşam Gazetesinden aktarıyoruz…]

Sokak Sanatçıları Festivali’nde gerçekleşecek 17 performans arasında 7 kez Guinness Rekorlar Kitabı’na giren ve göz kapaklarıyla ağırlık kaldıran da var, en fazla sayıda kılıcı yutan da… Birbirinden nefes kesici gösterileri yapanların arasında bir de Türk jonglör var: Gökhan Nasif. Nasif’in gösterisinin adı ‘Çaydanlık’. Onlarca çay bardağını ellerinde, kafasında ve burnunda dengede tutuyor…
1978 Mersin doğumlu olan Nasif, Ankara Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun. Önce basit bir merakla başladığı, birkaç denemeden sonra vazgeçemediği jonglörlüğünün hikayesini kendisinden dinledik.
– Ne zamandan beri jonglörlük yapıyorsunuz?
11 yıl önce Bilkent Üniversitesi Jonglörler Topluluğu ile tanıştım bu işle… Önce onların çalışmaları sonra yurtdışında festivaller derken, bugünlere kadar geldi.
– Aileniz jonglör olma kararınızı nasıl karşıladı?
Elbette başta sadece bir hobi olarak gördüler. Açıkçası ben de öyle… Ama zamanla işler değişti. Annem hala üzülür ama eskisi kadar değil. Düşünsenize oğlunuz 30’larına gelmiş, işletme okumuş ve hala top oynuyor. Annem baştan beri kabullenemese de annemin ve ablamın desteği olmasa buralara gelemezdim. Hiperaktif bir çocuktum. Konsantrasyon problemi, yerinde duramama… Jonglörlük yapmaya başladığımda ‘Gerçekten ihtiyacım olan şey buymuş’ dedim. Enerjimi yönlendirebileceğim ve dengelenebileceğim bir yol oldu.
– Aldığınız eğitimlerden bahsedebilir misiniz?
Üniversitede derslere girmek ve çalışmak harici ne varsa yaptım. Önce korodaydım sonra sinema etkinlikleri, film gösterileri, tartışmalar oradan tiyatro. Son sene de jonglörlük. Jonglörlük hayatıma girdikten sonra bedenin ön planda olduğu her şeye ilgim arttı. Bunların arasında modern dans, yoga, aikido, capoeira’yı sayabilirim. Hepsinden bir şeyler koptu, hayatıma geldi ve jonglörlüğümü besledi.
AKILLI DEĞİLİM İŞTE!
– Fransa’daki Toulouse Sirk Okulu’na kabul edilen ilk Türk sizsiniz? Oradaki eğitimden ve yaşadıklarınızdan bahseder misiniz?
Okulumun tam adı; Le Lido Centre Municipal Des Arts Cirque De Toulouse.  Evet, bu okula kabul edilen ilk Türk öğrenciyim.
Oradayken merak ettim araştırdım acaba başka Türk var mı diye. Çünkü Fransa’da irili ufaklı pek çok sirk okulu var. Ama bulamadım. En büyük ve en eski ikinci okul benim okulumdu. İlki Devlet Sirk Okulu. Özel olanlar harici sistem hep aynı; okul seçmelerle alıyor. Eğitim için para ödemiyorsun. Hatta öğrenciyken; organizasyonlardan, derneklerden, devletten yardımlar alıyorsun. Öğrencilik günlerim çok çok güzel geçti. 31 yaşındaydım ve okulun en yaşlısı bendim. Bir de üstüne hiç Fransızca bilmiyor oluşumu da eklersek çok güzel anılarla döndüm oradan.
– Son zamanlarda jonglörlük ülkemizde daha çok tanınıyor ve ilgi duyanların sayısı da arttı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Jonglörlük, sirk sanatları ve sahne sanatları kaynaşsın, yayılsın, ilerlesin diye canla başla uğrasan insanlar var. Sayıları çok fazla değil ama ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Örneğin bu sene Türkiye Jonglörlük Festivali’nin 7’ncisi olacak.
– Eskiden bu işi yapanlara pek de akıllı gözüyle bakılmazdı. Sizce ne değişti de bu bakış açısı kırıldı. Örneğin ‘Yetenek Sizsiniz’ gibi programların etkisi olduğu söylenebilir mi?
Sadece akıllı gözüyle bakılmasa öpüp başıma koyacağım. ‘Evet akıllı değilim işte’ diyeceğim. Neler gelmedi ki başımıza… Ses bombası atanlar, küfür edenler, aşağılamanın derinliklerinde kaybolanlar… Ömrümün bir kısmını maymun olarak geçirdim. Başlarda kızıyordum tabii ama o da geçti. İnsanoğlu tuhaf, kendimi bile bir kuple anlasam ne mutlu bana; başkasını nasıl anlayayım? Jonglörlük bir pozitif enerji üretme biçimidir. Ama tepkiler çoğunlukla seni alaşağı etmeye ve hataya zorlamaya yöneliktir. Eğer hata yaparsan çok mutlu olacaklar.
Sanki sen o gösteriyi ‘bakın bana ben çok üstünüm, mükemmelim’ diye yapıyorsun. Alakası bile yok. Belki bu programlar, bizlerin gittiği işlerde yaptığımız başarılı gösteriler bu bakış açısını bir parça kırdı ya da yumuşattı…
– Başınıza gelen ilginç kazalar var mı?
Son anda sıyırdığım kazalar var. İyi ki jonglörlük yapıyorum da reflekslerim ve dikkatim bu kadar iyi. Bir-iki kere de monosikletten düşmüşlüğüm var. Unutuyordum bir de İspanya’da gösterimi yaparken çay bardaklarından birini yaşlıca bir teyzenin başından aşağı devirmiştim. Neyse ki ikimizde gülüyorduk.
– Özel bir beslenme uygulamanız gerekiyor mu? Özellikle gösteri öncesinde?
Bu iş sadece beslenme ya da esneme üzerinden olamaz. Bütüncül bir şey, hepsi birbiriyle etkileşim halinde. Ben veganım, hayvansal ürün tüketmiyorum ama sebebi sirk sanatçısı olmam değil. Gösteri günü önemli elbet; ne zaman ne yedin, bedenini nasıl hazırladın? Tüm bunlar olurken zihninizdeyse gösterinin doğası üzerinde dolaşan bulutlar vardır. Ve o anı, kendini gerçekleştirip bütüne uzandığın an olarak görüyorum.
– Gösterinizin adı ‘Çaydanlık’. Biraz bahseder misiniz; ne yapıyorsunuz?
Uzayda süzülen bir çaydanlık… Soyut şeyler var içinde. Evrensel devinimler absürt bir dilden geçiyor. Anlatıcı garip biri, çay bitkisinin aldığı anlamlar, ritüeller, kokular ve           en nihayetinde paylaşım var.
– Jonglörlükle ilgili küçük tüyolar verebilir misiniz?
Jonglörlükte, küçük tüyolar vardır ama size kazandırdığı çok büyüktür. Gerçekten her şeyin çözülüverdiği anların ardındadır o küçücük tüyolar… İşimin bu tarafını çok seviyorum. Ve nereden, kimden geldiği de hep bir sürprizdir. Uzun zamandır her iki elimi de aktif bir şekilde günlük hayatta kullanmaya çalışıyorum. Her şeyin bir ritmi, dinamiği ve çizgileri var.                      O çizgilerden kinestetik bir şekilde yürümek ve bir karakter yaratmak  çok önemli. Sirk sanatları sahne sanatlarının güçlü bir parçası oldu. Geleneksel sirk anlayışından çıkarıldı. Artık hayvanların kafeslerini açtığımız gibi, insanlarını ve onların yaptıklarını da açtık diğer disiplinlere. Şimdi çok güzel işler çıkıyor. Disiplinlerin birbirleri arasındaki çizgiler iyice silikleşti.

BU ULUSLARARASI SAHNEDE KİMLER OLACAK?
Cigo: Hırvatistanlı Cigo, tek başına bir orkestra. Aynı anda çok sayıda enstrümanı çalabilen Cigo, 20’den fazla ülkede performans sergiledi.
Fabian Gaete Maureira: Parmakla resim çizmeye farklı bir boyut kazandıran Şilili sanatçı, 3 dakikadan kısa bir sürede cam üzerine 1-2 parmağını kullanarak ağaç, dağ, şelale manzaraları resmediyor.
Tommy Baker: 4 kez Guinness rekoru kıran İngiliz artist Tommy Baker, nefes kesen ‘freestyle akrobasi basketbol şovu’yla tüm dünyada festival, televizyon reklamları ve uluslararası açılışların aranan konuğu.
Nicolas Montes De Oca: Hayatını jonglörlüğe adayan sirk sanatçısı Nico, dünyanın pek çok ülkesinde dans ve jonglörlük eğitimi alarak tekniğini geliştirdi. Cam bir küreyle yaptığı gösterisinde denge ve dansına hayran kalacaksınız.
Daniel Loeza: 1968 yılında ilk kukla şovuna başlayan Meksikalı sanatçı, uluslararası kukla festivallerinin aranılan isimleri arasında.
Victor Rubilar: Futbol top cambazı, 7 uluslararası ödül, 4 Guinness rekoru sahibi Victor, 35 ülke, 170 şehirde gösteri yaptı. Stokholm’deki Guinness Günleri’nde aynı gün üç rekor üst üste kırdı.
Francisco Rojas: Şilili sanatçı Francisco, 8 yaşından beri ülkesindeki akrobatik jimnastik takımının bir üyesi olarak pek çok şampiyonluk ve ödül kazandı. Francisco, birkaç sene önce başladığı ‘cyr wheel’ (basit çember) solo performansını dünyaya tanıtıyor.
Petr Spatina: Çek Cumhuriyeti doğumlu Petr Spatina, akordeon ve piyanodan sonra cam arp enstrümanını keşfetti.15 yıldır 33 su dolu şarap kadehinden oluşan enstrümanıyla dünyada kendine rakip tanımıyor.
Alexander Koblikov: Uluslararası juggling starı ‘Ukraine’s Got Talent’ finalindeki muhteşem performanslarıyla tüm dünyayı kendine hayran bıraktı.  Koblikov ’10 top’ sınırlarını zorluyor.
The Space Cowboy: Avustralyalı jonglör, 30’dan fazla ülkedeki festival ve önemli televizyon programlarında izleyenleri şaşırttı. Kılıç yutmaktan monosiklet akrobasisine pek çok alanda performanslarıyla rekorlar kırdı.
Liron Man: Çocukluğundan bu yana piyano, vurmalı enstrümanlar ve elektrik gitar çalan İsrail doğumlu müzisyen 18 yaşından sonra mandolin, buzuki, ney ve klarnete meraksaldı. 2006 yılında ‘hang drum’ı keşfeden müzisyen dünyanın en iyi tekniğe sahip ‘hang drum’ sanatçılarından.

Akşam

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.