"Biz Kültürel Varlıklarımızı Toplum İçin Tescil Ediyoruz"

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Evrensel Gazetesi’nde yayınlanan “Yeni Anayasa Tartışmalarında Kültür Sanat” dosyası Prof. Dr Mete Tapan söyleşisi ile devam ediyor. İsmail Afacan tarafından yapılan söyleşiyi okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Başta Emek Sineması olmak üzere kültür ve tabiat varlıklarının geleceği belirsizliğini korumaya devam ediyor. Kentsel dönüşüm ve AVM projeleri kültür ve tabiat varlıklarını tehdit eden başlıca unsurlar. Yetkililerin kültür ve tabiat varlıklarının aslını koruyarak restore etmek istememesi demokratik kitle örgütlerinin yargı yoluyla projelere itirazlarda bulunması neden oluyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları, kültür ve tabiat varlıklarını tescil etmek için faaliyet yürütüyor. Beyoğlu’nu içinde bulunduran İstanbul 2 Numaralı Bölge Kurulu tartışmaların ortasındaki  kültür varlıklarını denetliyor. Geçtiğimiz haziran ayına kadar İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Müdürlüğü yapan Prof. Dr. Mete Tapan 24 yıllık korumacılık deneyiminden yola çıkarak, yeni anayasada korumacılığın nasıl algılanmasını ve koruma kurulları işleyişinin nasıl düzenlenmesi gerektiğini anlatıyor.

Kültürel varlıklarımızı niçin koruruz?

Kültür varlıklar tarihin süzgecinden geçmiş, onun bir ögesi olarak bugüne kadar gelmiş, hatta bugün de yapılmış eserlerdir. Kültür varlıklarımızı tarihimizi bilmek için tescil ediyoruz. Ben bunu tekrardan yaşatmak için korumuyorum, ondan ders almak için koruyorum. Her dönem yaşayan insanlar bir dönem evvelki insanların yaşayışlarının nedenlerini araştırmalı ki, bugün yanlış iş yapmasınlar. Ben koruma meselesine bu gözle baktım. Yoksa koruma eskisinin aynısını yapmak değil ki. Bu yüzden koruma herkes için çok önemlidir. Biz, daha iyisini yapabilmek için koruyoruz. Biz kültürel varlıklarımızı toplum için tescil ediyoruz. Kültürel varlıklar Ahmet’in Mehmet’in değil toplumundur.

KORUMACILIK DERS PROGRAMLARINA KONULMALI

Topluma mal edebiliyor muyuz?

Ben bunu yaptım topluma mal ediyorum ile olmaz. Toplumun korumacılık konusunda eğitilmesi lazım. Bu konuda bir iki makalem var koruma kavramının ilkokuldan itibaren ders programlarına konularak okutulması lazım. Çünkü başka türlü olmaz. Benim ve sizin gösterdiğiniz hassasiyeti toplum bireyleri de gösterecek ki o zaman olur, zorla kabul ettiremezsiniz.

Korumacılık nasıl yapılmalı?

Biz korumayla ilgili yasaların büyük bir kısmını dışardan alırken, kendi kavramlarını da beraberinde getiriyoruz. Restorasyonun karşılığı onarımdır. Temel koruma kuramında esas olan işlev kazandırılmaya çalışılan binalara, aynı işlevi vermektir. Ama binaya işlev kazandıracak durum kalmamışsa, o binanın iç yapı düzenlemesine fazla zarar vermeyecek tadilatlarla işlev verilmelidir.  Demek ki herkes her binaya istediği gibi davranamaz.

Ancak o kültür varlığının bana müsaade edebileceği, yani onun mimari organizasyonu için bozulmadığı ya da çok az müdahale ile kurtarılabildiği durumlarda söz konusu olabilir. Biz gidip eski bir bina görüyoruz ve onu otel yapmak istiyoruz. O binanın iç yapı organizasyonu buna uygun mu müsait mi diye düşünmüyoruz, bir ara binaların cepheleri kalsın içine ne yaparsanız yapın diyordu zamanın koruma üstatları.

HER KÜLTÜR VARLIĞINA AYRI BİR YAKLAŞIM GEREKİR

Demirören AVM buna örnek değil mi?

Tabi tabi. Bunlar yapılamamış değildir. 24 senelik süreçte birçok şey gördüm ve benim de vermiş olduğum kararlar vardır. Her kültür varlığına göre yaklaşım geliştirmek gerekir. Onun da kendi içinde kentsel tasarım, şehircilik, mülkiyet ve ekonomik  meseleleri var. Tüm bunları göz önüne alarak değerlendirmek gerekir ve böyle bir yaklaşımı geliştirmeniz gerekir. Genellemeler yapılmamalı. Binaya girip kokusunu aldığında eskiden kalma tarihi bir kültür varlığı olduğunu hissetmen lazım bu çok önemli. Bunu ancak deneyimle ortaya koyabilirsiniz. Bunların hepsini kitaplara bakıp yapmaya kalkarsanız kurullara da gerek kalmaz. Demek istediğim hem ilke kararları olacak hem de binanın kendine has yorumu olacak.

BUNUN MANTIĞINI ANLAMIYORUM

Beyoğlu’daki kültür varlıklarının durumu ne olacak?

Dört beş sene önce 5226 sayılı yasa’yla ‘Yenileme Alanları’ diye bir kavram çıkardılar. Bizim tabi olduğumuz ise 2863 sayılı Yasa’ydı. Yenileme alanları kentsel SİT’lerde köhneleşmiş alanların belediyelerin önerisi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla oluşturuldu. İstanbul Beyoğlu’da kentsel SİT alanı var, yanılmıyorsam sekiz tane. Her biri üç dört tane imar adasından oluşuyor. Bizim bölge kurulları gibi yenileme alanları için ayrı kurullar oluşturuldu. Ve çok ilginç daha evvel bizim yetkimizde olan Demirören, Emek ve Tarlabaşı’nın inşaat yapılan kısmı yenileme kurullarının yetki alanlarına girdi. Ama aynı sokak üzerindeki Ağa Camii bizde kaldı. Bunun hiçbir mantığını anlamadım.

BİZE KOLAYLIK OLSUN DİYE YAPIYORLAR!

Sizce neden böyle bir şey yapıldı.

İyi niyetle bakıyorum ve bize kolaylık olsun diye yaptıklarını düşünüyorum! Bizde dosyalar uzun sürüyor, yasaların daha hızlı çıkmasını istediklerini düşünüyorum. Eğer biz hızlandıramıyorsak bizim gibi başka  bir kurul daha kur, yarısı senindir yarısı öbür tarafındır de. Burada temel felsefe, imar planı olmadan da projeler yapılabiliyordu. Davalar açılınca bunu kaldırdılar. Mesela Sulukule bu yüzden iptal edildi. Yenileme kurullarının kurulmasından rahatsız olurken başka bir şey daha çıktı size onu da anlatayım.

Buyrun hocam…

Geçen 15 Ağustosta 648 sayılı kararname çıktı. O arada, bize bağlı olan tabiat varlıkları Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandı. Tabiat komisyonu kurularak doğal varlıklar ve sİt alanları onlara devredildi. Bu da doğru değil. Bir arsada  hem doğal SİT alanı hem de kültürel varlıklar bulunduğunda bunun kararını kim verecek. En son kararı doğal SİT veriyor artık.

RAPORTÖRLÜK MÜESSESESİ ÇOK ÖNEMLİ

Kültür varlıklarını koruma kurulları nasıl olmalı?

Bu kurulların çalışanlar kurulda birincil görev olarak bulunmalı; Yargıtay, Danıştay nasıl çalışıyorsa bölge kurulları da öyle çalışmalı. Ben bölge kurullarını bilim kurulları olarak görüyorum. Yani buralar bilim enstitüleri olmalı. Görevdeyken senede en azından bin tane dosya bakıyordum. Bizim elimiz kolumuz bağlayan bu işi raportörler yapmalı. Raportörlük müessesesi çok önemli. Peki kimdir raportörler ve burada büyük bir soru işareti var kafamda. Bunlar genç arkadaşlardır genellikle fakat yaşlı olanlar da vardır. Raportör olarak girmiş emeklilik çağı gelmiş hâlâ raportör olarak görev yapıyor. Bu durum son derece yanlıştır. Bu görev yirmi beş sene yapılamaz. Yeni mezun ne yapıyorsa yirmi beş sene çalışan da aynı işi yapıyor. Sorumluluk almaları lazım. Raportör bir tek rapor yazıyor. Mesleki açıdan yükselme imkanı olmalı. Bilmelidir ki onlar da bir gün kurul üyesi olacaklar.

ANAYASAMIZ KENDİMİZE ÖZGÜ OLMALIDIR

Yeni anayasada kültür sanat alanında neler yapılmalı?

Sanat ve kültür bir toplumun en önemli damarlarıdır. Bir ülke kültürüyle ve kültür varlıklarıyla önemlidir. Turizm de bir kültür varlığıdır. Birbirinden ayrılsın diyenler var ama Kültür ve Turizm birbirleriyle ilişki içinde olmalılar.  İkincisi doğal varlıklar Kültür Bakanlığından alındı ve Çevre Bakanlığına bağlandı. Ege’nin her yerinde SİT alanı ve kültür varlıkları vardır. Bu konuda bugüne kadar deneyimi olanlarla kimler kafa patlatmışsa bunlarla oturulup ne yapılması gerekiyorsa mutabakata varılmalıdır. En önemlisi bizim anayasamızın kendimize özgü ve halkımızın ürünü olması lazım.

Evrensel

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.