Muhafazakar Kumpanya'nın Asistçileri ve Golcüleri (3)

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Kendi Kalesine Gol Atanlar

Kemal ORUÇ

Muhafazakar Kumpanya’nın Asistçileri ve Golcüleri* adlı üçlemenin son bölümünde Kenan Işık’ın kaleme aldığı Dünya Tiyatro Günü bildirisinin asist etkisi, Asu Maro’nun Nurullah Tuncer iddiası ve bir yıl öncesinden, bugün gerçekleşenlerin konuşulduğu Tiyatro Açılımı adlı söyleşi kitabı incelenmiştir.

Kenan Işık’ın İronik Bildirisi

2012 yılının Dünya Tiyatro Günü ulusal bildirisi, Kadir Topbaş’ın sanat danışmanı olan, Kenan Işık tarafından yazıldı.

“Tiyatro Öldü!” başlığıyla yayınlanan bu bildirinin bir asist niteliği taşıdığı düşünülmektedir. Zira yandaş medya organları tarafından manşetlere, tiyatronun olumsuz durumda olduğu izlenimini veren gol niteliğindeki şu başlıklar yazılmıştır:

Habertürk (15 Mart 2012): “Mezar kazalım tiyatroya”

Sabah (15.03.2012 ): “Mezar kazalım tiyatroya”

Taraf (15.03.2012 ): “Tiyatro öldüyse mezarını kazalım”

Haberin en dikkat çekici yeri elbette manşettir ve manşeti görüp de haberin geri kalanını okumayan kişiler tiyatronun ölmekte olduğu izlenimine kapılacaktır. Oysa muhalif gazetelerden bazıları manşetlerini olması gerektiği gibi atmıştır:
Cumhuriyet (27.03.2012): “Tiyatrodan korkanlara inat, 27 Mart!”

Ulusal Kanal (27.03.2012): “Kenan Işık ‘Tiyatro öldü’ diyenlere bildiri ile yanıt verdi”

Kenan Işık’ın bir ironi ile kaleme aldığı bildiri aslında tiyatroyu övmektedir. Fakat Kenan Işık “Tiyatro öldü!” ironisini yaptığında aynı zamanda yazının olumsuz anlamı da okuyanların bilinçaltına işlemiştir.

Asu Maro’nun Nurullah Tuncer İddiası

Milliyet Gazetesi yazarı Asu Maro (17.04.2012) köşesinde yazdığı “Yönetmeliği Hazırlayan Sanatçılar Kim?” başlıklı yazısında Nurullah Tuncer hakkında ilginç iddialarda bulundu.

Bilindiği üzere Nurullah Tuncer Şehir Tiyatroları eski genel sanat yönetmenlerinden. Yönetmelik değişikliği kararının ardından, ‘‘Yönetmelikte müdürlüğü müdür temsil eder diyor. Yoruma açık bir durum. Çok önemsenmemeli” diyen eski Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer uygulamaya bakmak gerektiğini ifade etti. Tuncer, ‘2006’da yönetmelik hazırladık, ses çıkmadı. Altı yıldır tiyatroyu yönetenler bu konuda adım atmadı. Üzerimize düşeni yapmazsak birileri önümüze koyar’ demişti (Vatan: 2012).

Tuncer’in bu açıklamalarının ardından Maro (17.04.2012) rahatsızlık duymuş ve şunları söylemiştir: “Bir anda o ‘ben bunu daha önce yaşamıştım’ duygusu ete kemiğe büründü. Tam 10 yıl öncesine, 2002 senesine gitti aklım. Şükrü Türen’in İstanbul Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmenliğinden 14 aylık görev süresi sonunda beklenmedik bir şekilde alınıp yerine Nurullah Tuncer’in getirilişine… Sonra arşivleri taradım,  bakın neler buldum… Bir kere ilginçtir, Şükrü Türen’in görevden alınışında da kimi gazetelerin durup durup çıkardığı ‘Şehir Tiyatroları’nda neden Necip Fazıl oynanmıyor?’ tartışmasının payı olduğu düşünülüyor. ‘Bu yıl Nâzım Hikmet yılı’ demiş üstelik Şükrü Türen ve iki Nâzım oyunu birden oynatmış o yıl. Ne gaflet…”

Tıpkı on yıl öncesinde olduğu gibi bugün de yandaş medya ve çıkarcı oyun yazarlarının Şehir Tiyatrolarına saldırdığı görülmektedir.

Maro (17.04.2012), Tuncer’in göreve gelmesinden hemen sonra yaptıklarını şu şekilde anlatıyor: “Yeni yönetimin ilk işlerinden biri, kurumun üç yönetmenini, Macit Koper, Başar Sabuncu ve Orhan Alkaya’yı 1 Haziran 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan ‘Şehir Tiyatroları’nda Tartışmalı Süreç’ başlıklı haber için ‘izinsiz demeç verdikleri’ gerekçesiyle disiplin kuruluna vermek olmuş. Yönetim Kurulu’nun seçilmiş iki üyesinden biri olan Ali Taygun’u da yönetim kurulu karar defterine yazdığı ‘muhalefet şerhi’ nedeniyle… İddiaya göre Taygun, yeni sezonda oyun sahneleyecek rejisörlere itiraz etmişti. Bunlar olurken Nurullah Tuncer, ‘Tiyatro disiplin ister’ demekte. Ha bir de şunu söylemiş Evrensel gazetesindeki röportajında: ‘Biz yönetim olarak arkadaşlarımla birlikte bu tiyatronun sahibiyiz. Bize karşı olanların da sahibiyiz, bizim yanımızda olanların da sahibiyiz.’ Bu da tanıdık bir ifade, değil mi? Derken ‘Biz ümmi bir toplumuz.  Ümmi olmak, birlikte paylaşmak, paylaşırken onlardan keyif almak gibi donanımları da beraberinde getirir…’ demeçleri gelmiş, ilk provası başlayan oyun Necip Fazıl Kısakürek’ten ‘Bir Adam Yaratmak’ olmuş, Türki yazarlar, Ramazan’da ortaoyunlarıyla tablo tamamlanmış.”

Kadir Topbaş, Kenan Işık’ın istifasının ardından şöyle demişti: “Sayın Kenan Işık ile biz görüşmemizi yaptık. Kendisinin haklı olduğu bir taraf var. Bu yönetmelik hazırlanması sırasında kendisinden bilgi alınmadığını ileri sürdü ki ben de bunu duyduğumda rahatsız oldum. Çünkü başkan danışmanı olarak kendisine müracaat edilmeliydi. Zaten başından itibaren bile göreve geldikten sonra kendisi de bize bu yönetmeliğin değişmesi gerektiğini özellikle ısrarla söylüyordu. Zaten eski yapılmış bir yönetmelik. Kaldı ki 2007’de müfettişlerin yaptığı iki ayrı teftişten de bu yönetmeliğin değişmesi konusunda bize önemli bir yazı vardı. Bunu yerine getirmemiz gerekiyordu” (Radikal, 2012).

Bunun üzerine Maro (17.04.2012) yazısına şöyle devam ediyor: “Nurullah Tuncer’in ilk genel sanat  yönetmenliği 2004’te sona erdi,  2006’da mahkeme kararıyla geri döndü ve 2008’e kadar görevde kaldı. Dediğim gibi, şu an yaşananlar  bana fazlasıyla o dönemi hatırlatıyor.  Tabii bu kez kökten bir değişiklikle karşı karşıyayız. Ve bütün yukarıda saydığım  nedenlerden ötürü Kadir Topbaş’ın ‘yeni yönetmeliği birlikte hazırladık’  cümlesinin altından Nurullah Tuncer  çıkarsa hiç şaşırmayacağım…

Tiyatro Açılımı Adlı Söyleşi Kitabı’ndaki Açık Yönlendirmeler

Bugün Şehir Tiyatroları’nda ve Devlet Tiyatroları’nda yaşananlar elbette tiyatroya büyük bir darbe indirmiştir. (Ancak aynı zamanda tiyatronun daha güçlü bir darbeyle cevap vereceği de aşikardır.) 2012 yılında yönetmelik değişikliğine gidilmesi, Devlet Tiyatroları’nın kapatılması gibi konular gündemi karıştıradursun 2011 yılında İKÜ Yayınevi’nden çıkmış olan bir söyleşi kitabındaki konuşmalar bir yıl öncesinden, olacakları haber vermiş, ama aynı zamanda bunların olması gerektiğini da desteklemiştir. Bu iddiayı kanıtlamak için kitaptan bazı alıntılar yapma gereği duyulmuştur.**

Refik Erduran’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşide Ali Poyrazoğlu, Kenan Işık ve Yıldız Kenter konuşmuştur.

Tiyatro Açılımı’nda Şehir Tiyatroları

  1. ALINTI (2011: 29) “ALİ: (…) Devlet Tiyatrolarının ve Şehir Tiyatrolarının yasasının eskidiğini düşünüyorum. Çalışma biçiminin ve mekanizmanın tamamının değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
  2. ALINTI (2011: 35): “ALİ: Giderek Türkiye’de desantralizasyon ile gücün belediyeler tarafından kullanılması olgusunun yasalaşmasıyla karşı karşıya kalacağız. Bu yasa çıktığı zaman, ki çıkacak –şu anda iktidar partisi böyle bir yasayı çıkarmak için hazırlık yapıyor– bu yasa çıktığı andan itibaren o bölgedeki sanatın, kültürün, eğitimin, sağlığın yönetimi belediye başkanlarına geçiyor. (…) Bu, dünyada sanatın, kültürün, eğitimin oturmuş olduğu ülkelerde geçerli. Örneğin Fransa’da bu şekilde. Bunun Türkiye’de monte edilmiş halinin şu dönemde Türkiye’nin bu kültürel yapısıyla, bu siyasal yapısıyla bir felakete yol açacağını düşünüyorum ve gidiş oraya doğru.

KENAN: Ama güvenmek lazım.

ALİ: Ben nasıl güveneceğim arkadaş?

KENAN: Ben belediye başkanına değil, sanatçılara güvenmek lazım diyorum.

ALİ: Sanatçılara teslim edilmiyor ki iş. Belediye başkanına teslim ediliyor. Ne belediye başkanları var bu ülkede! Arkadaşlar cesur konuşalım. Onların vereceği kararlar ne olur, hepimiz biliyoruz. Kimseyi kandıracak halimiz var mı? (Öncelikle söyleşinin bu bölümünde belediyelerin sanatı yönetmesi kötüleniyor.)

KENAN: Şimdi daha cesur konuşalım. Bana genel sanat yönetmenliği teklif edildiği zaman “Hayır.” dedim. Belediye Başkanı, bugünkü Başbakan. (Burada bir yavaş geçiş var.)

ALİ: Her belediyenin basında bir Tayyip Erdoğan yok. O çok nevi şahsına münhasır bir adam. Çok deneyimli, sokağın kültüründen gelmiş. (Açık yönlendirme!)

KENAN: Şimdi size bir daha anlatayım. Ben Macbeth’i sahneye koydum. Devlet Tiyatrosu tarihinde ilk defa ben bir oyuncunun göğüslerini gösterdim. Gerekçemi anlatayım, dedim. Macbeth’in hikayesini anlattım. Yorumumu söyledim. “Anladım.” dedi. “Süte kan düşmüş. Kutsal anne sütüne kan düşmüş. Bu da bir yorumdur.” dedi. “Ben karışmam.” dedi Tayyip Bey. … “Bak,” dedi, “Şimdi Bakırköy’den geliyorum. Bir ihtiyar amca, bir kadının mini eteğini sopasıyla göstererek “Bak sen belediye başkanı oldun, bunlar hala böyle giyiniyor.” dedi. Ben de “Yahu boş ver amca, bunlar böyle giyinsin, sen böyle giyin, karışma, dedim. Karışacak da değilim.” (…) Şunu anlatmaya çalışıyorum. Belediye başkanlarının kimliği önemli dedi ya Ali. Güvenmek lazım. Sanatçı ne yaptığını biliyorsa saygı uyandıracak olan sanatçıdır. (Biraz önce güvenmekten kasıt sanatçılardı, şimdi ise belediye başkanına mı yoksa sanatçıya mı güvenmek gerektiği konusu çok arada kalmış. Açık yönlendirme devam ediyor.)

ALİ: O kadar uzun boylu değil. (…) Bir kere gerçeklerle yüzleşelim. İkincisi sen güveniyormuşsun; ama ben herhangi bir parti yönetiminden herhangi bir belediye başkanına -%10’u hariç- şu an Türkiye’deki bütün yönetimin emanet edilebileceğini düşünmüyorum. Bunlar eğitimlerden, yasalar değiştirilmeden, formasyon sağlanmadan bu kadar büyük sorumluluk verildiği zaman bunların eğitimin, sağlığın, kültürün, sanatın, imarın içinden çıkacaklarını düşünmüyorum. (Burada belediye başkanının sanat kurumunu ve diğer önemli kurumları yönetemeyeceği net bir şekilde söyleniyor.) Başkaları düşünsün, ben böyle bir masala inanmak istemiyorum. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan uygun bir örnek değil. O nevi şahsına münhasır, başarısını İstanbul belediye başkanlığında kanıtlamış, oradan Türkiye’ye başbakan olmaya kadar varmış bir siyasetçi. Kaç tane Recep Tayyip Erdoğan var Anadolu’da? (Burada ise tam tersi bir görüş bildirilerek Recep Tayyip Erdoğan’ın ve dolayısıyla onun liderliğinde, AKP belediye başkanlarının bu işi yapabileceği bilinçaltına mesaj olarak iletiliyor.)

  1. ALINTI (2011: 37): “ALİ: Gerçekleri görelim arkadaşlar. Eğer benim dediğim yasa olursa –ki benim dediğim yasa çıkacak– o yasa çıktığında Ankara bütün yetkilerini belediye başkanlarına aktaracak. Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı belediye başkanlarıyla yönetilecek. Sanatı da belediye başkanları yönetecek.”

Ayşenil Şamlıoğlu yeni yönetmelikle ilgili “Haberim yoktu.” demişti, oysa burada görülen o ki Şehir Tiyatrolarıyla şu an bir ilişiği olmayan Ali Poyrazoğlu bile bir yıl öncesinden belediye başkanlarının sanata müdahale edeceğini açık açık söylüyor. Türkiye’nin en büyük şehir tiyatrosu olduğu için net bir şekilde ifade edilen müdahalenin daha en başında İstanbul Şehir Tiyatroları’na yapılacağı bilinmeliydi.

  1. ALINTI (2011: 39): “KENAN: Ben şimdi burada Şehir Tiyatroları düzelsin, düzelteceğim, derken, kadrodaki 150 adam olmasın diyebilir miyim? Bir düzen var; bunu engelleyemezsin. Kadrosu var, adamın çocuğu var, çocuğuna süt alacak. “Sen tiyatroya gelme.” Ben bunu diyemem. Bu bürokrasinin çözeceği bir sorun (…) Bizi destekleyen bir medya gücü olursa, her şeyi yoluna koymak kolay. (…) Herkesin bir arada, içinde siyasetçinin de bulunacağı bir konsensüs olması gerekir. Çözüm yok değil. Örneği var. İşte İngiltere, işte Yunanistan. Kapattılar, üç ay sonra her şey yerine oturdu. Kıyamet koptu mu? Koptu ama üç ay sonra yeniden kurdular.” [Burada da bürokrasinin sanatı yönetmesi üzerine bir yönlendirme bulunmaktadır. Oysa Işık, istifa etmeden önce “Yeni yönetmelikten haberim yoktu, bu yüzden danışmanlığımın gerekçesi kalmıyor. Çok üzgünüm…. Bürokrasi sanata hükmederse vahim sonuçlar doğurur” demişti (Çıplak: 14.04.2012).]
  2. ALINTI (2011: 41): “ALİ: Bütün değişimler şurada başlayabilir. Bütün bunları bizim değil de siyasetçilerin fark etmesiyle başlayabilir. Kamunun zihnini oluşturan insanların, medyanın, o insanların zihninden çıkacak bir değişimle de doğru yol gerçekleşir.” (Yine burada da bürokrasinin sanatı yönetmesi üzerine bir yönlendirme bulunmaktadır.)

Tiyatro Açılımı’nda Devlet Tiyatroları

  1. ALINTI (2011: 42): “YILDIZ: Çok oyuncu olduğundan bahsediliyor devlet tiyatrolarında. Çalışanların oranı nedir?

ZAFER: Devlet Tiyatroları sanatçılarının %92’si, hatta %95’i her yıl çalışır.

YILDIZ: Çalışıyorlar yani.

(…)

ALİ: Genellikle şu anda sevgili kardeşim üç beş kişilik oyunlar oynanmakta. (Büyük sahnelerin kapatılmış olmasından dolayı olabilir mi?) Üstelik çok seviyesiz oyunlar oynanmakta. Bunları da söyleyelim ki insanları yanıltmayalım. (Burada alenen olumsuz yönlendirme var.)

ZAFER: Ben biliyorum. Şu anda Ankara’da 30 kişilik de, 40 kişilik de, 50 kişilik de oyunlar var. Bu örnekleri İstanbul’da, İzmir’de, Van’da, Erzurum’da da görebilirsiniz.

YILDIZ: Çok, sayı çok. İngiltere’de National Theatre’de bunun yarısı kadar oyuncu yok.

ALİ: Sevgili Zafer kardeşim, o oyuncuların % 90’ı çalıştı derken yılda kaç gün çalıştıklarını bilmek isterim. O cevabı net olarak verebilirseniz çalışıp çalışmadıklarına karar verebiliriz. Çünkü ben oynamışım bir piyes üç gün, sonra bu adam çalıştı diyorsunuz.”

  1. ALINTI (2011: 43-44):ALİ: (…) Yasanın değiştirilerek çalışan insanların en azından bu tip tartışmaların konusu haline getirilmekten kurtarılmasını istiyoruz. (…) Böyle konuştuğumuz zaman herkes karşımıza çıkıyor: “Sattınız bizi iktidara!” … Hangi iktidar döneminde konuşacağız arkadaş? Hiçbir iktidar döneminde konuşamadık. Kim gelse satıyorsunuz bizi bu iktidara dediler. Konuşamadık, elli senedir, konuşamadık arkadaş. Ne zaman konuşulacak bunlar? (…) Ben bir şey sormak istiyorum kendime sık sık sorduğum için: “What makes them so special?” Ne abi tiyatrocuları bu kadar özel yapan şey?” (Bu söz Tayyip Erdoğan’ın (29.04.2012) “Soruyorum siz kimsiniz?” sözünü anımsatmaktadır.)
  2. ALINTI (2011: 44): ALİ: “Şöyle olur mu: Her konuda düşündüğümüzü söyleyeceğiz, her konuda istediğimizle istediğimiz gibi dalga da geçebileceğiz, Cumhurbaşkanıyla dalga geçeceğiz, Başbakana takılacağız, parti liderlerini yerden yere vuracağız, hepsinin taklidini yapacağız, herkesi eleştireceğiz, bütün bunlardan sonra konu bize geldiği zaman hiçbirimiz ağzımızı açmayacağız.” (Bu sözler de Recep Tayyip Erdoğan’ın (29.04.2012)  “Kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştireceksin. Olmaz öyle şey.” sözünü anımsatmaktadır.)
  3. ALINTI (2011: 48- 50): “ALİ: Bu arada bir soru sorabilir miyim Kenan’a? Benim aklıma takılan bir soru. Bunu Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları, bütün ödenekli tiyatrolar için düşünüyorum. Yurtdışında baktığım zaman uygulamanın öyle olmadığını da görüyorum. Bizde müthiş bir prodüksiyon ve oyun savurganlığı var. Yani Kenan bir oyun koyuyor ve oyun çok tutuyor. Sonra ben o oyunu bir ay sonra görmüyorum. O oyun yok oluyor. Sezon içinde beş on kez oynanmış olduğunu görüyorum. Ertesi sezon da yok. Oyun da gidiyor, kostüm de gidiyor, dekor da gidiyor. Müthiş bir savurganlık. Baktığın zaman istatistiklere, o oyunu kaç kişi seyretmiş? Dört bin yedi yüz kişi ya da sekiz bin beş yüz kişi. Halbuki bir oyunu en az otuz bin, kırk bin kişinin seyretmesi gerekir. Bu savurganlık hem Şehir Tiyatroları’nda var, hem de Devlet Tiyatroları’nda. Otuz oyun koyuyorlar, bir ay sonra oyunların hiçbirini görmüyorum. İki üç tanesi sağ kalıyor, çöpe atılıyor. Nedir bunun sebebi?

KENAN: Savurganlık.

(…)

KENAN: Hayır sen elli oyun oynadın, bu elli oyuna toplam beş yüz on bin seyirci geldi ama bu beş yüz on bin seyirci elli oyuna geldi. Hesaplayalım bakalım ne düşüyor oyun başına?

ALİ: Hiçbir şey düşmez oyun başına canım, onu biliyoruz.” [Bu konuşmalar da Ertuğrul Günay’ın (Sol Haber, 2011) Devlet Tiyatroları hakkında “Yılda 100 milyon TL cari masraflar var.” sözünü hatırlatıyor.]

Bilindiği üzere 2011 Dünya Tiyatro Günü Bildirisi’ni Ali Poyrazoğlu, 2012 Dünya Tiyatro Günü Bildirisi’ni ise Kenan Işık yazmıştı. Acaba 2013 bildirisini Yıldız Kenter mi yoksa Refik Erduran mı yazacak?

Ayrıca çağdaş sanat, muhafazakar sanatı yenip şampiyonluğa ulaştığında kendi kalesine gol atanlar her şeye rağmen aydınlık kupasını havaya kaldırmak isteyecek mi?

*Üçlemenin ilk iki yazısını www.kemaloruc.net’ ten okuyabilirsiniz.

**Alıntılar arasındaki parantez içi üç nokta konuşmanın dağıldığı ya da alıntı konusundan bağımsız konuşmaların yapıldığını göstermektedir. Aynı zamanda koyulaştırma ve parantez içi notlar bu yazının yazarına aittir.

KAYNAKLAR:

ALAATTİNOĞLU, Uğur- TÜRK, Ümit; “Yönetmelik gerginliği tırmanıyor”,

http://www.dha.com.tr/haberdetay.asp?Newsid=305568, 29.04.2012

CUMHURİYET; “Tiyatrodan korkanlara inat, 27 Mart!” http://cumhuriyet.com.tr/?hn=325468, 27.03.2012

ÇIPLAK, Ceren; “Tiyatroya belediye darbesi”,http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=329844, 14.04.2012

ERDURAN, Refik; “Tiyatro Açılımı”, İkü Yayınevi, İstanbul, 2011

HABERTÜRK; “Mezar kazalım tiyatroya”,

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/724802-mezar-kazalim-tiyatroya, 15.03.2012

MARO, Asu; “Yönetmeliği Hazırlayan Sanatçılar Kim?”, http://cadde.milliyet.com.tr/2012/04/17/YazarDetay/1529008/YONETMELiGi_HAZIRLAYAN_SANATCILAR_KiM_, 17.04.2012

RADİKAL; Kadir Topbaş’tan Kenan Işık açıklaması;

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1085532&CategoryID=78, 20/04/2012 15:32

SABAH; “Mezar kazalım tiyatroya”, “http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/sahne/2012/03/15/mezar-kazalim-tiyatroya, 15.03.2012

SOL HABER; http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/sumeyye-kizdi-devlet-tiyatrolari-kapanabilir-haberi-41406, 14.04.2011

TARAF; “Tiyatro öldüyse mezarını kazalım”, http://www.taraf.com.tr/haber/tiyatro-olduyse-mezarini-kazalim.htm, 15.03.2012

ULUSAL KANAL; “Kenan Işık “Tiyatro öldü“ diyenlere bildiri ile yanıt verdi”, http://www.ulusalkanal.com.tr/kultur-sanat/kenan-isik-tiyatro-oldu-diyenlere-bildiri-ile-yanit-verdi-h1998.html, 27.03.2012

VATAN; “Şehir Tiyatroları’na şok!”, http://haber.gazetevatan.com/sehir-tiyatrolarina-sok/443579/166/Haber, 14.04.2012 12:53

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Kemal Oruç

Yanıtla