Sansür Kol Geziyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Tiyatro çeviri ve araştırma dergisi Mimesis bir Boğaziçi Üniversitesi Yayını. Her sayısı titizlikle hazırlanan ve okurlarını olduğu kadar yazarlarını da besleyen bir bilimsel dergi. Kişiyi incelemeye, tartışmaya, sorgulamaya yönlendiren bir yapıya sahip. Mimesis’in son sayısında (19. sayı) odaklandığı dosya konularından biri Aristophanes ve Lysistrata.

Bu büyük antik komedya ustasının yaşadığı dönemin siyasi-ekonomik yapısı, oyunlarındaki dil ve üslup özellikleri, BÜO’nun Lysistrata yorumu ve çalışma süreci üstüne 6 yazıya yer veriliyor: Özgür Eren’in yazdığı“Aristophanes Dönemi Antik Yunan Toplumuna Bir Bakış”, Volkan Mantu’nun Aristophanes’in “Oyun Yapılarında Değişkenlik ve Süreksizlik”, Dila Okuş-Duygu Dalyancıoğlu tarafından yazılan “Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın Lysistrata Yorumu Üzerine”, A. M. Bowie’nin “Lysistrata”incelemesi, Martin Revermann’ın “Komedi Sektörü: Lysistrata” ve de Washington Üniversitesi’nde hoca olan Sarah Culpepper Stroup’un 2004 yılında yazmış olduğu“Kadının Tasviri: Aristophanes’in Lysistrata’sı ve Yunan Eşlerinin Hetairalaştırılması”.

İşte bu yazı, daha doğrusu yazıya eşlik eden tasvirler ki her biri İÖ 7. ile 5. yüzyıla ait antik testi, vazo veya çanaklardan alınmıştır, Elazığİl Halk Kütüphanesi Müdürü’nü rahatsız ediyor. Belki, toplumun namus bekçiliğine soyunan üç vatandaştan ortak bir şikâyet mektubu gelmese müdür bey bu çizimlerin farkına bile varmayacaktı. Çünkü, dergiyi belki de karıştırmayacaktı bile. Ama, şikâyetname gelince inceleme başlatılıyor ve sonuçta Mimesis’in Elazığ il sınırlarından içeri girmesi yasaklanıyor. Özetle, Mimesis, sansürün hışmına uğruyor.

Turizm ve Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü olaydan birkaç gün sonra Elazığ İl Halk Kütüphanesi’nin bu mantık dışı tutumuyla ilgili olarak özür mahiyetinde bir açıklama yaptı. Şimdilik olay kapandı. Ya da kapandı mı? Kapanmalı mı? Olay kapandı diye düşünmek abesle iştigalden bir adım öteye geçemez diye düşünüyorum.

Çünkü giderek içimize işleyen bir bakış açısının, bir baskıcı yaklaşımın uzantısıdır Elazığ İl Halk Kütüphanesi’nde sergilenen bu tavır. Her gün biraz daha suyun yüzüne çıkan buzdağının göz ardı edilemeyecek bir parçasıdır. Aynı çizgide o kadar çok örmek var ki… Kimi esip savuruyor, kimi az hasarla geçiyor, geçiştiriliyor… Daha yeni yaşamadık mı Şehir Tiyatroları’nda “Günlük Müstehcen Sırlar”la ilgili benzer bir sorunu? Ya daMehmet Aksoy’un heykeli, tüm karşı duruşlara rağmen, yok edilmedi mi? Yok edildi ve aynı zamanda da unutulmaya terk edildi. Bu belki biraz da ortak bir dil konuşanların unutmamak, unutturmamak yönünde güçlü ya da zayıf direnişleriyle bağlantılı bir durum. Ne ki geriden bugüne doğru baktığımızda, sosyal hafızalarımızı giderek daha hızlanan bir süreç içinde tüketiyoruz.

Sözü yine Aristophanes’e getirecek olursak; 1967’de “Lysistrata” ile ilgili benzer bir olay daha gelmişti Aristophanes’in başına; Oraloğlu Tiyatrosu, söz konusu oyunu “Kadınlar I-Ih Derse” başlığı altında oynamaya başladığında “müstehcen” bulunarak yasaklanmıştı. Oyun resimleri bile tiyatro vitrininden kaldırılmıştı. Lale Oraloğlu’nun olayı boykot ederek açlık grevine başlaması yeni bir bilirkişi heyetinin toplanmasına yol açacak ve oyunun bu kez de müstehcen olmadığına karar verilecekti.

Celâl Üster’in konuyla ilgili olarak Cumhuriyet Kitap ekinde yazdığı “Hassas Vatandaşlar Ülkesi”nde altını çizdiği gibi burada asıl tartışılması gereken Mimesis’te Stroup’un “Lysistrata”ya ve dolayısıyla kadına günümüzde nasıl bir pencereden baktığının irdelenmesi olmalıyken dikkatler ister istemez başka bir yöne çevrildi. İnsan bedeni, toplum ahlakı, yasaklar, cezalar.

Yukarıda da değindiğim gibi yaşamımızın her alanında benzer olaylar o kadar çok ki. Bunlar, tutucu zihniyetlerin tırmanışta olduğu her dönemde yaşandı. Günümüzdeyse tırmanışını hızla sürdürdüğü bir gerçek. Oyunlar yasaklanıyor, kitaplar yasaklanıyor, dergiler yasaklanıyor, müzikler yasaklanıyor, hatta ve hatta insanların özgürce oturup kalkacakları yaşam alanları yasaklanıyor.

Edward Bond’un sık başvurduğum bir yazısıdır “Şiddet ve Kültür Üstüne Kısa Bir Not”. Bu yazıda “İnsanlar içinde yaşadıkları kültürün özelliklerini yansıtırlar” der. “Bunlar toplumu yönlendiren düşünceler ve göreneklerdir. Bu düşünceler ve görenekler genelde yönetenler tarafından biçimlendirilir. Bir toplumun yapısını belirleyen ise bu oluşumlara gösterilen tepkilerin niteliğidir.”

Evet, yine Bond’un deyişiyle yaratıcı gücü kucaklayan sanat akılla ve insan değerleriyle bağlantılıdır. Bu açıdan bakıldığında, sanatın cehaletle bağdaşmayacağı bir kez daha gözler önüne serilir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla